Şevket Rado’ya Mektuplar

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Türk şiirine “Garip Hareketi” ve sonrasıyla “çıkış”lar ve “yükseliş”ler sağlayan üç büyük şairin, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın şair, yazar, gazeteci ve yayıncı Şevket Rado’ya aşağı yukarı aynı yılları kapsayan bir dönemde yazılmış ve konuları büyük ölçüde ortaklık taşıyan mektupları...

Yıllarca saklanmış ve bir sahaf dikkatiyle gün ışığına çıkarılmış olan bu mektuplarda birçok bilinmeyen, birçok yanlış bilinen ve pek çok “gerçek hayat” var. 

Türk edebiyatı tarihinin bu dönemine ilgi duyan “cımbız”cılar, Orhan Veli’nin La Fontaine çevirilerinin perde arkasını; Oktay Rifat’ın yayımlanmamış ve akıbeti “şimdilik” meçhul “Ahmet” adlı bir romanı ve Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler kitabıyla ilgili bilinmeyen bir yayıncılık serüvenini ve Melih Cevdet Anday’ın Ankara yıllarına ilişkin anılarında bile üstü kapalı geçilmiş kimi ayrıntıları bulacaklar...

Meraklı ve sadık edebiyat okurları ise üç şairin mektup yapraklarına gizlenmiş dünyasında, bir ortak dostun rehberliğinde, özel resimler ve tıpkıbasımlarla donanmış bu “belgesel” aracılığıyla gezinecekler.

Dört Arkadaş

Sahaflık; kitaba, belgeye, fotoğrafa, özetle eskiye müptelâ biri için icra edilmesi en uygun olan mesleklerden biridir. Bu mesleği ilginç kılan hususlardan biri gün ışığı görmemiş belgelerin, yazmaların, fotoğrafların, mektupların sahafın elinden geçiyor olmasıdır. Bir sahafın mesleğinde başarılı olması onun bilgi ve görgüsü ile doğru orantılıdır. Elinden gelip geçenlerin ne olduğunu, ne kadar önemli olduğunu, ne derece nadir, ne derece az bilinen olduğunu kestirebilen kişidir iyi sahaf. Bir sahaf, işi gereği pek çok nadir eser bulur, inceler ve değerlendirir. Sahafın karşısına çıkan kimi zaman büyük bir kitaplık olur, kimi zaman ise bir torba evrak ya da tek bir belge. Sahaf; tek tek ya da topluca karşısına çıkan bütün bu malzemeyi gözden geçirir, okur, inceler, değerini tespit eder. Bu inceleme, bir yandan sahafın ticarî getirisini artırır, bir yandan da ülkesinin kültürel ve bilimsel yaşamına katkı sağlar. İyi sahaf neyi, en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğini bilen kişidir.

Sahaflık yaşamım boyunca pek çok özel kitaplık, pek çok nadir eser gördüm. Bunların bir kısmının alınıp satıldığına şahit oldum, bir kısmını ise bizzat alıp sattım. Bu alım satımlar, çoğunlukla şahıslara ait koleksiyon ya da kütüphanelerden yine bir şahıs ya da kurum kütüphanelerine şeklinde gerçekleşti. Yıllarca uğraşılarak biraraya getirilmiş kitaplıkları dağıtarak satmanın hüznünü de yaşadım, meraklısına belli bir amaç ve konu doğrultusunda kitap toplayıp ciddî ve önemli koleksiyonlar oluşturmanın sevincini de... 
İşte bu meslek / yaşam çizgisi içinde karşılaştığım en hoş ve mesut olay, yaklaşık beş altı ay kadar evvel gerçekleşti. Şevket Rado Bey’in özenle topladığı yazma ve basma eserlerin envanterini çıkarmak ve tasnif etmek amacıyla ailenin evinde çalışmaya başladım. Rado Ailesi’nin şahsıma gösterdiği güven ve teveccüh ile Şevket Bey’in ölümünden beri el değmemiş bir şekilde duran çalışma odası ve masasını kullandım. Eşi Prof. Dr. Türkân Rado ile birlikte Şevket Bey’in çalışma masasının çekmecelerine baktık. Oradaki belgeleri inceledik. 1930’lu yıllarda “üniversite reformu” öncesi ve sonrasında Beyazıt - Küllük - Üniversite üçgenindeki hayatın canlı tasvirlerini Türkân Rado Hanımefendi’den dinlemek bahtiyarlığına eriştim.

