Şiir ve Eleştiri

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Denemeler, şiir üzerine yapılan tartışmalar, okumalar ve konuşmalarla, özellikle 1990'lı yılların şiirindeki gelişmelere ışık tutuyor "Şiir ve Eleştiri". 1980'den bu yana ağırlıklı olarak şiir üzerine düşünen ve yazan Mehmet H. Doğan, "Çağının Tanığı Olmak"tan (1993, YKY) sonra bu kez "Şiir ve Eleştiri" isimli bu kitabıyla selamlıyor şiirseverleri. Şiirin sıkı takipçileri için.

Tomris Uyar'ın Varlık dergisinde bir süredir yayımlanan dizi yazısının adını, onun izniyle bir defalık ödünç almak istiyorum. Yazınsal yaşamda oldukça ilginç konulardan biridir bu yazarla tanışma anı. Kimi zaman mutlu, çoğu kez de mutsuz sonuçlanır. Yıllar boyu yazılarını, şiirlerini, ürünlerini dergi ve kitap sayfalarından izlediğiniz bir yazarın, şairin kafanızda canlandırdığınız portresi, ilk karşılaştığınız anda ya yerli yerine oturur ya da birden altüst olur. Fotoğraflarını daha önce görmüş olmanız pek fazla değiştirmez bunu; çünkü kafanızda çizdiğiniz portre zaten sizin portrenizdir, sizden bir şeyler mutlaka katılmıştır ona. Dolayısıyla yerli yerine oturan da yıkılan da kendi çizdiğiniz portredir. Oysa yazar da, ürünleri de eskisi gibi öylece duruyordur. Merak ettiğiniz, tanıştığınız her yeni sanatçı kimliğinde hep yeniden tekrarlanan bir oyundur bu aslında. Çoğalan örneklerle oluşturmaya çalıştığınız bir kural, diyelim "sanatçı kimliğiyle ürün arasında kesin bir uyuşmazlık olduğu" ya da tersi, yeni bir kimlikle birden değişebilir. En iyisi, böyle bir kural oluşturmaya kalkmamaktır, diyelim o zaman. Böylece şaşkınlıklara, hayal kırıklıklarına düşme olasılığını da en aza indirgemiş oluruz. Ama yine de kişisel rahatlamaya, kişisel erince yönelik bir kararlılık olurdu bu, diyorum: Hayal kırıklıklarına uğrama olasılığını en aza indirgemek için ürünle sanatçı arasında bir benzerliğin, bir yakınlığın varlığını peşinen yadsımak... Enis Batur'un, son çalışmalarından birinde, Gesualdo, Bir Tema İçin Çeşitlemeler'inde, A. Huxley'in yapıtla yaşam arasındaki ilgiye değgin bir yargısını "paylaşmakta güçlük çekmesini" anlıyorum da, bu yargıya katılmamazlık da edemiyorum. Huxley, özgün madrigalleriyle ünlü İtalyan besteci ve lavtacı, Venosa Prensi Don Carlo Gesualdo (1560-1613) üzerine yazarken şöyle diyor: "Bestecimizin yaşamı hakkında bildiklerimiz bu kadar - eski ve biraz rahatsız edici bir gerçeği doğruluyor bu bilgiler: yani bir sanatçının yapıtıyla kişisel davranışları arasında çok açık bir ilişki olmadığı gerçeğini. Yapıt mükemmel, davranışlar ise budalaca, çılgınca ya da kriminal olabiliyor. Tam tersine, davranışlar kusursuz, yapıtsa sıkıcı ya da düpedüz kötü olabililiyor. Sanatsal yetkinliğin başka herhangi bir yetkinlikle ilgisi yok." (a.g.y., s. 10. Yapı Kredi Yay., 1994) İnsan Yahya Kemal'i tanımanın, onun şiirlerini anlamaya, sevmeye bir katkısı olmadığı, tersine bu şiirlerin yetkinliği konusunda bir kuşku yaratacağı birçok kimse tarafından dile getirildi geçmişte. Kendi payıma, ben de Yahya Kemal'i kişi olarak tanımak istemezdim. Oysa Orhan Veli için aynı şeyleri söyleyemeyeceğimi çok iyi biliyorum.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.