Hariciye Koridorlarında Sinema

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sinemanın 1923-1938 yılları arasında Türkiye’nin izlediği dış politika üzerindeki etkilerini ve bu alanın politik hamlelerden nasıl etkilendiğini resmi belgelere ve dönemin basınına yansıyan haber ve yorumlara dayanarak anlatan bu inceleme, SSCB, ABD, Almanya, Yugoslavya ve Bulgaristan’la ilişkilere odaklanıyor. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde, sinemanın Türkiye’nin dış ilişkilerindeki rolüne dair önemli gelişmeler, “Türk-Sovyet”, “Türk-Amerikan”, “Türk-Alman”, “Türk-Yugoslav” ve “Türk-Bulgar” ilişkileri bağlamında, beş bölüm halinde ele alınıyor.

“Hariciye Koridorlarında Sinema - Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Sinemanın Politik” Gücü, dönemin kırılgan diplomatik dengelerine rağmen, hem kendi içinde refahı ve huzuru sağlamanın hem de “dışarıda” güçlü ve bağımsız bir devlet olarak tanınmanın mücadelesini veren genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel alandaki eğilimleri ve atılımları çerçevesinde şekillenen bu ilişkileri, belgeler ve görseller eşliğinde, derinlikli bir incelemeyle sunuyor.

Türkiye’nin uluslararası alanda tam bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışı, zorlu ve uzun geçen Lozan müzakerelerinin ardından imzalanan Lozan (Lausanne) Barış Antlaşması’yla gerçekleşti. Bu antlaşmayla Türkiye için içte ve dışta yepyeni bir dönem başlıyordu. Yeni Türkiye’nin dünyada sözü geçen, saygın ve rekabetçi bir devlet haline gelebilmesi, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda yapılacak devrimlere ve uluslararası alanda izleyeceği dış politikaya bağlıydı.

Lozan Barış Antlaşması’yla Türkiye’nin uluslararası alanda eşit ve tam bağımsız bir devlet olduğu kabul edilmişse de Osmanlı İmparatorluğu zamanında kapitülasyon rejimine alışmış olan Batılı devletler, Türkiye’yle eşitliğe ve bağımsızlığa dayanan esaslar içerisinde ilişki kurmakta güçlük çekiyorlardı. Osmanlı’dan kalma bu zihniyet, yeni Türk devletinin mukavemetiyle değişecekse de biraz zaman alacaktı. Nitekim Batılı büyük devletler, Lozan’ın imza edilmesinin hemen ardından çeşitli bahanelerle Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmekten geri durmamışlar, Türkiye’nin direnç göstermesi üzerine de Lozan Antlaşması’nın onaylanması konusunu bir tehdit unsuru olarak kullanmışlardı. Ancak uzun bir bekleyişin ardından Lozan Antlaşması’nı onaylamışlar ve söz konusu antlaşma 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmişti. Buna rağmen eskinin kapitülasyon zihniyetini sürdürerek Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeyi sürdürüyorlardı. İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Ankara’nın başkent olmasına itiraz etmelerinin altında da bu zihniyet vardı. Bahsi geçen devletler İstanbul başkent olarak kaldığı takdirde Türkiye’ye “büyükelçi”, Ankara’ya nakledildiği takdirde de “ortaelçi” göndereceklerini ilan etmişler, hatta bu konuyla ilgili olarak Reuters haber ajansıyla bir tebliğ yayımlamışlardı. TBMM, buna rağmen 13 Ekim 1923’te kabul ettiği bir kanunla Ankara’yı Türkiye’nin başkenti yapmış ve hükümet, bahsi geçen devletlere karşı aynı yöntemle mukabele edeceğini açıklamıştı. İlgili devletler bir müddet daha bu görüşlerinde ısrar etmişlerse de Türk hükümetinin kararlı tavrı karşısında bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardı.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.