Basın Bültenleri
-
Kafamda Bir Tuhaflık
10 Aralık 2014
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk’un 6 yıldır beklenen kitabı çıktı "Kafamda Bir Tuhaflık"Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, Orhan Pamuk’un uzun zamandır beklenen yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık, hem sürükleyici bir aşk hikâyesi hem de Türkiye'nin son 40 yılının genel bir görünümü. Pamuk’un uzun zamandır üzerinde çalıştığı kitap, 1970’lerden 2010’lara Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü gösterip tartışırken, kişisel öyküleri büyük bir lezzet ve mizahla aktarıyor ve onları temel felsefi, ahlaki sorulara bağlıyor. Bu eğlenceli, renkli, hareketli roman Pamuk’un en çok okunan ve en çok sevilen kitaplarından biri olmaya aday.“Bu, boza ve yoğurt satıcısı Mevlut Karataş’ın hayatının ve hayallerinin hikâyesi...” Orhan Pamuk’un Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık bu cümleyle başlıyor. Roman sokak satıcısı Mevlut’un, karısının ve arkadaşlarının 1969 ile 2012 arasında İstanbul’da yaşadıkları hayatı hikaye ederken aşk, evlilik, mutluluk, para, aile ve kimlik konularından yola çıkarak insan ruhunun derinliklerini araştırıyor. Bozacı Mevlut’un yakını pek çok unutulmaz karakterin katılımıyla zenginleşen hikaye İstanbul’da herşeye yeniden başlayanların günlerini, yıllarını ve hayallerini anlatıyor: Kendi elleriyle arsa çevirip evlerini yapanlar, garsonlar, elektrik tahsildarları, gündelikçi kadınlar, inşaatçılar, dükkancılar, bulaşıkçılar, döner büfesi işletenler... Çeşit çeşit işe girip zenginleşenler ve seyyar satıcılığa devam edip yerinde sayanlar... Mecidiyeköy’ün arkalarındaki gecekondulardan Tarlabaşı’na ve Gazi Mahallesi’nden Beyoğlu’na uzanan roman, İstanbul’un daha önce hiç anlatılmamış, hiç görülmemiş hikâyelerini, şehirde yaşanan hayatların hayret uyandıran zenginliğini ve derinliğini güçlü bir şekilde anlatarak okuyucuyu hemen kendine bağlıyor.Kafamda Bir Tuhaflık aynı zamanda sürprizlerle dolu bir aşk hikâyesi... Okurlar romanın başkahramanı Mevlut Karataş’ın son kırk yılda İstanbul’daki hayatını ve serüvenlerini izlerken hem şehirde tutunmaya çalışanların ağzından anlatılmış duygusal bir destan hem de hayallerin ve korkuların rengiyle dolu şiirsel bir roman okuyacaklar. Tek tek bireylerin hayatlarıyla bir şehrin ve toplumun tarihi arasında şaşırtıcı bir hızla gidip gelen, 1960’lardan 2010’lara Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü gösteren bu büyük roman, Pamuk’un en çok okunan ve en çok sevilen kitaplarından biri olacak.Orhan Pamuk’un romanları 62 dile çevrildi ve bütün dünyada on iki milyon sattı. Pamuk, dünyada edebiyat ve roman sanatı konularında verilen önemli bütün ödülleri kazandı. Benim Adım Kırmızı ve Kar adlı romanları tarihte en çok çevrilen ve en çok okunan Türkçe kitaplar oldu.Orhan Pamuk, 2005’de Prospect Dergisi tarafından dünyanın 100 entelektüeli arasında gösterildi ve 2006 yılında Time Dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi. 2008’de aşk, evlilik, dostluk, mutluluk gibi konuları bireysel ve toplumsal boyutlarıyla işlediği Masumiyet Müzesi adlı romanını yayımladı. 2012 yılında İstanbul’da açtığı Masumiyet Müzesi ise bu yıl Avrupa’nın En İyi Müzesi ödülünü kazandı. Pamuk çocukluğunu ve gençliğini İstanbul adlı kitabında hikaye etti.Kafamda Bir Tuhaflık Orhan Pamuk 480 Sayfa Yapı Kredi Yayınlarıhttps://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/kafamda-bir-tuhaflik -
İşte Benim Zeki Müren
19 Kasım 2014