Bir kitap ve tarih meraklısının yaşayabileceği keyifli zamanlardan birinde, bir çekmecede duran üzeri yazılı zarflar dikkatimi çekti. İzin isteyip incelediğimde bunların Şevket Rado tarafından sınıflandırılmış, ayrı ayrı zarflara konulmuş mektuplar olduğunu gördüm. Bunlar Şevket Rado’nun 1930’lu yıllarda dostluk kurduğu kişilerden gelen mektuplardı. Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956), Ahmet Muhip Dıranas (1908-1980), Necip Fâzıl Kısakürek (1904-1983), Nurullah Ataç (1898-1957), Yunus Kâzım Köni, Adnan Ötüken (1911-1972), Feridun Fâzıl Tülbentçi (1912-1982), Muammer Karaca (1906-1978) gibi şahsiyetlerin yazdığı mektuplar ayrı ayrı zarflarda saklanmıştı. Bu kişiler dışında Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday imzalı mektuplar da orada, zarflar içinde duruyordu. İzin isteyip bütün mektupları tasnif ettim ve dosyaladım.

Üç ünlü edebiyatçının gençlik arkadaşı olan Şevket Rado’ya yazdıkları mektupların tümü eski harfliydi. Çoğu 1940’lı yıllarda kaleme alınmış olan mektuplar Garip akımının öncüsü üç ünlü ismi ile ilgili önemli ve bilinmeyen bilgiler içeriyorlardı. Ankara’da başlayan dostluk ve arkadaşlığın, Şevket Rado’nun Akşam gazetesinde köşe yazarlığı için İstanbul’a dönmesiyle ancak mektuplaşmalar ve yaz aylarında İstanbul’da buluşmalar şeklinde sürdüğünü gösteren belgelerdi bu mektuplar. Şevket Rado Akşam gazetesi ile Yapı ve Kredi Bankası tarafından çıkarılan Aile ve Doğan Kardeş dergilerindeki görevleri dolayısıyla bu üç ünlü edebiyatçıya parasal açıdan katkı sağlayacak çeviri ve telifler için ödemeler yaptıracak bir konumda idi. Orhan Veli mektuplarının ağırlıklı olarak bu tür bir iş ilişkisi ekseni etrafında olduğu görülür. Oktay Rifat mektuplarının büyük bir bölümü ise ünlü edebiyatçının Garip ve Güzelleme’den sonraki Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler adlı kitabının ilk basımı ile ilgi olarak yapılmış yazışmalardır. Melih Cevdet Anday’ın mektupları ise daha çok o tarihlerdeki duygu ve düşünceleri ile üç şairin özel hayatlarını yansıtan belgelerdir.

1913 yılının 21 Nisan günü Üsküp vilâyetinin Radovişte kazasında dünyaya gelen Şevket Hıfzı Rado’nun anne tarafından büyükbabası Selânik’te Rumeli, Zaman ve Ayna gazetelerini çıkarmış olan Radovişli Mustafa Bey, babası ise Vaiz-zâdelerden Hıfzı Bey’dir. Balkan Harbi sırasında, Şevket Hıfzı henüz dokuz aylık iken, İstanbul’a gelen aile Fener’e yerleşir. Şevket Rado orta öğrenimini Vefa Orta Mektebi’nde, liseyi Pertevniyal’de tamamlamıştır. O sıralarda Pertevniyal Lisesi’nde Fransızca hocası olan Nurullah Ataç’ın sevgisini kazanan Şevket Hıfzı Rado, onun yardımı ile Son Posta gazetesinde musahhih olarak çalışmaya başlar. Son Posta’nın sahiplerinden Halil Lütfü Dördüncü (1893-1972) tarafından işe alınan Şevket Hıfzı Rado’nun ilk maaşı yirmi bir lira yirmi bir kuruştur. Liseyi gündüz okuyup, gece musahhihlik yaparak bitiren Şevket Rado, Akşam gazetesi idare müdürü romancı Selami İzzet [Sedes] (1896-1964) tarafından bu gazeteye transfer edilir ve maaşı da elli liraya yükseltilir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan Rado, bir yandan da Akşam gazetesindeki musahhihlik görevini sürdürür. Derslere zor yetişen Şevket Rado güçlükle ikinci sınıfa geçer. İkinci sınıfa geçtiği sene Hukuk Fakültesi’ne devam zorunluluğu gelir. Bunun üzerine tahsil hayatı tehlikeye giren Şevket Rado ile gazetenin sahibi Necmettin Sadak (1890-1953) bu duruma birlikte bir çözüm bulurlar: Şevket Rado Akşam’ın muhabiri olarak Ankara’ya gidecek ve devam zorunluluğu olmayan Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrenimini sürdürecektir. 

