Yüzyılın Türk Şiiri Antolojisi (3 cilt)

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000), Türk şiirinin yüz yılını kucaklayan, kapsayan bir seçki. Cumhuriyet dönemi içinde yapılan şiir seçkileri arasında bir ilk. 197 şairin 1143 şiirini bir arada sunan çalışmada, Türk şiirinin kanalını değiştiren, yelpazesini açan, yeni bir yön veren dönem, akım ve gelişmelerini içeren yazılar da bulunuyor. Şairlerin yaşamöyküleri, şiirlerine ilişkin eleştirel notlar, kendi şiir görüşlerini özetleyen parçalar, seçkinin ayrı bir özelliği. Yüzyılın Türk Şiiri (1900-2000), Türk şiirinin ayrıntılı bir haritasını çıkarıyor, gelişimini görmek için gerçekçi bir perspektif kazandırıyor.

ÖNSÖZ

Yüzyilin Türk Siiri (1900-2000) adini tasiyan bu antoloji, hemen adindan da anlasilacagi gibi, Türk Siirinin yüz yilini kucaklamak, kapsamak amacini tasiyor. Denebilirse, Cumhuriyet dönemi içinde yapilan seçkiler arasinda bir ilk. Orhan Burian'in Kurtulustan Sonrakiler (1946), Kenan Akyüz'ün Bati Tesirinde Türk Siiri Antolojisi (1953), Hüseyin Karakan'in Siirimizin Cumhuriyeti (1958), Asim Bezirci'nin Dünden Bugüne Türk Siiri (1968), Rauf Mutluay'in Tanzimattan Günümüze Kadar Türk Siiri (1973), Memet Fuat'in Çagdas Türk Siiri Antolojisi (1983), Ataol Behramoglu'nun Son Yüzyil Büyük Türk Siiri Antolojisi (1987), Ahmet Necdet'in Modern Türk Siiri (1993) adli siir seçkileri hazirlandiklari yillar yönünden yirminci yüzyilin bir bölümünü kapsamakta, 2000 yilina gelememekte. Memet Fuat'in Çagdas Türk Siiri Antolojisi ise eklemeleri, çikarmalariyla son baskisi 1999 yili sonunda yapildigi halde "1920-1970" gibi bir alt belirlemeyi tasiyor; antolojideki en genç sair 1944 dogumlu. Arada, bilerek birakilmis otuz yillik bir bosluk var günümüz siiriyle. Memet Fuat "1970'lerden sonra ünlenenler"in "basina buyruk bir antoloji olarak biçimlendigini" söylüyor. Elinizdeki antoloji ise, en yaslisi 1862 dogumlu, 1900'den sonra kitap yayimlayan sairlerden, en genci 1978 dogumlu, ilk kitabini yayimlamis ya da henüz kitabi olmayan ama 1990'larin sonunda siir yayimlayan, siirde belli bir düzeyi tutturmus sairlere kadar geliyor. Yani tam bir yüz yillik siire açiyor sayfalarini. 'Ünlenenler' sözcügünün altini çizisim bosuna degil. Antolojinin sonunda göreceginiz en genç sairlerin henüz gerçek anlamiyla ünlendiklerini bile söyleyemem, yalnizca siki siir izleyicisi bir çevre tarafindan biliniyor onlar. Siiri televizyonlardan, kasetlerden ya da internetten degil de siir dergilerinden, kitaplardan izleyenlerde uyandirdiklari umudu gerçeklestirme olasiliklari var henüz. Onlara, Orhan Burian'in ünlü antolojisindeki ünlü 'nebula'ya benzer bir 'bulutsu' bölümünde de olsa bu olanagi vermemek haksizlik göründü bana. Seçkinin oylumunu asiri büyütmüs olmak korkusuyla, umut vaat eden bu sairlerden daha fazlasini alamadigima üzgünüm aslinda. Antolojinin en fazla tartismaya neden olacak bölümünün burasi olacagini da daha simdiden bildigim halde. Bir de, bu umudu gerçeklestirme firsatini bulamadan, çok genç yasta, 20'lerinde ölmüs -Halit Asim, Arkadas Z. Özger-, ya da kendi canlarina kiymis olanlarla -Nilgün Marmara, Kaan Ince gibi-; 30'larinda, 40'larinda geriye çok az siir birakarak aramizdan ayrilmis olanlar var - Mustafa Irgat gibi, Hasim Çatis gibi. Bunlari da seçki disi birakmak içimden gelmedi. Yüz yillik siir birikimimizin onlara birkaç siir, birkaç imge de olsa borçlu oldugunu düsündüm. Bir seyi adlandirmak, bir bakima onun içerigini de belirlemek demek. Ama arada yine de eksik kalan bir sey oluyor. Ister antoloji, ister güldeste, isterse seçki diyelim -özellikle de güldeste denince- akla hemen siir bahçesinden toplanmis bir demet çiçek geliyor. Elbette çiçeklerin en güzelleri. Bu