Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler - Seçme Şiirler - Ece Ayhan

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Şiirimiz karadır abiler”
“Şiirimiz her işi yapar abiler”
“Şiirimiz gül kurutur abiler”
“Şiirimiz erkek emzirir abiler”
“Şiirimiz mor külhanidir abiler”
“Şiirimiz kentten içeridir abiler”

BEL KANTO
Gül gibi çocukları
gelmemiş sabahtan okula
bütün o külüstür karıları
çamaşır sermemiş bahçelere
ilk tramvay işçileri grevi kalıpçıda
üç recep salılarda bir ikinci meşrutiyet
böğürtlen lekeli bir güvercin
uçururlarken görürseniz
galata’dan
leğen denizlere doğru.
1956
 
 
BEYAZ RUS KADIN
Üç masa ötede bafra içen bir tanrı
bacak bacak üstüne atmış
penceresinde bir şehir şehirde bir sokak
Sokakta bir beyaz rus kadın
iskemleler arkasından koşar
beyaz rus kadın kaçar
Bir tiren şimdiler
bankadaki işini bitirmiş pantolonunu giymekte
sen bir devsin ne diye bu evde oturursun
ne diyeee
bozdurup bozdurup kullanırsın
Ne diye elişinden bir tanrıyı
Sigara içen parmaklarıyla
seninki hâlâ penceresinde
beyaz rus kadın kaçar.
1955


SENTEZ
Şu taşbasması
İşkence Usülleri kitabı
Nerede basma iş
Babil’de
Babil’de bir çocuk demek
Bizi kullanıp kullanıp duruyormuş
Ama biz bu değiliz ki
Daha ilk sayfalarda
Karşımıza çıkıveriyor
Başkasının gözleri
Başkasının ağızları dudakları
Babil’de basılmış
Birer birer açılan
Hayatımıza.
1954


ANAHTARLAR
Çünkü kapıları
Götürüyorlar (öyle yanlış ki)
Cam kırıkları üzerinde
Üzerinde mi üzerinde üzerinde
Gülüyor ve
Gülen artık çingene değildir
Değil mi değil değil
Bilmem şu uzakta odaların
Pancurlarını açmışlar
Açmışlar mı açmışlar açmışlar
Denize karşı
(deniz yoktur ya)
İçerdekiler içerlerde
Dışardakiler dışarlarda kalmışlar
Kalmışlar mı kalmışlar kalmışlar
Anahtarları çalan bir çingenedir
Bir çingene mi bir çingene bir çingene.
1954

 
İSKAMBİL
Senin yıldızın
toprağın altında kalmış
yirmi yaşında basamakları
alfabe gibi sayıyorsun
Senin geride bıraktığın
ölünmüş bir hayat
kuzey ormanlarında
vebalı bir kadın gömdük
(hiçbir şey bu kadar üşütemem ben!)
Senin niçin dua ettiğini
unuttuğun gibi sonradan
bir peygamber de yalnız kalmaktan korkuyor
üçlü bir iskambil oyununda mesele
ama şimdi
adam öldü.
1954


KURTULAMAYAN
Sen kader ağacı değilsin — nedeni bu
Tutkularına bırak kendini
Bir soluk var yaşıyor uzak uzak
Bu daha ölmemişsin demektir
Önce bitir bu şarkıyı
Bir bardak doldur mavi
— hiçbiri açmıyor mu seni-
Ve git bu gelmediğin yere
Kurtulamayan — nedeni bu.
1954

 
ÜÇ GENCİN KALBİ
Bir gemici tanırım
Kalbini bir limanda bırakmış
Ya kaybolursa?
Ağlar çocukluğundaki gibi
Kalbini almaya gidecek hâlâ
Bir oğlan tanırım
Derin yeşil gözlü
Gönlü güney denizlerinin dibi
Kalbi ise yerinde
Birine vermeye gidecek
Bir gemi arar durur
Bulutlardan.
Bir şair tanırım
Onunki içler acısı
Kalbini asla vermemiş
Çalmışlar
Kalbi eski bir efsanede saklı.
1954, Şubat
 

