Oryantalizm ve Hayırseverliğin İttifakı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Oryantalizm ve Hayırseverliğin İttifakı, hayırsever işadamlarının kurduğu okullar ve hastanelerle 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’na da damgasını vuracak insanseverlik hareketinin gelişimini anlatırken, zaaflarıyla, kırılganlıklarıyla, idealleriyle teker teker insanların, insanseverliğin bu öncülerinin renkli hayat öykülerini de olanca çıplaklığı ve sıcaklığıyla okura aktarıyor.

MOSES MONTEFIORE YA DA KUDÜS AŞKI

Moses Montefiore (1784-1885) Aydınlanma Çağı’nın sonuna doğru, henüz hiçbir ülkesinde Yahudilerin medeni haklarının kabul edilmediği bir Avrupa’da dünyaya gelir. Yaşlı kıtanın birçok bölgesinde Yahudiler Ortaçağ koşullarında yaşamaktadır. Montefiore öldüğünde ise, yani yüz yıl sonra Fransa, Yahudi bir bakana sahiptir: Crémieux. İngiltere’de ise din değiştirmiş bir başbakan, Disraeli, Yahudi kökenlerini gururla sergilemektedir. Bir yüzyılı devirmiş Moses Montefiore bir metre doksanlık boyuyla dev gibi bir adamdır. Gazeteciler çağdaşı Benjamin Disraeli için yaptıkları gibi, onun da yakışıklı, kibar ve zarif bir kişi, iyi bir hatip olduğunu anlatmaktan pek hoşlanırlar. Jestleri, duruşu, konuşma biçimi İngiliz aristokrasisinin kurallarına harfiyen uygundur. Özensiz görüntüsüyle ünlü Nathan Meyer Rothschild’in aksine, Moses Montefiore gerçek bir centilmendir.
Kıta Avrupası’nda, Yahudi orta sınıflar özgürleşme davasında önemli rol oynamışlardır. Büyük Britanya’dakiler ise, Victoria döneminden Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar cemaati yöneten cousinhood sisteminin politik nüfuzu nedeniyle bu mücadeleye pek az katılmışlardır. Eşitlik için mücadeleleri sayesinde, cousinhood’un elitleri o dönemin yönetici sınıfına dahil olmayı başarırlar, buradan edindikleri prestij sayesinde de cemaat içinde güçlü bir yer kazanırlar. Dindaşlarıyla ilgili konularda sorumluluklar yüklenerek, dindaşları için hayırsever jestleri çoğaltarak zenginliklerini yetkiye dönüştürürler. Cömertlikleri cemaat kurumlarını denetlemelerine ve projelerini yönlendirmelerine vesile olur. Diğer yandan cemaatin orta sınıfı da cousinhood’un bu liderleriyle Victoria İngilteresi’ne özgü sınıfsal hiyerarşi çerçevesinde ast-üst ilişkilerini sürdürürler.
Moses Montefiore 1835’te İngiltere Yahudileri Temsilciler Kurulu’nun (The Board of Deputies of Jews of England) başına getirilir. 1874’e kadar, yaklaşık kırk yıl bu görevde kalacaktır. Bu görevi yürütmesine karşın, özgürleşme hareketinin lideri ya da sözcüsü olmak istemez; birden çok kere hareketi frenlediği olmuştur. Özgürleşme hareketlerinin yönetimi, medeni haklar adına sürdürdükleri mücadeleyi kamusal varlıklarının ekseni olarak alan Lionel de Rothschild, Francis Goldsmid ya da David Salomons gibi daha az tutucu kişilere verilir. İşte bu cousinhood aileleri ve bunların cemaat dışındaki sosyal konumları sayesinde İngiltere Yahudileri özgürlüklerine kavuşacaklardı. Zaten belirgin bir eşitlikten yararlanan zenginler medeni haklarının tanınması ve Avam Kamarası’nda yer almak için 1829’dan 1858’e kadar mücadele ederler. 1833’te bu konuda bir proje onaylanır, ancak Lordlar Kamarası tarafından reddedilir. O yıl Francis Goldsmid adlı bir Yahudi, Büyük Britanya’da ilk kez baroya kabul edilir ve kendi Eski Ahit kitabı üzerine yemin eder. Yahudilerin entegrasyonunu engelleyen işte tam da bu yemin geleneğidir. İngiltere’nin Eton, Rugby, Oxford, Cambridge gibi gerçek centilmen yetiştirmekle görevli en saygın okul ve üniversitelerin kapıları, öğrencilerin “gerçek Hıristiyan inancına göre” yemin etme mecburiyetlerinden dolayı Yahudilere kapalı kalmaya devam etmektedir. İngiltere’de Yahudilerin oy kullanma hakkı vardır, ancak mecliste seçilememekte, yani daha doğrusu yemin etmeleri gerektiği için bir makama sahip olamamaktadırlar. Nathan’ın oğlu, Frankfurtlu Meyer Amschel’in torunu Lionel de Rothschild, 1847’de Avam Kamarası’na seçilmiştir ancak makamına geçebilmek için yemin metninin değişeceği 1858 yılını beklemek zorunda kalacaktır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.