Basın Bültenleri
-
Kısa Bir Yaşam Uzun Bir Düş - Mehmet Koyunoğlu Retrospektif Sergisi (1956-2001)
16 Nisan 2004
Kısa Bir Yaşam Uzun Bir Düş - Mehmet Koyunoğlu Retrospektif Sergisi (1956-2001)Ölümünün üçüncü yılında Türk Sanat Tarihinin önemli isimlerinden Mehmet Koyunoğlu kısa yaşamına sığdırdığı çok sayıda çalışma ile Yapı Kredi Kültür Merkezi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde.16 Nisan - 14 Mayıs 2004 tarihleri arasında görülebilecek bu retrospektif sergi; izleyiciyi Koyunoğlu imgeleminin zarif, uçarı, duyarlı, neşeli, ölçülü, gizemli sonuçlarıyla buluşturuyor. Ali Artun’un deyimiyle “Duchamp, Ionesco, Dubuffet, Jacques Prevert, Michel Leiris ve daha birçok hayalperest” ile kardeş bir ruha sahip olan Koyunoğlu, resim, gravür ve taş üzerine akrilik 80’e yakın çalışma ile Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde.Mehmet Koyunoğlu, Cumhuriyet’in önemli mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nun torunu. Koyunoğlu, 19 yaşındayken Magic Marker kalem firmasının Londra’da düzenlediği Uluslararası Grafik Yarışması’nda yüzlerce profesyonel sanatçıyı geride bırakarak ödül kazandı.İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Sanatlar Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1982’de Paris’e gitti. Louvre Müzesi’nin eski küratörlerinden Margaret Lamy ve sanat eleştirmeni Jacques Normand’ın yüreklendirmeleriyle çalışmalarını Paris’te sürdürmeye başladı. Paris Ecole Nationale de Beaux Arts Iscan atölyesine devam etti. İlk kişisel sergisini 1983'te Paris'te Galerie Philippe Fregnac'ta açtı.1984 yılında Türkiye’ye dönüş yaptı, 1985’te Ulusal Grafik Sanatlar Sergisi’nde illüstrasyon dalında birincilik ödülü kazandı.1990'da Brüksel René Carcan Vakfı'nda gravür eğitimini tamamladı. Çalışmalarını çeşitlendirerek 2001 Eylülüne dek sürdürdü.Sergi dolayısıyla hazırlanan katalogda Doğan Yarıcı’nın “Bir Hikâyeci Olarak Mehmet Koyunoğlu”, Ali Artun’un “Makine-İnsan Hayali” yazıları ve Haldun Dostoğlu’nun “Mehmet Koyunoğlu’yla Söyleşi”si yer alıyor."Etrafı daha rahat izlemek için boşluktayım, her yana dönebiliyorum. Hiçbir alet kullanmadan boşlukta durmak insan doğasına ters; o hoşuma gidiyor. Gerçeküstü bir şey. Herhalde bir sürü insan kendiliğinden uçmak isterdi" Mehmet KoyunoğluDesene başlarken aslında neyi çizeceğimi çok bilmiyorum; bir kenarından başlıyorum, sonra bu bir balık olabiliyor. Ama sadece balık olması sıkıcı. Balığın içinde başka bir hikâye daha, başka bir olay daha oluyor. Genellikle her resimde bir görünen, bir de ikinci planda görünen başka bir hikâye oluşuyor. Bunu da sadece kendimi eğlendirmek için yapıyorum. Dışardan bakan biri belki hikâyelerden sadece birini görüyor, sonra öbürlerini görüyor ya da belki hiç göremiyor. Tam bilemiyorum ama benim için arka arkaya birtakım hikâyeler var desenlerde. Boyayı hikâyeleri daha da örtmek ya da bazı yerlerini daha şeffaflaştırmak için kullandım. Değişik bir şey oldu benim için ve eğlendim de. Mehmet KoyunoğluSözcükleri nelerdir Mehmet’in? Sözcük içsel bir tınıdır! Kıpırdayan, devinen, dönüşen sözcükleri? Balık, insan, kedi, yelkenli, el, göz, çıkrık, boşluk, uçmak. Bunlar çoğuldur ve kökü içeridedir çoğu zaman. Onun çalışmalarında bir sözcüğün bir çok yazılışı ve okunuşu vardır. Anlatımın temel yapısı olan sözcükler düşüncesini, gözlemini, yaşantı ve imgelemini ifadeye dönüştürür. Sözgelimi onun su, gemi, köpeğimsi gibi sözcükleri soyut ve somut kavramlarını oluşturur. Kavram, onun dünyasındaki nesnelerin ortak niteliklerine dayanan dile özgü bir genelleme, bir