ISLAK
Sokaklar ıslak ıslak
Ağır basar rüzgâr
Duvar boyunca ilanlardan
Renkler şehre dağılmış
Kapılar kapalı kapılar
Pancurlar pencerelere
Bulutlar düşer denize
Gölgeler ıslak ıslak
Boş meydanlarda soğuk
Üşümek üşümek
Bakmayınız genç adama
Gözleri var
Elleri var
Avuç içleri ıslak ıslak.
1954, Şubat

 
BEL KANTO: İKİNCİ MEŞRUTİYET
Memelerinde gürül gürül bir güneş saklıyormuş kahrolursun
gelip zincifre rengi kapılarında karanlığı delik deşik etti
rakısız ahâlileriyle ahâlimizden meşrutiyetlerle bir Katır Cemile
Ve neler neden sonra da bir Kanlı Nigâr
tuğrası kazınmış eski türkçe denizlerle sökün etti
ve salı günü gelmemiş çocukları okula
bütün o tapon karıları çamaşır sermemiş bahçelere
ilk tramvay işçileri grevi kalıpçıda bir İkinci Meşrutiyet.
 
 
BEL KANTO
boş sarnıçlarında İstanbul’un bile
kahrolursun
kantogillerden
bel kanto bir
gelip
zincifre rengi masal kapılarında
cemile’nin karanlığı
delik deşik etti
ve neler neden sonra
deve derisi ahâlileriyle
ahâlimizden
meşrutiyetlerle
peki
katır cemile bir
ve salı günü
sabahtan
gelmemiş
gül gibi çocukları okula
bütün o külüstür karıları
çamaşır sermemiş bahçelere
ilk tramvay işçileri grevi kalıpçıda
bir güvercin uçuruyor bak ikinci meşrutiyet bir
eski türkçe denizlerle sökün etti.
22 Temmuz 57
 
 
GALATA KANTOSU
Üner Birkan’a
benim hiç Çin’de bir ablam olmadı
hiç çiçekçi dükkânım İvan Milinski
üç Galata gecesi Ceneviz kerhânesinde
boyalı kunduralarıma büyük erkekliğime baktı kaldı
dişleri kâmilen altın dövülmüş bir kadının yüzü
peki bu Güzel Avratotu da kim yahu?
oldum olası ayakta bira içiyor
galiba yine yüz kişi ütülemiş kayıkta kızcağızı
biliyorsun işte bira içerken vergi vermek gücüme gidiyor
arkadaş
hem ne demeye o Güllü Agop ukalâsı otobüs paramı çekecekmiş
eve gitmek istemiyorum pazarlık ederiz hamamda yatarız
ulan git şimdi milli gelirden söz açma bana defol bas git yıkıl
Mübeccel Mübeccel ben ben olayım da seni hiç anlamayım ha
n’olur uzat bacaklarını Galata’dan denizlere uzat uzat da
zırlamadan anlat onikisi de deli olan kardeşlerini Mübeccel
anlat kimlerin yüreğinde Kız Kulesi gibi grev çivileri var
kimler boş sarnıçlara iğilmiş ha bağırır ha bağırır
sen kahırlanma bana gözlerim Çin’de benim çiçek bahçelerine
kaçmış
benim hiç Çin’de bir ablam olmamış hiç çiçekçi dükkânım
olmamış
geceleri Galata’da gülerken bacaklarımız uzamış alıştık artık
ölüme
diyeceğim şu İvan Milinski: ölüm için ayırdık geceleri gülerken
Galata’da.
27 Temmuz 57
 
 
GÜL GİBİ KANTO
Halûk Bengisu’ya
dipsiz kuyularda analarının kahrı
azalmış Galata’da iki deli çocuk
bacakları uzamış rıhtımda
enlemlerin boylamların denizleri geçişi
iki deli çocuğun uyuduğu saatlere rasladığı için
onları hiç görmicekler işte.
* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.