İşte Benim Zeki MürenYılın Sergisi: “İşte Benim Zeki Müren” AçıldıYapı Kredi Private Banking ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliği ile açılan “İşte Benim Zeki Müren” sergisi, “Sanat Güneşi”mizin çocukluğundan, son günlerine kadar gündelik hayatından ayrıntılara ışık tutuyor. Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde 19 Kasım’da açılan sergi 20 Aralık 2014’e kadar ziyaret edilebilecek.Hiç bilinmeyen fotoğraflar görücüye çıkıyor “İşte Benim Zeki Müren” sergisi, Zeki Müren’in 18 yıldır Türk Eğitim Vakfı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı arşivinde bulunan fotoğraflarını ve özel eşyalarını gün yüzüne çıkarıyor. Sanatçının, sağlığında ancak bir bölümünü düzenleyebildiği, diğer bir bölümü tarihsiz, açıklamasız halde duran, kimisi daha dün çekilmiş gibi canlı, kimisi yılların yorgunluğuna yenik düşmüş on bine yakın fotoğrafı, desenleri, kostümleri, plakları, şiirleri, notları ve arşiv görüntüleri, kısacası dolu dolu geçmiş bir yaşamdan arda kalan belgeleri bir araya getiriyor.Bu değerli serginin hazırlanmasında Zeki Müren’in önce tüm mal varlığını bağışladığı Türk Eğitim Vakfı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı’nın sağladıkları katkının altını çizen Yapı Kredi Özel Bankacılık ve Varlık Yönetimi Pazarlama ve Ürün Yönetimi Direktörü İmre Tüylü, “Sanata büyük önem veren Yapı Kredi Private Banking olarak, sanat projelerinin hayata geçirilmesine destek olmaya devam ediyoruz. Ziyaretçiler bu sergi ile hepimizin hayatında büyük yer edinmiş, Türk müziğinin efsaneleşmiş yıldızı ‘Sanat Güneşi’mizin sıra dışı hayatını adeta içindeymişçesine yaşayacak” dedi.Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Genel Müdürü Tülay Güngen ise “Sergi için seçilen kareler, Müren’in sahne ve sinema çalışmalarına tanıklık ettiği kadar, çocukluğundan başlayarak gündelik hayatına da bir pencere açıyor. 1950’lerden 1980’li yıllara uzanan zaman diliminde, hayatını milyonların gözü önünde, objektiflerin karşısında geçirmiş bu sıradışı yıldızın, popüler kültür tarihimizde kapladığı özel yeri düşünmek ve hatırlamak için bu sergi bulunmaz bir fırsat sunuyor. Hayranları, Sanat Güneşi’mizin hayatındaki ilk fotoğrafından, annesi ile birbirlerine gönderdikleri duygusal mektuplara, ajandalarına aldığı notlarından, lise çağındaki anılarına ve şiirlerine kadar birçok farklı doküman eşliğinde onu tanıma fırsatı yakalayacaklar” şeklinde konuştu.İşte Benim Zeki Müren 19 Kasım - 20 Aralık 2014 Yapı Kredi Kültür Merkezi, Caddebostan Kültür Merkezihttps://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/iste-benim-zeki-muren -
Handan Börüteçene - Kendime Gömülü Kaldım
18 Kasım 2014
Handan Börüteçene - Kendime Gömülü KaldımYapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve UniCredit işbirliğiyle düzenlenen Handan Börüteçene’nin “Kendime Gömülü Kaldım” adlı sergisi, 2 Aralık 2014 – 31 Aralık 2014 tarihleri arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde yapılacak. Serginin doğum yazısında İstanbul’u “Gönlüm kırık… Her yerinden kırık, paramparçayım, her parçam bir başka yerde… Savrulup durmaktan yoruldum” diye anlatan Börüteçene, bu sergiyle İstanbullular’ı şehirlerine sahip çıkmaya çağırıyor. “Kendime Gömülü Kaldım Sergisi”nde Handan Börüteçene, İstanbul’un Hayal’et’ini görünür kılmak için diktiği bir giysi heykel ve bu giysi heykelin çektirdiği hatıra fotoğraflarından oluşan yerleştirmesiyl bugünkü hemşerilerine kendini hatırlatmaya geliyor. Yapıtının doğum yazısında “Bu şehir dört yüz bin yıldır insan kalbinin hiç durmadan attığı sonsuz bir nefes / Hemşerilerim bu sonsuz nefesin belleğinden niye kaçıyorlar bir tür anlamıyorum?” diyen Handan Börüteçe, dünyanın en eski arkeoloji müzelerinden birinin kökleri arasında, bugün İstanbul’da yaşayan insanların tarihle ilişki kurma biçimlerini sorguluyor. Doç. Ahu Antmen, serginin katalog metinlerinde Handan Börüteçene’nin yapıtını“Bugün Börüteçene gibi hatırlamayla uğraşan sanatçılar, farklı kaygılarla ve farklı biçimlerde, izleyiciyi aslında yeni bir gelecek bilincine çağırıyorlar. 