soyutlamadır: Ağaç, çiçek, memeli gibi. Sözcüklerin, temel anlamlarının dışında yan anlamlar da taşıdığını görürüz. Bir de duygu değeri taşır bildiğimiz bazı sözcükler. Kimilerinin de duygusal değeri yoktur: Çıkrık, teğet, makine gibi. İşte Mehmet Koyunoğlu tam da burada kavramları alt üst eder, oyun oynamaya başlar. Bu duygusal değeri olmayan sözcükler yavaş yavaş duygusal değerlere sahip olur. Çıkrık size özgürlüğü, teğet aşkın ya da ölümün kıyısını, makine var oluşu çağrıştırmaya başlar.Fırçayı kalem gibi tutması, kalemi fırça gibi kullanması bütün bunlardan mıdır? Eline aldığı her dört köşe kâğıdı, tuvali, cam kâseyi, ahşabı, şekilsiz taşı biçimlerinden, özgül ağırlıklarından arındırması; pul pul dökülse de, ince ince terlese de? Bir yolunu bulur ve eğlenir, eğlendirir. Eğlence, bir tuzak mı? Varsın olsun. Böyle anlatmayı, anılmayı sever o. Eğlencenin, maytabın, şakanın, sarkastiğin içini boşaltmadan ve hatta bu sözcükleri kullanmadan, kendi de eğlenerek anlatır hikâyelerini. Bir mizahçı demek ne denli yanlışsa, şair demek o denli sakıncalı. Yine de şair hüznü. O tuhaf yalnızlığı. Gülümsemesinin ardından hatlarını bulan yüzü. Her şeyi sakin ciddiye alışı. Örneğin kuramlara karşı kayıtsız kalamayışı. (İçe bakıştan söz ettik, bilinç akışından da söz edemez miyiz?)Mehmet Koyunoğlu, hikâyeciliğimizde yaygın bir anlayış olan “öz, konudur” düşüncesini yüceltir, yüceltir ve gelir bir noktada yıkar. Dramatik çizelgeyi konuyla değil, özün öyküsel bildirişiyle işler. (Kim gibi? Kendi gibi. Nerede peki? Hiç gibi.) DOĞAN YARICIKoyunoğlu’nun resimlerindeki alet-edevat ve onlara eşlik eden büyülü işaret ve formüller bir mekanik hayal âleminin kendisini değil, onun projelerini, çizimlerini temsil ederler. Dolayısıyla bilimin icatlarının yanı sıra, onları tasarlayan akıl da devreye girer. İnsanları hayvanlardan farklı kılan o büyük güç. “Bir arı peteklerini inşa ederken birçok mimarı mahcup edebilir. Ama en kötü mimarı arıların en iyisinden farklı kılan, mimarın yapısını önce aklında kurmasıdır.” Yani sonuçta insanın işi yararlı, amaçlı, çıkarlı olmalıdır. Oysa makine-insan projeleri, İhsan Oktay Anar’ın romanı “Kitab-ül Hiyel”deki Yâfes Çelebi’nin hendesehanesinden, mühendishanesinden çıkma dabbabesine, kallabına, zülkarneynine, düşahisine ait tasvirleri hatırlatır. ‘Hiyel’ mekanik ilmi demektir; ama hile, oyun, aldatmaca anlamlarına da gelir. Ve roman kahramanı mucit Yâfes Çelebi’nin de, Koyunoğlu’nun da projeleri birer oyundur, hiledir; akıl değil hayal ürünüdür ve bir işe yaramazlar – Kant’tan bu yana sanattan beklendiği üzere. Dertleri güçleri sanatla bilimi çatıştırmak, aklı hayalin oyuncağı yapmaktır. Koyunoğlu’nun çizdikleri, ‘teknik resim’lerin resimleridir; bu resimlerde sanat bilimi, hayal gücü aklın gücünü teslim alır. Makine-insan tasavvurunun bilimdeki ve sanattaki temsillerini ve aralarındaki ezeli mücadeleyi düşündürtür. Kadim bir tarihi çağdaşlaştırır. ALİ ARTUNKısa Bir Yaşam Uzun Bir Düş Mehmet Koyunoğlu Retrospektif Sergisi (1956-2001) Yapı Kredi Kültür Merkezi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi 16 Nisan - 14 Mayıs 2004https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/kisa-bir-yasam-uzun-bir-dus-mehmet-koyunoglu-retrospektif-sergisi-1956-2001 -
d Grubu 1933-1951
22 Ocak 2004
