O Yaz

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Birsen Ferahlı’dan inceliklerle dolu, kalemin  tığ gibi işlediği bir ilk kitap: O Yaz... Yaşanmışlıkların mayasıyla yüreği kabartan, içe dokunan, sarıp sarmalayan öyküler okunup bittiğinde geride hüznün tortusu kalıyor.

Birsen Ferahlı, hepimize akraba ya da komşu kadınların iç dünyalarına, masum duyarlıklara ustalıkla eğiliyor.
“Trenin geçmesini beklerken nedense şoförün ensesine takıldı gözüm; pek beğendim. Bir erkeğin gençliği enseden de belli oluyormuş demek ki, hay Allah, dedim içimden. Karşıyaka sapağına kadar iyice baktım adamın ensesine. Tam yol ayrımına geldiğimizde, ansızın biraz daha dolaşmak istediğime karar verdim; gözlerimi bakmakta olduğum enseden bir an olsun ayırmadan, ‘Çek koçum Yamanlar’a!’ dedim, kara gözlü şoföre.”

“O Yaz...” adlı öyküden

Herkes yüzüme bakınca olanları anlayıverecekti. Görmüştüm, ama anlatamazdım. Mavili yeşilli çadırı beğenmiş, verdiği çikolatayı yemiş, kaç kere onunla el ele denize girmiştim. Ablam kıyıda kıpırtısız izlemiş, abim su sıçratarak Hute’yi ıslatmıştı ve ben de gülmüştüm. Ali Abi her zamanki gibi uzakta kargı yontmuştu çakısıyla.

Ve ben, şimdi, hiçbirisinin yüzüne bakmayacaktım artık. Denizden çıkıp bir suçlu gibi süklüm püklüm çadıra doğru yürüdüm. Ne saklambaç kalmıştı, ne ebe, ne sobe... O gece ateşim çıktı. Alev alev yanıyordum. Alnıma sirkeli tülbent konuldu. Annem, bir yandan öpüp okşayarak ertesi gün iyileşeceğimi söylüyor; bir yandan da bütün gün sudan çıkmadığım için beni, küçücük çocuğa meşin gibi mayo aldığı için halamı, benimle yeterince ilgilenmediği için ablamı ve İngilizceden ikmale kalan abimi suçluyordu. Ama asıl suçlu, bizi buralara getiren babamdı elbette.

Mavi-yeşil çadır iki üç gün sonra söküldü. Saz mutfaklarda yolluklar hazırlandı. Romatizmalı nineler, kucağında bebekleriyle kadınlar, yüzü asık ablalar, ikide bir kafalarını kaşıyan abiler, baş belası Ümit, mızıkçı Melda, şişko Emel, top delisi Serkan ve saz evlerin diğer çocukları o büyük çadırın bükülüp sarılarak toplanışını takdir ve şaşkınlık dolu bakışlarla izlediler. Biz ablamla el ele gerideydik. Abim hemen arkamızda duruyordu. Hute ile Wolfgang yanımıza geldiler. Wolfgang her zamanki gibi gülümseyerek göz kırptı bana; ona acıyordum. Hute birini arar gibi etrafa bakınıp duruyordu. Ama aradığı kişi uğurlayıcılar arasında yoktu. Yüzü soldu. Önümde diz çöktü, yere bakıyordum, çenemden tutup yüzüne bakmaya zorladı beni. Ablamla abim: “Haydi, sarılsana Hute’ye” diyorlardı. Hiçbir şey bilmiyorlardı. Ve ben hiçbir şey anlatamazdım. Bundan böyle bu sırla yaşayacaktım. “Haydi, sarıl” diyorlardı. Direniyordum. Hute ısrar etmedi. Üzgün gibiydi. Sırt çantasını yüklenip arkadaşlarına yetişti.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.