Narziss ve Goldmund

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Hermann Hesse’nin 1930 yılında yayımlanan romanı NARZISS VE GOLDMUND Ortaçağ’da yaşayan iki zıt karakterin sıradışı dostluğu ekseninde yaşam, ölüm, sanat, us, aşk, tutku ve cinselliğin izini sürüyor.

Bir yanda bilge Narziss, öte yanda sanatçı Goldmund; ikisi de “kendini gerçekleştirme” yolunda mükemmele ulaşmaya çabalasa da mükemmele ancak karşıt yönlerden yaklaşmayı başarabiliyorlar.

Hesse’ye göre; karşıtlıklar, kopuşu değil birbirini bütünleme yetisini pusula edindiğinde evrensel insan fikrine yaklaşılabilir.

Bu kitapta, çocukluktan beri içimde taşıdığım Almanya’yı ve Almanlık ruhunu bir kez olsun dile getirmek ve onlara duyduğum sevgiyi itiraf etmek istedim – bugün, “Alman” olan her şeyden nefret ediyorum çünkü.
Hermann Hesse, 1933

Yüzyılımızın yol gösterici karakterlerinden biri.
Ralph Freedman

Kitaplarını büyük bir şaşkınlıkla ve daima merakla okudum. Bu Hermann Hesse sadece Amerikalılara ait bir romantik düşünce değil, aksine kesinlikle akıllı, doğrulanabilir, büyük bir yazardır.
Peter Handke

Onunla kendimi evimde hissediyorum. Militarizme, milliyetçiliğe ve bütün insanca olmaktan uzak, canice hezeyanlara karşı duruşu ve kendi yolunu seçme fikri; benim de çok erken yaşlarda gözdem oldu.
Udo Lindenberg

Narziss, çok geçmeden Goldmund'un karakter ve yazgısını öğrenmiş, ona karşı duyduğu ilgiyle yanıp tutuşmaya başlamıştı. Goldmund'un da içi, üstün bir zekâya sahip güzel öğretmenine karşı hayranlık ateşiyle yanıp kavruluyordu. Gelgelelim mahcup biriydi Goldmund, Narziss'in gözüne girmek için bildiği tek yol, yorgunluktan canı çıkana kadar ders çalışmak, sınıfta dikkatli ve gayretli bir öğrenci olmaktı. Ancak, kendisini öğretmeni Narziss'e yaklaşmaktan alıkoyan yalnızca sıkılganlığı değildi, Narziss'in kendisi için bir tehlike oluşturduğuna ilişkin duygunun da payı vardı bunda. Bir yandan iyi kalpli ve alçakgönüllü başrahibi, öbür yandan fazlasıyla akıllı, bilgili ve üstün zekâlı Narziss'i aynı zamanda kendine ideal diye benimseyemez, örnek alamazdı. Ama yine de körpe ruhunun tüm güçlerini seferber ediyor, birbiriyle uzlaşmaz görünen her iki ideale de ulaşmak için çaba harcıyordu. Bu da genellikle acılara boğuyordu kendisini. Öğrencilik yıllarının ilk aylarında kimi zaman yüreği öylesine bir karmaşa içine sürüklenmişti ki, sağa sola yalpalamış, şeytana uyarak manastırdan kaçıp gitmeyi aklından geçirmiş ya da çaresizliğinin ve öfkesinin acısını okuldaki arkadaşlarından çıkaracak olmuştu. Yumuşak başlı biriyken sık sık öğrenci arkadaşlarının ufak bir şakası ya da muzipliği karşısında ansızın parlıyor, deliye dönüyor, kuduruyor, kendini ancak binbir güçlükle tutabiliyor, gözleri kapalı, beti benzi kül gibi, sesini çıkarmayarak yüzünü her seferinde başka tarafa çeviriyordu. Böylesi durumlarda atı Bless'i görmek için doğru ahıra yollanıyor, başını boynuna dayayıp onu öpüyor, atının yanında yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Gitgide içindeki acılar büyüyor, gözle görülür bir durum alıyordu. Avurtları zamanla çökmüş, bakışlarındaki parıltı günden güne silinmişti, herkesin sevdiği gülüşleri eskisi kadar sık işitilmez olmuştu artık.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.