Hukuk öğrenimi ve gazetecilik dışında edebiyatla da ilgilenen ve şiir de yazan Şevket Hıfzı, Nurullah Ataç’ın çevresindeki pek çok edebiyatçı ile tanışıp dost olur. Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Ziya Osman Saba (1910-1957) ve Feridun Fazıl Tülbençi en yakın arkadaşlarıdır. 1935-1936 yıllarını Ankara’da geçiren Şevket Hıfzı Rado o yıllara ait anılarını şöyle anlatmaktadır: “Şevket Hıfzı da Hukuk Fakültesi’nin ikinci sınıfında devam mecburiyetini dolduramadığı için imtihanlara girememek tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Durumu Akşam gazetesinin sahibi Necmettin Sadak’a açtı: Ankara Hukuk Fakültesi’nde devam mecburiyeti yoktu. Kendisini Ankara muhabiri yaparsa orada mektebini bitirebilirdi. Necmettin Sadak büyük bir anlayış göstererek Şevket Hıfzı’yı Akşam gazetesinin Ankara muhabirliğine tayin etti. Genç şair, hayatında İstanbul’dan ilk defa çıkıyor, şair arkadaşlarından ilk defa ayrılıyordu.

1935-36 yıllarında Ankara’da kuvvetli bir edebiyatçı-şair grubu vardı. Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Necip Fâzıl Kısakürek, Yaşar Nabi Nayır (1908-1981), Nahid Sırrı Örik (1895-1960), Sadri Ertem (1900-1943), Sabahattin Ali (1907-1948), Samet Ağaoğlu (1909-1982), Feridun Fâzıl Tülbentçi, sonra Baki Süha Ediboğlu (1915-1948) ve daha birçok genç şair orada idiler. Necip Fâzıl Kısakürek’le Ağaç mecmuasını çıkarmaya giriştiler. Hattâ Necip Fâzıl ile Sıhhiye Meydanı’nda altı ay kadar bir apartmanda beraber oturdular. Bu devre içinde o apartman bütün edebiyatçıların uğrak yeri haline gelmiş, çok şiir okunmuş, çok espri yapılmış, çok gülünmüştür. ”1936’da Şevket Rado şiirden çok gazetecilikle uğraşan biridir. Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’la bu dönemde tanışır ve dörtlü arkadaşlık böylece başlar. Şevket Rado anılarında bu tanışmayı şu şekilde hikâye eder:
“Şevket Hıfzı artık şairlikten çok gazetecilikle uğraşıyor, şiir yazmaktan çok şiir okuyor, Varlık mecmuasına ve Akşam gazetesine şiire ve şairlere dair yazılar yazıyor, röportajlar yapıyordu. Ankara’da Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet üçlüsüyle bu sıralarda tanıştı. Hattâ ilk tanışmaları askerlik kampında olmuştur. Üçü de henüz klasik tarzda, vezinli, kafiyeli şiirler yazıyorlardı. Ama bu ilk şiirlerinde de yeni bir hava getirmekte oldukları seziliyordu. Sonradan “şairane”yi yıkan şiirlerini de onlardan ilk defa Şevket Hıfzı dinlemiş ve Akşam gazetesinde onların isimlerinden ve yeni şiirlerinden ilk defa Şevket Hıfzı bahsetmiştir. ‘Garip’ ile ortaya çıktıkları zaman ise bilhassa Hececiler grubu ve eski zevke bağlı olanlar tarafından uğradıkları hücumlarda müdafaalarını hep Şevket Hıfzı yapmıştır.”

