Sevincim Eksilmesin Yeter Ki

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

On dokuzuncu yüzyılın başı. Fransa’nın güneyinde, Provence’ta Grémone yaylası. Jourdan, karısı Marthe’la birlikte yurt bellerler bu yaylayı. Bu görkemli doğa parçası onların dışında birkaç aileye daha ev sahipliği yapmaktadır. Her biri kendi yaşam savaşımını sürdürür, tekdüze, bencilce, sıkıntıyla. Günün birinde bilge Bobi gelir. Şair Bobi. Başka türlü bir yaşamın olası olduğunu göstermek ister onlara. 
Sevincim Eksilmesin Yeter Ki, yaşamı, doğayı, umudu yücelten, türünün klasikleri arasına girmeyi hak eden bir roman.

Günün birinde, Grémone Ormanı’nın öteki tarafındaki Roume Fuarı’na gitmişti. Beş yıl önce. Hava öyle soğuktu ki! Fauconnières’den* Silve Dayı’yla, sonra da iki kişiyle daha karşılaşmıştı, bunlardan biri at satıcısıydı, ötekiyse fuar alanına tezgâh açmış bir bıçakçı. Bir kadeh atmaya gittiler. Keyiften çok zorunluluktan. Ayaz adamın soluğunu kesiyordu. Dört kişi bir masaya kuruldular: Yayladan gelen Jourdan’la Silve, tepelerin ötesinden gelen at tüccarıyla bıçakçı. Sıcak şarap söylediler, pipolarını doldurup lafladılar. Şarabı beklerken, daha hâlâ soğuktan çivi kesmiş bir halde, gereğince konuştular, çünkü istedikleri şey sıradan bir şeydi, onu elde edecekleri kesindi. O arzu dinince, başka arzular çıkacaktı ortaya.

Sonra dördü de susup pipolarını tüttürmeye, çevreye bakmaya başladılar; bu iyi gelmedi onlara. Jourdan birden Silve’in gözlerini, sonra at tüccarının gözlerini, sonra bıçakçınınkileri gördü. Kendi kendine şöyle dedi: “Benim de gözlerim böyleyse, pek hoş görünüyoruzdur birlikte.” Ama mekânda dört beş masa daha doluydu, onların keyfi yerinde gibiydi.

Jourdan o adamların son derece dengeli görünen bakışlarını yakalamaya çalıştı. O zaman anladı ki, gülmeyi kestikleri anda, bakışlarının derinliklerinde aynı kaygı beliriyordu. Kaygı da değil, korku. Korku da değil, hiçlik. Artık ne kaygının, ne korkunun barındığı bir yer; boyunduruk takılmış öküzler.

“Ah!” diye geçirdi içinden, “bu bir toprak hastalığı, parmakları kopan sıvacıların tutulduğu hastalık gibi; içleri dışlarına çıkan sepicilerin hastalığı gibi; kör olan madencilerin hastalığı gibi; bağırsakları düğümlenen matbaacıların hastalığı gibi; kunduracıların, kasapların, arabacıların, yol işçilerinin, duvarcıların, demircilerin, marangozların, denizcilerin, inek çobanlarının, tomrukçuların hastalığı gibi. İşin yarattığı hastalıklardan biri. Yüreği öldüren türden.”

Bıçakçı mekânın camından dışarı baktı. Sokak görülüyordu...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.