d Grubu 1933-1951Yapı Kredi Kültür Merkezi, 2004 yılı sergilerine Türk sanat tarihinin önemli bir dönemine tanıklık etmiş “d Grubu (1933-51)” resim sergisi ile başlıyor. 22 Ocak-14 Mart tarihleri arasında Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilecek bu kapsamlı sergiyi, “d Grubu Desen Sergisi” izleyecek. 28 Ocak -28 Şubat tarihleri arasında MSÜ İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi işbirliği ile gerçekleştirilecek desen sergisi, müzenin Şeker Ahmet Paşa Salonu’nda ziyaret edilebilecek.“d Grubu”; Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve Zühtü Müridoğlu gibi isimlerin bir araya gelerek oluşturdukları sanat tarihimizin ilk grup etkinliği... Güzel Sanatlar Birliği (Osmanlı Ressamlar Cemiyeti), Yeni Ressamlar Cemiyeti, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nden sonraki dördüncü sanat topluluğu... Grup, bu nedenle simge olarak Latin abecesinin dördüncü harfi “d”yi seçmiştir.Zamanla Turgut Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Eşref Üren, Arif Kaptan, Halil Dikmen, Sabri Berkel, Salih Urallı, Hakkı Anlı, Fahrünnisa (Fahr el nissa) Zeid, Nusret Suman ve Zeki Kocamemi’nin de katılımıyla grup üyelerinin sayısı artmış, Léopold Lévy, Şeref Akdik ve Cemal Nadir Güler de yapıtlarını birer kez grupla sergilemişlerdir.Grup, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği ile birlikte Cumhuriyet'in genç sanatçı kuşağını temsil etmiş, dönemin görsel sanatlarında etkili bir rol oynamıştır. Grup üyelerinin çoğu Paris'te çeşitli atölyelerde çalışmış, özellikle André Lhôte'un ‘kübist’ ve ‘yapısalcı’, Fernand Léger'nin ‘sentetik kübist’ biçim anlayışını, ‘yaşayan sanat’ söylemiyle Türk sanat ortamına sokmuştur.Özellikle 1930’lu yıllarda devletin halkçılık ve ulusçuluk programı doğrultusunda sanata ‘yeni’ ve ‘ulusal’ bir yön verilmesine katkı sağlamıştır. CHP Hükümeti'nin çağdaşlaşma isteğine paralel olarak Batıdaki yeni akımlardan yararlanmış, düzenlediği sergilerle ‘yeni’ sanatı halka göstermeyi amaçlamıştır. 1960 yılında düzenlenen son sergiyle birlikte yurtiçinde on altı sergi açan grup, yurtiçinde ve yurtdışında da birçok sergiye grup adı ile katılmıştır. Bu yıllar arasındaki tartışmalar ‘ulusal sanat’, ‘yeni sanat’ ve ‘yaşayan sanat’tır.Bu başlıkların açılımı; geçmişten/kaynaklardan yararlanma, Batı öykünmeciliğinden kurtulma ve sanatı devrimin hizmetinde ideolojik bir alana dönüştürme ya da Türk rönesansını gerçekleştirme isteği şeklinde belirlenebilir. Türk ulusu değişen görüntüsünü ancak yeni teknikler, yeni anlayışlar/akımlar kullanarak doğru ifade edebilirdi. d Grubu Avrupa’da toplumsal, siyasal, kültürel değişimlerin sonucu olan “düşünce sanatı”nı savunurken, kübizmin bunu anlatmak için en uygun dil olduğuna inanıyordu. d Grubu’nun etkin olduğu yıllar, grup sanatçıları arasında da zamanla bazı düşünce farklılıklarına yol açıyordu.Sanat yazılarıyla da çağdaş Türk sanatında etkin rol oynayan d Grubu üyeleri, bugün hâlâ sürekli tartışılan bir yerin de sahibi olmuşlar, 1950’li yıllarda yaygınlaşmaya başlayan ‘soyut’ sanat tartışmaları içinde de yer alan sanatçılar, daha sonra çalışmalarını kişisel olarak sürdürmüşlerdir.“d Grubu 1933-1951” sergisinde Cumhuriyet’in yaklaşık yirmi yılına tanıklık etmiş 20’ye yakın sanatçının eserleri sergileniyor. Sergide, değişik koleksiyonlarda bulunan çok sayıda eser bir araya geliyor. Ayrıca galeri fuayesinde grubun etkin olduğu yıllara ait dönem malzemeleri; kitap, gazete küpürü, sergi broşürleri, fotoğraflar ile sanatçılara ait defterler de sergileniyor.“d Grubu’”nu ele alan geniş kapsamlı bir katalog, Zeynep Yasa Yaman ve Mehmet Ergüven’e ait metinler ile Zeynep Yasa Yaman’ın Adnan Çoker ile yaptığı bir söyleşiyi içeriyor.Sergi ve sergi kataloğu Sadık Karamustafa tarafından tasarlanıyor.d Grubu 1933-1951 Yapı Kredi Kültür Merkezi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi 22 Ocak-14 Mart 2004https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/d-grubu-1933-1951 -
