Ödüllerim

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yazarın ölümünün 20. yıldönümünde ilk kez yayımlanan ÖDÜLLERİM’de, Thomas Bernhard aldığı ödüllerin öyküsünü ve ödül deneyimlerini alaycı bir dille aktarırken edebiyat sahnesine öfke dolu, ironik bakışıyla bütün insanlığı payladığı gibi kişisel zaaflarını örtmeksizin kendini de onaylamadığını muzipçe açığa vuran, eskiz niteliğinde kara kalem otoportresini sunuyor. Bu otoportre, Bernhard’ın ilk romanı DON’un yayımlanması sürecinde tanınması ve edebiyattan bütünüyle soğuması, edebiyat dünyasına ilişkin umutsuzluğa kapılmasıyla başlayan, Alman Dil ve Edebiyat Akademisi’nden istifasıyla sona eren kronolojide, “ödül sahibi yazar” kimliği çerçevesinde kişisel tarihine odaklanıyor.

“Ödüllerim”de Bernhard, yazarlığını ve yapıtını “onurlandıran” edebiyat ödüllerine dair geçmişiyle hesaplaşarak bir bilanço çıkarıyor; dünyayla, kültür bürokrasisiyle ve kültür dünyasıyla, özellikle de kendisiyle ağız dalaşına giriyor.

“... para düşkünüyüm, karaktersizim, ben de bir domuzum ... Parayı alacağım, çünkü her yıl milyonları değil milyarları anlamsızca pencereden fırlatıp atan devletten paranın alınması gerekir, vatandaşın buna hakkı vardır, ben de budala değilim.”
Thomas Bernhard, “Avusturya Devlet Edebiyat Ödülü”

İnsanlar bana bu Büyük Devlet Ödülü diye adlandırılan ödülü şimdiye kadar kimlerin aldığını her sorduğunda, bir sürü götlek, diyordum, bu götleklerin kimler olduğunu sorduklarında da onlara birtakım götleklerin adını sayıyordum, hiçbiri de bunları tanımıyordu, ama ben bu götlekleri tanıyordum. Bu sanat senatosu da bir sürü götlekten oluşuyor, diyorlardı, çünkü sen kültür senatosundakilerin hepsini götlek olarak niteliyorsun. Evet, diyordum, sanat senatosundakilerin hepsi de götlek, hem de Katolik ve nasyonal sosyalist götlekler, ilaveten Yahudi olmak gibi bir özrü olan birkaç kişi. Bu sorular ve yanıtlar midemi bulandırıyordu. Ve bu götlekler, diyordu insanlar, her yıl Büyük Devlet Ödülü’nü bahşeden senatoya yeni götlekler seçiyor. Evet, diyordum ben de, her yıl senatoya, kendini sanat senatosu diye adlandıran ve devletimizin içinde kökü kazınamayan ve sapıkça bir saçmalık olan senatoya, yeni götlekler seçiliyor. Bu senato en mankafaların ve itoğlu itlerin toplandığı yerdir, diyordum her seferinde. Ve Küçük Devlet Ödülü nedir ki? diye soruyorlardı ve ben, Küçük Devlet Ödülü’nün bir yetenek desteği olduğunu ve onu şimdiye kadar sayısız kişinin aldığını söylüyordum, işte ben de şimdi onların arasındayım, diyordum, çünkü Küçük Devlet Ödülü bana ceza olarak verildi. Neyin cezası olarak? diye sordular ve ben yanıt veremedim. Küçük Devlet Ödülü, dedim, otuzundan sonra verildiğinde alçaklıktır ve ben de şimdi neredeyse kırkıma geldiğime göre, daha büyük bir alçaklıktır. Ama bu akıl almaz alçaklıkla başa çıkacağıma yemin ettiğimi ve bu akıl almaz alçaklığı reddetmeyi düşünmediğimi söyledim. Yirmi beş bin şilini reddetmeye niyetim yok, dedim, para düşkünüyüm, karaktersizim, ben de bir domuzum. İnsanlar vazgeçmiyor ve sondajı sürdürüyorlardı. Nerede sondaj yapacaklarını çok iyi biliyorlardı, beni kudurtmak için. Sabah benimle buluşup ödülümü kutladılar ve bana devlet edebiyat ödülünün verilmesinin nihayet sırasının geldiğini söylediler ve ardından konuşmalarına manidar bir ara verdiler. O zaman ben ödülümün Küçük Devlet Ödülü olduğunu, bir onurlandırmanın değil, bir alçaklığın söz konusu olduğunu anlatmak zorunda kaldım. Ama ardından ödüllerin onurlandırma olmadığını, onurlandırmanın sapıklık olduğunu, bütün dünyada onur diye bir şeyin bulunmadığını söyledim. İnsanlar onurdan söz ediyorlar, oysa hangi onurdan söz edilirse edilsin alçaklık söz konusu, dedim.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.