ise, antolojilerin basta gelen amacini akla getiriyor ilk anda: genç kusaklara siiri sevdirmek, onlari siir tarihimizdeki en güzel örneklerle siir egitimine hazirlamak. Ama seçkinin öteki amaci olan, edebiyat tarihine gereç olusturma görevinin salt güzel siirler seçmekle yerine getirilemeyecegi de ortada. O zaman seçkinin, seçilen tarih dilimi içinde gerek akimlarla gerekse sairlerin kendi siir serüvenleriyle ilgili bir belge de olmasi zorunlulugu çikiyor ortaya. Bir akim nasil basladi, nasil sürdü, siiri nereden aldi nereye getirdi? Bir sair hangi dönemlerden geçti, bu dönemlerde siiri nasil bir degisime ugradi? Bu sorulara yanitlar vermeye kalkistiginizda, seçkinin ya da antolojinin bir nitelik degisikligine ugramasi kaçinilmaz oluyor. Elinizdeki seçkiyi hazirlarken bu iki zorunlulugu duydum hep. Bir antolojinin ayni zamanda hem bir güzel siirler seçkisi, hem de edebiyat tarihine bir belge, bir gereç olmasi gerektigini; bu ikisi arasinda tutturulacak dengenin antolojiye daha bir geçerlilik saglayacagini düsündüm. Yani hazirlanacak antoloji ne ölü siirlerle dolu bir mezarlik ne de çabucak solacak çiçeklerden olusan bir deste çiçek olmaliydi. Fransiz sair, yazar ve yayincilarindan Pierre Seghers, Le Livre d'Or de la Poésie française adli Baslangicindan 1940'a Fransiz Siiri antolojisinin önsözünde söyle yaziyor: "Bir antoloji ne bir kurutulmus çiçekler koleksiyonu ne de bir mezarliktir. Yasamak simdiki zamana iliskindir. Konusanlar, sarki söyleyenler ve insanlari sarkilariyla büyüleyenler, siirin o büyük yolunda kosmus ve halen de kosmakta olanlar, sonsuza kadar canli kalirlar. Bir tür yanki ortaminda onlarla bulusursunuz, onlar sizin en gizli, en içten dostlarinizdir." Antolojinin iskeletini kurarken, seçmeleri yaparken ilk belirleyici sey, yüz yillik siirimizde 1900'den bu yana geçilen dönemler, bu dönemler içinde ortaya çikan akimlar, siirimize kesin yön degistirten kirilmalar, dönüsümler oldu: Servet-i Fünun, Fecr-i Âti, Hece Siiri, Serbest Siir, 1940 Kusagi, Garip Siiri, Ikinci Yeni Siiri... gibi. Sairleri bu dönem ya da akimlari temsil etmedeki agirliklarina ve kaliciliklarina göre seçip dogum tarihlerine göre siraladim. Dönem içinde görünüp de günümüze kalamamis, çoktan unutulmus ikinci, üçüncü dereceden sairleri almadim. Bunun yaninda, hiçbir döneme, akima, egilime girmeyen, kendi baslarina adaciklar olusturan sairleri bu dönemlerin arasina, dogum tarihlerine göre yerlestirdim. Örnegin, herhangi bir akim içinde sayilamayacak Nigâr Hanim ya da Mehmet Akif gibi sairleri Servet-i Fünuncular'dan hemen sonra; yine tek basina bir ada olusturan Yahya Kemal'i Fecr-i Âti'nin tek temsilcisi, bir yas küçük Ahmet Hasim'den sonra, hece siirinin basina koydugumuz 1869 dogumlu Mehmet Emin Yurdakul'dan önce koydum. Bütün okul ve akimlarin özenle disinda kalmis Fazil Hüsnü Daglarca'yi ise basli basina bir bölüm olarak Hece Siiri ile Serbest Siir arasina koymustum, ama Daglarca'nin hiçbir antolojiye girmeme ilke karari yüzünden seçtigim siirlerin adlarini ancak içindekiler bölümünde verebiliyoruz. Ilk dönemlere giren sair sayisinin az oldugu, günümüze yaklastikça bu sayinin arttigi görülecektir. Örnegin, Servet-i Fünun, Tevfik Fikret ve Cenap Sahabettin gibi iki sairle, Fecr-i Âti ise Ahmet Hasim gibi tek sairle temsil edilirken, '60 sonrasi, '80 sonrasi siir bölümlerine çok daha fazla sair adi girdi. Bunun nedeni, 1960'lardan önceki gruplasmalarda zaman'in gerekli elemeyi zaten yapmis olmasi, günümüze yaklastikça bu ayiklanmanin henüz tam anlamiyla yapilmamis olmasidir. Zamanin henüz yapmadigi elemeyi benim simdiden yapmamin bir acelecilik, gereksiz bir zar atma olacagini düsündüm. Siirlerin seçimine gelince, benden önceki antolojilerin içeriklerine