Yapı Kredi Resim Koleksiyonu / Çağdaşlar
09 Temmuz 2004
Yapı Kredi Resim Koleksiyonu / ÇağdaşlarYapı Kredi Kültür Merkezi, bankanın kuruluşunun 60., galerinin faaliyete geçişinin 40. yılı çerçevesinde düzenlenen sergilerden ilkini Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde açıyor: Yapı Kredi Resim Koleksiyonu / Çağdaşlar.Yapı Kredi Resim Koleksiyonu, çağdaş ve klasik olmak üzere iki ana başlık altında ele alınabilir. Bu koleksiyon, Hoca Ali Rıza’dan günümüze Türk resim sanatı için geniş bir seçki sunuyor.Yaz ayları boyunca sürecek Yapı Kredi Resim Koleksiyonu / Çağdaşlar sergisinde, 1930’lardan günümüze birkaç kuşak bir araya getiriliyor: Cevat Dereli, Ali Avni Çelebi, Zeki Faik İzer, Maide Arel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Ferruh Başağa, Şükriye Dikmen, Adnan Varınca, Leyla Gamsız Sarptürk, Mustafa Esirkuş, İbrahim Balaban, Nejad Melih Devrim, Neşet Günal, Adnan Turani, Turan Erol, Ömer Uluç, Özdemir Altan, Tülay Tura Börtecene, Devrim Erbil, Özer Kabaş, Mehmet Güleryüz, Oya Katoğlu, Neş’e Erdok, Zafer Gençaydın, Utku Varlık, Adem Genç, Umur Türker, Mustafa Altıntaş, Ekrem Kahraman, Selim Cebeci, Sali Turan, Fatma Tülin, Emin Çizenel, Can Göknil, Yavuz Tanyeli, Yusuf Taktak, İbrahim Çiftçioğlu, Aydın Ayan, Ertuğrul Ateş.Kaya Özsezgin, sergi kitabında yer alan “Yapı Kredi Koleksiyonunda Çağdaşlar” başlıklı yazısında koleksiyonun tarihçesini ve önemini anlatıyor: Yapı Kredi Bankası’nın, kurulduğu dönemden başlayarak, Türk resmindeki gelişim aşamalarının somut biçimde izlenebileceği bir tblo birikimi yaratmaya yönelik çabaları bugün de sürmektedir. Eldeki tabloların kamuoyuna tanıtılması ve bu yönde eğitici bir işleve de kendini bağımlı tutması, koleksiyonun belli bir program kapsamında sergilenmesini de zorunlu kılmıştır. Bu amaçla düzenlenen ilk sergi, 1880’lerden ve Osman Hamdi kuşağından 1930’lara gelinceye kadarki dönemi kapsamıştı. Türkiye’de bankacılık yaşamına 1944’te katılan Yapı Kredi, kuruluşundan kısa bir süre sonra, sanata ve kültüre ciddi katkılarda bulunmayı amaçlayan etkinlikler düzenlemiş, bu arada yıldan yıla sayı ve nitelikçe gelişen bir koleksiyon oluşturmaya başlamıştır. 16 Ekim 1964’te açılan Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nin devreye girmesiyle, bu yöndeki birikim giderek genişlemiş ve ilk kez, galerinin kuruluşunun 25. yılı nedeniyle, 1989’da bankanın elinde bulunan yapıtlardan seçilmiş örneklerle koleksiyonun tanıtımı yönünde bir sergi düzenlenmiştir. Bu sergi, bankanın kuruluşunun da 45. yılına rastlar. Bu sergi ise, bankanın kuruluşunun 60., galerinin faaliyete geçişinin ise 40. yılına rastlamaktadır. Bu kez, “Yapı Kredi Resim Koleksiyonu/Çağdaşlar” adı altında yapılandırılan ikinci sergi ise, 1930 kuşağından günümüze ulaşan gelişmelerin, koleksiyondan seçilen parçalar eşliğinde bir dökümünü sunmaktadır. Sergideki resimlerin büyük bir bölümü, başta Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde açılan sergiler olmak üzere, başka sergilerden ve müzayede satışlarından sağlanan yapıtlardan oluşmaktadır.Yapı Kredi Resim Koleksiyonu / Çağdaşlar Yapı Kredi Kültür Merkezi, Kâzım Taşkent Sanat Galerisi 9 Temmuz-15 Ağustos 2004https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/yapi-kredi-resim-koleksiyonu-cagdaslar
YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK © 2024 YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK.