İncelenen Hayatlar - Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Hepimiz öykü anlatıcısıyız – yaşadığımız hayatı anlayabilmek için öyküler anlatırız. Ancak anlatmak yetmez: Dinleyen biri de olmalıdır. İşte Stephen Grosz, dinleyen o kişi.

“Düşündüğümüz, yaptığımız şeylerin tutsağı olmak, dürtülerimiz, aptalca seçimlerimiz tarafından köşeye sıkıştırılmak, mutsuzluk veya korku tuzağına düşmek, kendi tarihimizce mahkûm edilmek; bunlar hayatta çoğumuzun deneyimlediği şeyler. Böyle anlarda iler-leyemediğimizi hissederiz ama bir çıkar yol olduğuna da inanırız. Bir hastam ‘Değişmek istiyorum yeter ki değişmeme gerek kalmasın’ demişti bütün saflığıyla. ... Bu kitap değişimi konu alıyor. Değişimle kayıp hissi birbirine göbekten bağlı olduğundan –yitirmeden değişim de olmaz– kitap yitimden de söz ediyor.”

Grosz, binlerce saatlik psikanaliz seanslarından damıttığı kısa metinlerden oluşan bu kitapta en şaşırtıcı insan davranışlarının arkasında yatan gizli duyguları ortaya çıkarıyor. Bunu yaparken mesleki jargondan arınmış, edebi bir dil kurmayı da başarıyor. 

Kitaptaki öyküler gündelik hayatımızın parçaları: Sevdiğimiz insanlarla, söylediğimiz yalanlarla, başa çıkmak zorunda kaldığımız değişikliklerle ve yasla ilgili. Bütün bu öyküler, bize kendimizi nasıl yitirdiğimizi ve nasıl bulabileceğimizi anlatıyor.

"İncelenen Hayatlar" aslında çok basit bir sürece dayanıyor: Konuşmak, dinlemek ve anlamak.

Yirmi beş yıldır psikanaliz yapıyorum. Psikiyatri hastanelerinde, psikoterapi ve adli psikoterapi kliniklerinde, çocuk ve ergen birimlerinde, özel muayenehanemde hasta tedavi ettim. Çocuklar, ergenler, yetişkinlerle konsültasyon, sevk ve haftalık psikoterapi görüşmeleri yaptım. Hepsinden çok yetişkinlerle psikanaliz çalışması yaptım – yıllar boyunca haftada dört ya da beş kez ellişer dakika farklı kişilerle görüştüm. Hastalarımla 50.000 saatten fazla zaman geçirdim ve bu çalışmaların özü, bu kitabın da özünü oluşturdu.

Anlatacaklarım mesleki deneyimimden gerçek öykülerdir. Hastalarımın mahremiyetini korumak için bütün kişisel bilgileri değiştirdim.

Düşündüğümüz, yaptığımız şeylerin tutsağı olmak, dürtülerimiz, aptalca seçimlerimiz tarafından köşeye sıkıştırılmak, mutsuzluk veya korku tuzağına düşmek, kendi tarihimizce mahkûm edilmek; bunlar hayatta çoğumuzun deneyimlediği şeyler. Böyle anlarda ilerleyemediğimizi hissederiz ama bir çıkar yol olduğuna da inanırız. Bir hastam ‘Değişmek istiyorum yeter ki değişmeme gerek kalmasın’ demişti bütün saflığıyla. Mesleğim insanların değişmesine yardım etmek olduğundan, bu kitap değişimi konu alıyor. Değişimle kayıp hissi birbirine göbekten bağlı olduğundan –yitirmeden değişim de olmaz– kitap yitimden de söz ediyor.

Felsefeci Simone Weil, hapishanede bitişik hücrelerde kalan ve uzun zaman içinde duvara tık tık vurarak konuşmayı öğrenen iki mahkumun öyküsünü anlatır. “Onları ayıran duvar aynı zamanda iletişim kurma araçlarıdır,” diye yazar. “Her ayrılık bir bağlantıdır.”

Bu kitap o duvarı anlatıyor. Konuşma, anlama ve anlaşılma arzumuzu ele alıyor. Ayrıca birbirimizi dinlemeyi, yalnızca sözcükleri değil aradaki sessiz boşlukları da dinlemeyi anlatıyor. Büyülü bir süreçten söz etmiyorum. Gündelik hayatımızın olağan bir parçasından söz ediyorum – tıklatmak ve dinlemekten.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.