1970’lerin sonundan bugüne uzanan üretimiyle Türkiye sanat ortamında bellek, arkeoloji, kültür ve tarih kavramlarını alternatif ifade biçimleriyle sorunsallaştıran ilk sanatçı olan Handan Börüteçene, en baştan beri bu yöndeki merakını ısrarla sürdüren bir Mnemosyne”* diye tanımlıyor. Prof. Dr. Engin Akyürek’in sergiyle ilgili görüşleri ise şöyle:“Bu kentin parçalanan, yağmalanarak başka topraklara taşınan, yıkılıp yok edilen kültürel varlığı onun belleğini de zayıflatıyor. Kültürel varlığın bir bölümü unutulmaya yüz tuttu. Börüteçene’nin ‘gezgin’i İstanbul’un binlerce yıllık kültürel birikimi içersinde Bizans’a ait olan, ancak zaman içersinde bir kısmı yok olan, bazıları kırılan, parçaları köklerinden sökülerek uzak yerlere taşınan, belleğimizden tamamen silinmeye yüz tutmuş olan yapıtları, bir hacı inancı ve sabrıyla tek tek ziyaret ederek birleştirmeye, kentin silikleşen belleğini yurttaşlarının zihninde diriltmeye girişmiştir. Bu girişimi görselleştiren giysi, bütün bu parçalanmışlığı üstlenerek bu toprakların ‘kültür tortuları’na yeni bir yaşam alanı yaratıyor.” Börüteçene’nin bu yerleştirmesiilk defa Kendine Gömülü Bizans adıyla, 1999 yılında Yapı Kredi Kültür Sanat tarafından düzenlenen Akdeniz’in Mor Bin Yılı Sergisi’nde sergilendi.Daha sonra 2007 yılında, bu sefer de Suların Bağladığı/Suların Çözdüğü adıyla Venedik’te Nova Icona, L’Oratorio di San Ludovico ve İl Fenice’de sergilendi, 2008’de ise UniCredit’in Milano’daki merkez galerisinde sanatseverlerle buluştu. Arkasından 2011 yılında Londra Kraliyet Akademisi’nde Suların Bağladığı/Suların Çözdüğü adıyla sergilenmeye,değişerek yaşamaya devam eden yapıt, nihayet yepyeni bir yerleştirme ve isimle “Kendime Gömülü Kaldım”İstanbul’la buluşuyor. Mnemosyne*: Yunan Mitolojisi'nde hafıza tanrıçası. Kendime Gömülü Kaldım - Handan Börüteçene 2 - 31 Aralık 2014 İstanbul Arkeoloji Müzelerihttps://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/handan-borutecene-kendime-gomulu-kaldim -
“Türkçem Benim Ses Bayrağım” Dağlarca 100 Yaşında
15 Ekim 2014
“Türkçem Benim Ses Bayrağım” Dağlarca 100 YaşındaFazıl Hüsnü Dağlarca, doğumunun 100. yılında büyük bir sergiyle anılıyor “Türkçem Benim Ses Bayrağım” Dağlarca 100 Yaşında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi (CKM) işbirliğiyle hazırlanan “Türkçem Benim Ses Bayrağım” Dağlarca 100 Yaşında sergisi, Kadıköy Belediyesi ve özel koleksiyonlardan alınan Dağlarca’nın fotoğrafları, kitapları, mektupları, gazete ve dergi kupürleri, şiirleri ve özel eşyalarından oluşuyor. 15 Ekim 2008’de 94 yaşında aramızdan ayrılan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yaşamından kesitler veren sergide şaiirin uzun yaşamı kronolojik bölümler halinde ve bütün yönleriyle ortaya konuyor.1991-92 yıllarında yaptığı söyleşilerde “Bıraksınlar beni iki yüz yıl, doğanın, insanın, hayvanın, bitkilerin bütün gizlerini çözemezsem beni ve bütün dizelerimi milyonlarca kez yaksınlar. Ya da en uzak yıldıza taksınlar ipimi, beni sallandırsınlar” diyen Dağlarca, binlerce dizesini arkasında bırakarak, ‘içindeki şiir hayvanı’yla birlikte 94 yaşında aramızdan ayrıldı.Dağlarca şimdi 100 yaşında ama onun söyleyişiyle: “Asıl yaşım şiir okuduğum, yazdığım, düzelttiğim sürelerin toplamıdır.”“Türkçem Benim Ses Bayrağım” Dağlarca 100 Yaşında Tarih: 16 Ekim – 14 Kasım 2014 Yer: Caddebostan Kültür Merkezi CKM – Sanat Galerisi Adres: Haldun Taner Sok. No:11 Caddebostan-Kadıköyhttps://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/turkcem-benim-ses-bayragim-daglarca-100-yasinda -
