- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Rüya Dedim Sana
-
Kategori:
Edebiyat / Yaşantı -
Yazar:
Hélène Cixous -
Çeviren:
Elif Gökteke -
ISBN:
978-975-08-1570-6 -
Sayfa Sayısı:
116 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Mart 2009
“Kendi dillerinde kendilerini anlatıyorlar bana, geceyle gündüz arasında, aynıyla benzeri arasında, tatlılıkla haşinlik arasında, her günden önce, her saatten önce. Uyanmıyorum, rüya beni bir eliyle uyandırıyor (...) rüya tek başına yazıyor, ve karanlıkta doludizgin notlar alınıyor, kenarlara, taşıra taşıra, anlatı küçük sandalı ağzına kadar dolduruyor. Uysalım tek söz etmiyorum rüya yazdırıyor
ben gözlerim kapalı itaat ediyorum.”
Fransız Postmodern feminist kuramının ve postyapısalcı düşüncenin en önemli isimlerinden, akademisyen, felsefeci, romancı, şair, oyun yazarı ve eleştirmen Hélène Cixous, bu “yorumsuz rüyalar kitabı”nda, rüya halindeki ruhun fiziksel yoğunluklarına, ışınımlarına, yayınımlarına, hemen hemen her zaman trajik haz düzeyine ulaşmak için, kesintisiz kesintili çok fırtınalı gece ülkesine korkusuzca dalıyor. Alacakaranlıkta elin kayda geçirdiği bu ilkel anlatıları, bu larvaları, hiç mi hiç düzeltmeden, sansürlemeden, eksiksiz biçimde bir araya getiriyor, analizden ve edebiyattan en uzak, ham, masum halleriyle; analiz öncesinin şafağında çılgınca oynaştıkları gibi.
Sen, “bunu biliyorsun okur-seyirci, ama kendini büyülenme ve aldatılmaya koyvermek için bildiğini unutuyorsun (...) Oysa, her rüyanın ağırlığını düşünmek gerekirdi; ya da bir düşüncenin; ya da bir öpüşün ağırlığını; ya da bir sol elin bastırışının.”
Kendi dillerinde kendilerini anlatıyorlar bana, geceyle gündüz arasında, aynıyla benzeri arasında, tatlılıkla haşinlik arasında, her günden önce, her saatten önce. Uyanmıyorum, rüya beni bir eliyle uyandırıyor, rüya tek başına yazıyor, ve karanlıkta doludizgin notlar alınıyor, kenarlara, taşıra taşıra, anlatı küçük sandalı ağzına kadar dolduruyor. Uysalım tek söz etmiyorum rüya yazdırıyor ben gözlerim kapalı itaat ediyorum.