Şevket Rado Akşam gazetesinde çeşitli yazılar yazarak üç şair arkadaşını tanıtır ve korur. Garip Hareketi üzerine yapılan bir çalışmada “Üç Yeni Şair başlıklı makale de şiir hakkında tartışmaların dışında kalmakla birlikte önemli bir yere sahiptir. Yazıyı kaleme alan Şevket Rado bu evrede Ataç’la birlikte Garip hareketini savunan iki yazardan biridir”, görüşüne yer verilmektedir. Şevket Rado bu yıllarda hemen hemen her fırsat ve zeminde üç şair arkadaşını tanıtmak ve öne çıkartmak çabası içindedir. Bir dergi eleştirisi nedeniyle Oktay Rifat’ın şiirini ön plana çıkarırken yazısını şöyle bitirir: “Anadolu’nun henüz yazılmamasından şikâyet ede ede ihtiyarlayan nesillerin arkasından gelen nesil de aynı şikâyeti mi sürükleyecek? Bu şikâyeti ortadan kaldıracak nesil eğer bu değilse acaba hangi nesildir? Fakat gazetede genç yazıcıların işe başladığını gösteren hiçbir delil yok. Yenilik gazetesinin ikinci sayısında Oktay Rifat’ın Gün Sonu Konuşması isimli o harikulâde şiiri olmasa insan iddia edilen yeniliğin eskileri tekrardan ibaret olduğunu zannedebilir.”

Şevket Rado öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’a döner. Üç şairle ancak mektuplaşarak görüşebilmektedir. 1940’lı yılların başında bu üç şairin İstanbul’da bulunan temsilcisi gibidir. Şevket Rado önemli şahsiyetlerle kurduğu dostluklar nedeniyle birçok dergi ve gazetede söz sahibidir bu yıllarda. Yayıncılık alanında yönetici konumuna yükselen Şevket Rado, üç şaire de yazılar ısmarlamakta, çeviriler yaptırmaktadır. Bu, mektuplarda da öne çıkan bir durumdur. Gençlik ve ilk yazarlık dönemlerinde çok sıcak olan ilişkiler, ilerleyen yıllar ve yaşlarda aynı derecede yürümez. Orhan Veli’nin erken ölümü, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın Ankara’dan İstanbul’a geç gelişleri ilişkilerin gölgelenmesine, hattâ kopmasına sebep olur. Şevket Rado’ya mektuplarında pek sıcak ifadeler kullanan Melih Cevdet Anday, anılarında bu eski dostundan hiç söz etmez. Âdeta yok sayar.6 Oktay Rifat’ın daha dengeli bir ilişki sürdürdüğü, çok uzun aralıklarla da olsa zaman zaman görüştüğü bilinmektedir. Oktay Rifat, Hüsamettin Bozok’a yazdığı bir mektupta Yeditepe’den çıkan yeni şiir kitabının hediye olarak gönderileceği arkadaş listesinde Şevket Rado’ya da yer verir.
Türk edebiyatının üç ünlü şairinin bir diğer kültür sanat insanına yazmış olduğu gençlik dönemine ait mektupları bir araya getiren bu çalışma, iddiasız bir belge yayımıdır. “Dört Arkadaş”tan üçünün bütünlük gösteren mektuplarını dağılıp yok olmadan araştırmacıların, meraklıların ilgisine sunuyoruz. Bu çalışmanın yayımlanabilmesi için şahsıma gösterdikleri büyük güven dolayısıyla Prof. Dr. Türkân Rado ve Mehmet Rado’ya, Selçuk Altun’a, Enis Batur’a; yardımlarını esirgemeyen Sabiha Rifat ve Samih Rifat’a; benim için bir editörden çok öte bir kişi olan M. Sabri Koz’a, pek çok yardımını gördüğüm mesai arkadaşım Cevdet Serbest’e şükranlarımı ifade ediyorum. Bu çalışma Türk edebiyatı tarihine küçük bir katkı sağlayabilirse kendimi bahtiyar hissedeceğim.

Emin Nedret İşli
8 / 10 / 2001 - Bağlarbaşı

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.