Çağının çok ötesinde bir ressam “Üsküdarlı Hoca Ali Rıza İzmir”de
22 Eylül 2014
Çağının çok ötesinde bir ressam “Üsküdarlı Hoca Ali Rıza İzmir”deTürk resim tarihinde eşine rastlanmayan, karakalem çalışmalarında kurallar kurmuş bir ressam olan Hoca Ali Rıza, karakalem, yağlıboya, suluboya ve guaj desenlerinden oluşan 150’den fazla eseriyle İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde...Arkas ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın işbirliği ile hazırlanan bir sergiyle İzmirli sanarseverlerle buluşacak olan Hoca Ali Rıza sergisi, 17 Eylül – 28 Aralık tarihleri arasında İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde ziyaret edilebilir.Kültür ve sanat dünyasına Arkas Holding’in girişimi ile kazandırılan Arkas Sanat Merkezi, 2014 - 2015 sezonuna kapılarını Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliği ile hazırladığı Hoca Ali Rıza sergisi ile açıyor. Sergide Hoca Ali Rıza’nın Yapı Kredi Koleksiyonları’nda yer alan eserlerinin yanı sıra aile koleksiyonu, Türkiye'nin önde gelen kurum ve özel koleksiyonlarından getirilen eserler de yer alıyor. Arkas Koleksiyonu’nda bulunan ve ressamın en güçlü Boğaz betimlemelerinden biri olan ‘Çubuklu Sırtlarından Boğaz’a Bakış’ konulu resmi ve Yapı Kredi Koleksiyonu’nda yer alan ve bir başyapıt olarak görülen ‘İftar Sofrası’ da serginin en değerli parçalarını oluşturuyor. İftar Sofrası aynı zamanda Hoca Ali Rıza'nın yaptığı, nadir rastlanan ve en büyük natürmortudur.Döneminin yurt dışındaki önemli üniversitelerinin kendisi ile iletişim kurmak için çabaladığı hatta İtalya’ya resim öğrenimi için gönderilmesine karar verildiği halde, Napoli'deki bir kolera salgını nedeniyle hiçbir zaman yurt dışına çıkamamış bir ressam Hoca Ali Rıza (1858-1930). Çağdaşlarından Fransız ressamlar Corot ve Courbet’ye benzetilen, Türk Resim Sanatı tarihinde Üsküdarlı Hoca Ali Rıza olarak da bilinen sanatçı, doğayı gözleyen, doğa sevgisini çizgi ve renklere döken ilk Türk ressamıdır. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi ‘nde resim konusundaki görüşlerini “Medeni milletlerce büyük önem verilen resim sanatı, birçok faydalar sağlaması bakımından, hayal etme gücünün ortaya konmasına ve bütün insan topluluklarının okuyup anlayabilmesine vasıta olan apaçık bir dil, bir nevi yazı gibidir” sözleriyle dile getiren ressam, karakalem ile suluboya tekniğindeki yetkinliği ve hızlı çalışma temposuyla, (beş bin gibi bir sayıya ulaşan) çok sayıda İstanbul peyzajı betimlemiştir.Yaşamı boyunca resim öğretmiş Yirmi sekiz yıl (1884 – 1992) Harbiye Mektebi’nde olmak üzere yaşamı boyunca resim öğreten Hoca Ali Rıza, kendisinden sonra gelen Sami Yetik ve Üsküdarlı Cevdet gibi asker ressamlar kuşağının yetişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.