Anadolu Efsaneleri

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

"Anadolu Efsaneleri", Yalvaç Ural’ın çocuklar ve yetişkinler tarafından çok sevilen kitaplarından biridir. Kitap, gerek dili, gerekse kolay okunurluğu ve anlaşılır kurgusuyla da, mitolojik söylenceleri çocukların gözünde sevimli ve ilgi çekici kılmıştır. Ural, bu kitabında Anadolu’ya ait efsanelerin, Batılılarca Yunan kültürünün bir parçası gibi gösterilmesine bir yazar olarak yüreği elvermemiş ve Anadolu’ya ait olduğunu düşündüğü efsaneleri bir araya toplayarak bunu okurlarına anlatmaya çalışmıştır. Ona göre Amazonlar Yunan değildir. İzmir, Efes gibi pek çok kenti onlar kurmuş ve adlarını vermişlerdir. Midas bir Frig kralıdır. Yunanlılarla en küçük bir akrabalığı, bir kültür bağı yoktu. Tarihçi Heredotos’un Yunancayı sonradan Atina’da öğrendiği söylenir. Troyalılarla savaşan Akhalar kimlerdir?  Ünlü düşünür ve matematikçi Thales  bir İondur.  Bugün kullanılan Yunan Alfabesine İon alfabesinin kaynaklık ettiği bilinir. Anadolu Efsaneleri bu topraklarda yaşamış insanların ve onların kültürlerinin efsaneleridir.

Başlarken

Ege Bölgesi’nin bazı efsaneleri Yunanistan’a, çoğu Anadolu’ya aittir. Ama bu efsanelerin hemen hepsi Batılılarca Yunanistan’a mal edilmiştir. Hatta bu iş o kadar ileri götürülmüştür ki, örneğin ozan Homeros’un önce hayali bir kişi olduğu söylenmiş, daha sonra Sakız, Rodos ve Atinalı olduğu savunulmuştur. Oysa bunların doğru olabilmesi için en küçük bir olasılık dahi yoktur. Çünkü Homeros, ünlü eserleri "İlyada" ve "Odysseia"yı İon diliyle yazmıştır. İonya'da bütün tarihçilere ve kültür verilerine göre İzmir ile Söke arasında kalan bölge kabul edildiğine göre, bunun tersini savunmak, Anadolu’ya ait bir kültür mirasına sahip çıkma arzusundan başka bir şey değildir. Kaldı ki, Homeros’un kitaplarını İon dilinde yazdığı dönemde, Yunanistan’da okuma yazma bilen yok denecek kadar azdır.

Hatta Homeros’un yaşadığı (İsa’dan önce 9. yüzyıl) dönemden iki yüzyıl sonra, ticaret nedeniyle İzmir’e gelen Solon’un okuma yazmayı Anadolu’da öğrendiğini yine bize tarihsel belgeler kanıtlamaktadır. Bugün elimizde bir yığın tarihsel veri olmasına karşın, yine de Anadolu toprakları üzerinde yaşamış pek çok halk kültürünün Yunanistan’a mal edilmeye kalkışılması, elbette yalnızca bir söylenceden, kulaktan kulağa sözlü anlatımla gelen “efsaneler” için daha kolaydır. İşte bu kitabımda, Anadolu’ya ait efsaneleri ve öykülerini bir sıra içinde sizlere anlatmaya çalışacağım.

Bir Boğaziçi Efsanesi: Boğaziçi ya da Buzağı Geçidi

Bir gün tanrılar tanrısı Zeus, mersin ağaçlarının altında oturan güzel bir kız görür. Bu, Kral İnakos’un güzel kızı İo’dur. Zeus kızı görür görmez hemen âşık olur; İo da Tanrı Zeus’a. İki sevgili o günden sonra her gün, gizli gizli mersin ağaçlarının altında buluşmaya başlar.

Zeus kıskanç karısından çekindiği için, her buluşmalarında güzel İo ile kendisini kara bir bulutun içine saklayıp öyle dolaşmaktadır. Ama çok geçmeden Zeus’un karısı Hera aldatıldığını anlar ve bulutu üfleyerek gökyüzünün uçsuz bucaksız boşluğuna göndermek ister. Durumu anlayan Zeus, hemen sevgilisi İo’yu bir buzağı (inek yavrusu) biçimine sokar. Hera, bu oyunu yutmamıştır. Üstelik de kocasının kendisinden küçük bir buzağıyı esirgemeyeceğini düşünerek, bu ak buzağıyı çok sevdiğini söyleyip kendisine vermesini ister. Sonunda Zeus, buzağıyı vermek zorunda kalır.

Tanrıça Hera buzağıyı alınca, hemen yüz gözlü sığırtmaç Argos’u yanına çağırır ve ona bakması, kesinlikle de kaybetmemesi için emir verir. Sığırtmaç Argos, her gün buzağıyı çayıra götürüp bir ağaca bağlamakta, akşamları da derin ve karanlık bir ahıra kapatmaktadır. Hera’dan korkusundan geceleri bile uyuyamayan sığırtmaç Argos, iki gözüyle uyurken öteki gözleriyle de durmadan zavallı buzağıyı (İo) gözlemektedir.

Sevgilisinin çektiği bunca acıya dayanamayan Tanrı Zeus, bir gün oğlu Hermes’i yanına çağırır; yüz gözlü Argos’un elinden buzağıyı kurtarmasını ister. Hermes, hemen bir çoban kılığına girer ve kavalıyla güzel bir ninni çalıp uzun bir masal anlatarak Argos’un yüz gözünü birden kapattıktan sonra onu öldürür. Daha sonra bununla da yetinmez. Argos’un yüz gözünü alıp uzun düz kuyruklu tavuskuşunun kuyruğuna serper. Ama Hera yine her şeyi öğrenir ve zavallı buzağının (İo) bu kez başına inatçı, ısırıcı bir atsineği dolar. Zavallı İo nereye gitse bu atsineği onu bırakmamakta; yemek yerken, uyurken sürekli onu rahatsız ederek, durmadan ordan oraya koşturmaktadır. Aslında Hera’nın isteği de budur: İo’yu Olimpos’tan uzaklaştırıp kocası Zeus’un onu unutmasını sağlamak. Sonunda bu atsineği Hera’nın isteğini gerçekleştirir. İo’yu öyle rahatsız eder ki, sonunda zavallı buzağıcık kurtuluşu kaçmakta bulur. Kaçarken evreni diyar diyar dolaşır ve bir ara Boğaziçi’nden de geçer. İşte bu nedenle Boğaziçi’ne “buzağı geçidi” anlamına gelen “Bosphorus” adı verilmiştir.

Bu efsanenin en güzel yanı, Hermes’in çaldığı syrinks ya da pandean denilen yedi kamıştan yapılan flütün (Doğa Tanrısı Pan’ın) müzik aleti oluşu. Yüz gözlü sığırtmaç Argos’u, bu yedi notalı (koromatik) düdükle uyutmuş olması. Daha sonra sizlere anlatacağım “Marsyas-Apollon Müzik Yarışması” adlı bölümü işlerken pandean adlı flütü ayrıntılarıyla tanıtacağım. Ve Marsyas Çayı’na adını veren bu flütü ilginç öyküsüyle daha çok seveceksiniz.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.