bagli kalip bir tür "intihal"e düsmemek için kendi siir begenime biraz fazla özgürlük tanidim diyebilirim. Yine de bazi sairlerin bazi siirlerinde öteki antolojilerle görülecek çakismalar, öznelligin sinirlarini daraltan nesnellige verilmelidir. Bir bakima dogaldir bu; hiçbir seçicinin, örnegin Olvido, Kar... gibi Diranas'in her türlü degerlendirmenin üstündeki siirlerini öznellik adina görmezlikten gelmesi beklenemez. Sairlerin salt en güzel siirlerini degil de, siir serüvenlerinde geçirdikleri asamalari ortaya çikaracak örnek siirlerini seçmeye çalistim. Bunun için de, seçilen her siirin altina hangi kitaptan alindigini, hiçbir kitabina girmemisse ilk yayimlanma tarihini ve yerini vermeye çaba gösterdim. Siirini sik sik degistiren, bu yüzden de çesitli dönemler, akimlar içinde görülen sairleri bu dönemler içinde ayri ayri almayip geçirdigi degisimleri o dönemlerden seçilmis siirlerle kendi bölümünde vermeye özen gösterdim. Bu gibi sairlerden seçilen siir sayisi, dogal olarak, ötekilerden biraz fazla oldu. Bunun ötesinde, sairlere ayrilan sayfalarin, sairlerden seçilen siir sayilarinin belli bir öznelligi yansittigi düsünülebilir dogal olarak. Yine de, bu öznelligin birkaç öncü, yol açici sair disinda fazlaca kötüye kullanilmadigi görülecektir. Sairlere ayrilan sayfalarin basina genisçe bir yasamöyküsü, siirlerine deggin elestirel notlar, sairlerin kendi siir görüslerini özetleyen parçalar koydum. Bu benim, ilk girisimi sonuçsuz kalmis olan, yirmi yillik antoloji hazirlama serüvenimde bastan beri yapmak istedigim seydi. Daha önceki antolojilerde, belki yalnizca Kenan Akyüz'ün Bati Tesirinde Türk Siiri Antolojisi disinda, hiç önem verilmeyen bir seydi bu. Oysa ben, okurun bir sairi okumaya baslamadan önce, kiminle, nasil bir sairle karsi karsiya oldugunu bilmesini istiyordum. Bunu burada gerçeklestirebildigim için mutluyum. Memet Fuat'in Çagdas Türk Siiri Antolojisi'nin son baskisinda, benim bu fikrimden elbette ki habersiz, ayni seyi yapmis olmasi, düsüncemin dogrulugunun onaylanmasi yönünden sevindirici oldu. Bu kez, antolojinin uygun yerlerine, belli dönemlerin, belli akimlarin bildirilerini, çikis yazilarini, kimi zaman açiklamalari, önsözleri eklemenin okura ayri bir yarar saglayacagini düsündüm. Örnegin Ahmet Hasim'in 1926 tarihli Siir hakkinda bazi mülâhazalar'i; örnegin Nâzim Hikmet'in ünlü Putlari Kiriyoruz bildirisi; örnegin Garip önsözü, Perçemli Sokak önsözü; örnegin birbirinden habersiz çikislarin akimi olan Ikinci Yeni'de Uyar'in, Cansever'in, Süreya'nin bu yeni siiri açimlamamiza yardim edecek birer yazisi... Bunlarin antolojiye gerçekten bir deger katacagi inancindayim. Sairleri bu yazilarin, bildirilerin esliginde okuyan merakli okurlarin onlari siir tarihinde asil yerlerine oturtacaklarini saniyorum. Bütün titizlenmelere, bütün iyi niyetli çabalara karsin antolojilerin noksansiz olamayacagi, birtakim eksiklikleri içinde tasiyacagi, geçmisteki deneyimlerle anlasilmis bir gerçektir. Elinizdeki antolojinin de bu kuralin disinda tutulmasi, ne kadar arzu edilirse edilsin, olasi degil. Okumalar ve elestiriler sonunda ortaya çikacak bu noksanliklarin bundan sonraki baskilarda giderilecegi umuduyla... Basta, bana bu antolojiyi hazirlama olanagi saglayan Yapi Kredi Yayinlari'na, önerisi ve destegiyle her zaman yanimda buldugum Enis Batur'a, antolojiyi yayina hazirlama döneminde harcadigi yogun çabadan dolayi Aslihan Dinç'e ve titiz çalismasindan dolayi editör Baris Tut'a, emegi geçen yayinevi çalisanlarina, hazirlik çalismalari sirasinda büyük yardimlarini gördügüm bütün sair, elestirmen ve okur dostlarima tesekkürü borç bilirim.

Mehmet H. Dogan
Izmir, Subat 2000

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.