Çubuklu Sırtlarından Boğaza Bakış Ön planda yer alan köşk ve taş duvarlarla çevrili bahçesi tablonun sağ bölümünü kaplıyor. Neo Klasik mimari yapı, yanındaki fıstık çamı ve bahçedeki ulu ağaç dikey duruşları ile kompozisyonun yatay gidişini dengeleyen elemanlardır. Bahçe duvarının diyagonal uzanımı ile onu karşılayan taşlar ve çalılar bakışımızı sakin maviliğe ve karşı kıyıya çekmektedir. Köşkün bahçesindeki çiçekler, ağaçlar, taş duvarlar ve irili ufaklı kayalardaki incelikli işçilik zengin dokusal değerler oluşturuyor. Karşı kıyıya doğru yol almakta olan yelkenli, vapur ve kayık hem deniz üzerindeki yaşamın belirtileridir hem de orta plan ile arka plan arasındaki bağlantıyı oluştururlar. Bu manzara izleyene son derece gerçekçi görünür çünkü sanatçı doğadan aldığı notları bir araya getirmektedir.ARKAS SANAT MERKEZİ; 1380 Sok. No.1 Alsancak-İzmir – 0232 464 66 00 Ziyaret; Pazartesi hariç, Salı-Pazar 10.00-18.00, Perşembe 10.00-20.00https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/caginin-cok-otesinde-bir-ressam-uskudarli-hoca-ali-riza-izmirde -
Tanpınar’a Biraz Huzur Verelim
18 Eylül 2014
Tanpınar’a Biraz Huzur VerelimTanpınar duvarına Oğuz Demiralp’ten ikinci köşe taşıTanpınar, bugüne dek üzerine belki de en çok çalışılmış yazarlarımızdan. İşte bunların başında gelen, "Kutup Noktası – Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme" (1993) adlı ilk kitabından sonra da Oğuz Demiralp, Tanpınar üzerine düşünce üretmeyi hep sürdürdü. "Demiralp"ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan "Tanpınar’a Biraz Huzur Verelim"deki yazılarında tarih, sanat, felsefe, yazın, müzik ve resim var. Demiralp, geniş bir kültürel perspektifle Tanpınar’ın zihin dünyasını tarayarak hem kitapları arasındaki bağlantıları hem de başka yazarlarla ilişkilerini ortaya çıkarıyor. Daha da önemlisi, Tanpınar söz konusu olduğunda her zaman yeni şeyler söylenebileceğini gösteriyor.https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/tanpinara-biraz-huzur-verelim -
Şevket Rado’ya Mektuplar
18 Eylül 2014
Şevket Rado’ya MektuplarOrhan Veli Kanık, Ortay Rifat ve Melih Cevdet Anday’dan Şevket Rado’ya mektuplarYapı Kredi Yayınları’ndan çıkan "Şevket Rado’ya Mektuplar", Türk şiirine “Garip Hareketi” ve sonrasıyla “çıkış”lar ve “yükseliş”ler sağlayan üç büyük şairin, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın şair, yazar, gazeteci ve yayıncı Şevket Rado’ya aşağı yukarı aynı yılları kapsayan bir dönemde yazılmış ve konuları büyük ölçüde ortaklık taşıyan mektuplarından oluşuyor.Yıllarca saklanmış ve bir sahaf dikkatiyle gün ışığına çıkırılmış olan bu mektuplarda birçok bilinmeyen, birçok yanlış bilinen ve pek çok “gerçek hayat” var. Türk edebiyatı tarihinin bu dönemine ilgi duyan “cımbızcı”lar, Orhan Veli’nin La Fontaine çevirilerinin perde arkasını; Oktay Rifat’ın yayımlanmamış ve akıbeti “şimdilik” meçhul "Ahmet" adlı bir romanı ve "Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler" kitabıyla ilgili bilinmeyen bir yayıncılık serüvenini ve Melih Cevdet Anday’ın Ankara yıllarına ilişkin anılarında bile üstü kapalı geçilmiş kimi ayrıntıları bulacaklar...Meraklı ve sadık edebiyat okurları ise üç şairin mektup yapraklarına gizlenmiş dünyasında, bir ortak dostluğun rehberinde, özel resimler ve tıpkıbasımlarla donanmış bu “belgesel” aracılığıyla gezinecekler.https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/sevket-radoya-mektuplar -
Moskova’da Yanlış Anlama
18 Eylül 2014
Moskova’da Yanlış AnlamaFransız edebiyatının en cesur kalemlerinden Simon de Beauvoir'dan kısa ama vurucu bir başyapıt: "Moskova’da Yanlış Anlama", Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı."Moskova’da Yanlış Anlama", yaşını almış bir çiftin, Nicole ile Andre’nin, Sovyetler Birliği’ne yaptığı yolculuk sırasında yaşadığı krizi anlatıyor. Yaşlılık, geçip giden zaman, dönemin politik hayal kırıklıkları ve varoluş üstüne aforizmalarla örülü bir uzun öykü olan Moskova’da Yanlış Anlama’yı Beauvoir, 1965 yılında kaleme almıştı ve eser ilk kez 1992 yılında Roman 20-50 dergisinde yayımlanmıştı. Şimdiyse Türkçe’de...https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/moskovada-yanlis-anlama -
Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür
18 Eylül 2014
Osmanlı Tasvir Sanatları 1: MinyatürOsmanlı’da minyatürMetin And’ın hazırladığı, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür kitabı, Hazine’de korunan, savaş sırasında ganimet olarak ele geçtiğinde padişahlarca özel olarak ilgilenilen, Osmanlı’da çok yüksek maliyetlerle hazırlanan minyatürlü yazmaları inceliyor.Okunacak, bakılacak, kaynak olarak kullanılacak bir eser olan "Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür", bu sanatın Osmanlılar’da geçirdiği evreleri; bir saray sanatı oluşunun mekan, teknik ve yöntem bakımından değerlendirilmesi; portreler, padişah yaşamları, saray, şenlikler, edebi eserler, dinsel konular, doğa ve kent görünümleri, bilimsel ve ansiklopedik konular, kuşlar - hayvanlar - yaratıklar ve bitkiler dünyası, kadınlarla erkekler gibi başlıklar altında hazırlanmış ayrıntılı bir albümden oluşuyor.2008 yılında yitirdiğimiz Metin And’ın, Türk tiyatro tarihi ve geleneksel gösterim sanatları, şenlikler ve illüzyon sanatı yanında Osmanlı miyatürünün tarihi, konuları ve ustaları bakımından dünyaya tanıtılmasında da elli yılı aşkın bir süre konferans, bildiri, seminer çalışması, makale ve kitaplarıyla hizmet ve katkıları büyük olmuştur. Kırk Gün Kırk Gece (1959) ile başlayıp, Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür (2002) ile son bulan Türkçe ve değişik dillerde yayımlanmış on kadar kitabı vardır. Bir saray sanatı olan minyatürün gerçeklerden kopuk bir sanat dalı değil kişiler, şehirler, yapılar ve gündelik hayat bakımından oldukça gerçekçi bir uygulama olduğunun anlaşılmasında onun eserlerinin de payı büyük olmuştur.İlk baskısı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yapılan Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür (2002) kitabı, Yapı Kredi Yayınları tarafından yeni bir tasarım, gözden geçirilmiş içerik ve kullanışlı dizinlerle tekrar basıldı.https://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/osmanli-tasvir-sanatlari-1-minyatur -
İyi Doktor
18 Eylül 2014
İyi DoktorDamon Galgut, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan "İyi Doktor"da siyah Afrikalıların geri kalmış yurtluklarının melankolik ruhunu sade bir dil ve güçlü bir tasvirle yeniden canlandırıyor.Dr. Frank Eloff’un hayatı, apartheid sonrası Güney Afrika’sında, terk edilmiş bir hastane ve durgun bir taşra kasabasına sıkışıp kalmıştır. Genç ve idealist doktor Laurence Waters’ın gelişiyle birlikte Frank’in felç olmuş hayatı uzun bir zaman sonra ilk kez değişmeye başlar. İki doktorun birbirine zıt karakterlerinin yarattığı psikolojik gerilimin yanında, kasaba da yavaş yavaş hareketlenecektir. Eski bir yasak ilişki yeniden alevlenir, apartheid günlerinden kalma kötü bir hatıra, eski bir diktatörün etrafta olduğu söylentisi ve onun peşindeki askerler, Frank’in karanlık geçmişinden hatırlamak istemediği şeyleri geri getirir. Geçmişin bıraktığı izden habersiz Laurence’ın idealleri için bu topraklar, sakinliğine rağmen fazla huzursuzdur.Damon Galgut, İyi Doktor’da siyah Afrikalıların geri kalmış yurtluklarının melankolik ruhunu sade bir dil ve güçlü bir tasvirle yeniden canlandırıyor.“Güçlü bir duygusal gerçeklik ve muazzam bir imgelemle örülmüş, heyecan verici bir hikâye.” Independenthttps://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/iyi-doktor
YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK © 2024 YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK.