Dendil

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Gulam Hüseyin Sâedi birbirinden etkileyici dört hikâye anlatıyor DENDİL’de: Mond nehri yükselince, kıyı kasabasında mahsur kalan bir yabancının zamanla gitmek fikrinden uzaklaşmasını konu alan “Şifa Mahalli”, riyakâr aile ilişkilerine neşter vuran “Yangın”, traji komik bir durumu kara mizahla işleyen “Keykavus, Kel ve Ben” ve tekinsiz bir mahallede geçen “Dendil”. Babası tarafından geneleve bırakılan Tamara’nın güzelliğine kapılan mahalle halkı, ona hak ettiği değeri vereceğine inanarak genç kızı el birliğiyle Amerikalı bir yabancıya sunar. Ancak kısa zamanda gerçek tüm sertliğiyle irkiltir hem Dendil’i hem de okuru.

İran edebiyatında büyülü gerçekçiliğin babası kabul edilen Sâedi’den sıra dışı olayları, samimi ve sarsıcı bir üslupla anlatan, zihinlerde iz bırakacak bir eser.

Doğrusu ben kâbuslarımı, evhamlarımı yazıya döküyorum. Kendimi değil, etrafımdaki insanları ve olayları düşündüğüm için de evhamlarım ve kâbuslarım bunlarla ilgili. Bu yüzden en çok korktuğum şey, binlerce kâbusumu yazıya dökemeden ölmektir.  - Gulam Hüseyin Sâedi

Küçük meydana şöyle bir baktı. Her yer sessizdi. Misafiri olan evlerin kapıları kapalıydı ve çocukların uyanıp şamata yapmalarına daha vardı. Pencek esnerken birden:
“Hey, Memo şuraya bak!” dedi. Memo:
“Nereye?” diye sordu. Pencek:
“Hatun’un evine!” dedi.
Memo, Hatun’un evine baktı ve:
“Maşallah, o Zeynel değil mi?” dedi. Pencek:
“Evet, ta kendisi!” dedi. Memo:
“Bu saatte orada işi ne? Öğlene kadar Bibi’nin evinde uyurdu hep” dedi. Pencek:
“Kesin bir şey var, vallahi de billahi de!” dedi. Memo:
“Nasıl bir şey mesela?” dedi. Pencek:
“İyi bir şeyin kokusunu almıştır, ne olup bittiğini öğrenmeye, ortalığı kolaçan etmeye gitmiştir oraya!” dedi.
İkisi de Dendil’i şehirden ayıran hendeğin kenarına oturdular ve Hatun’un, mahallenin öbür ucundaki evini izlemeye koyuldular. Mahalledeki evler küçüktü, kiremit çatılarıyla, kafesli pencere­leriyle, su borularıyla, bayram ve yas günlerinde bayrak asılan gönderleriyle yan yana uzanıyorlardı. Hatun’un evi en tepedekiydi, diğerleri onun aşağısında kalıyorlardı. Mahallenin ortasında gün­begün şişen büyüklü küçüklü çöp tepeleri vardı. Yine de Hatun’un evi diğer evlerden daha yüksekte duruyordu. Memo ile Pencek, zayıf bedeni ve uzun boyuyla su borularını sayarak pencerelerin önünden yürüyen Zeynel’e bakakalmışlardı. Memo:
“Sence neyin peşinde?” dedi. Pencek:
“Ne bileyim, herhalde Hatun iyi bir parça düşürdüğünün ha­berini yaymıştır. Bilirsin o yaşlı bir orospu da düşürse, bir taze düşürmüş gibi ballandırır!” dedi. Memo:
“O doğru ama Zeynel de malın gözüdür. Sabahın bu saatinde damladığına göre iyi bir koku almıştır!” dedi. Pencek:
“Gidip neler döndüğüne bir bakalım!” dedi. Memo:
“Boş ver, Zeynel nasıl olsa yumurtlar. Baksana Hatun da dışarı çıktı!” dedi.
* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.