Sözün Gelişi / Yazılar

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şevket Rado, otuzlu yılların sonlarından ellili yılların ortalarına kadar Akşam gazetesinde yazılar yazdı. Günümüz köşe yazarlığının bir tür prototipi denebilir belki bu türe: kısa, rahat okunan, günlük yaşamın çeşitli konularına mizahlı bir yaklaşımla değinen, çoğu zaman da ilginç bir fikir ya da gözlem barındıran “fıkra” yazılarıydı bunlar. Bugünkü köşe yazıları için bu kadarını söylemek çoğu zaman güç. Şevket Rado, bu türün çok iyi örneklerini verdi; “Eşref Saat” başlıklı yazısı, bir dönem ortaöğretim edebiyat kitaplarına da girdi. Bu seçki, Şevket Rado’nun yaşam ve yazıyla ilgili çok çeşitli konularda kaleme aldığı Akşam yazılarından yapıldı. “Kiralık frakla hukuku düvel kaideleri arasında bir münasebet yok gibi görünür. Fakat kâinatta, aralarında münasebet olmayan hiçbir şey yoktur,” diyen Rado, yazılarında da bu anlayışın örneklerini veriyor, giyim kuşamdan el sıkışmaya, tramvaylardan meydan saatlerine, kitapçılardan yazma heveslilerine kadar el atmadık konu bırakmıyor. Sözün Gelişi, gazete yazısının bir yazın türü olabileceğinin renkli kanıtlarından biri.

Sözün Geldiği Yer

Üzerine önsöz yazması en zor kitaplar, “önsöz” kurumuyla dalga geçmiş yazarların kitaplarıdır herhalde. Oğuz Atay’ın bu konuda yazdıkları yüzünden, Enis Batur ve Ömer Madra’nın çektikleri, bunun klasik örneği. Şevket Rado da bu tür yazarlardan:
“Ön sözü okuyup da ne yapacaksınız? Elinizdeki kitabın muharriri meşhur da olsa, meçhul de olsa, birazdan başlayacağınız eser hakkında, bir başkası tarafından ileri sürülmüş mütalaaları okumak kitabın tadını kaçırmak için birebirdir... Okuyucu... biraz arar ve sathi bir ön söze girecek malumatı kendi kendine bulur. Bırakalım, zahmet etsin! Okuyucuyu bu kadar lapacı alıştırmamalıyız.”
Ben de okuyucuyu “lapacı” alıştırmak niyetinde değilim; işleyen demir ışıldar. Şevket Rado’nun, Akşam gazetesinde otuzlu yılların sonundan başlayarak yirmi beş yılı aşkın bir süre boyunca yazdığı yazılardan yaptığım bu seçme için, ondan birkaç alıntı yapmakla, yani bir anlamda kendi kitabına önsöz yazdırmakla yetineceğim. Nedret İşli’ye, bu kitabın hazırlanmasına önayak olduğu ve yardımını esirgemediği için teşekkür edeceğim bir de.

Rado’nun fıkra yazarlığını özetlemek gerekse, şu alıntı gayet güzel işe yarar bence: “Kiralık frakla hukuku düvel kaideleri arasında bir münasebet yok gibi görünür. Fakat kainatta, aralarında münasebet olmayan hiçbir şey yoktur.” Yaşamın her yönüne, bu arada kitap ve edebiyata da bakıyor Şevket Rado, muhalefet etmekten çekinmiyor: “Ne zamandır sonbaharın aleyhinde bulunmak istiyordum.” Giyim kuşama özel bir ilgi gösteriyor: “Şu muhakkaktır ki çorap olmasaydı insan midesi asla düzelmiyecekti.” Modayı izliyor: “Erkeklerde hiçbir moda, bazı delikanlıların hayli zahmetlere katlanarak tabi oldukları Bob stil modası gibi teferruatlı, geniş, hatta insan çırılçıplak soyunduğu zaman bile damgasını muhafaza edecek kadar esaslı ve derin olmamıştır.”

Şehir yaşamını alışkanlıklar ve ilişkiler aracılığıyla kurcalıyor: “Bir şehirde bir günde söylenen yalanların hiç olmazsa yarısını önlemek için bence ilk çare sokakta karşılaşınca, mutlak lazım değilse, birbirimize nereye gittiğimizi sormamaktır.” Nesneler de Rado’nun ince mizahından paylarını alıyor: “İstanbul’un meydan saatleri... ikide bir beş dakika ileri gitmek, on dakika geri kalmak veya günlerce durmak suretile zaman fikrini alaya almakta söz birliği etmiş gibidirler.”

Savaş yıllarının umutsuzluğu, zaman zaman Rado’nun da şevkini kırıyor: “Eski devirlerin en güzel tarafı o devirlerde hayal etmenin kolay oluşuydu... İnsanlık hayalden, masaldan mahrum, kupkuru bir devreye, masalsız medeniyet devrine girmek üzeredir.”

Edebiyat ve kitap konularındaki saptamaları çoğunlukla çok sağlam:
“Şairliğin önüne geçmek istiyorsak bir müddet için ‘gibi’lere el koyup sarfiyatını karne usulüne bağlamalıyız!”

“...Türk hikayecisi garplı hikayeci ile, Türk romancısı garplı romancı ile yarışmak, onu geçmek değilse bile, hiç olmazsa eseriyle yan yana, karşı karşıya durabilmek zorundadır... Sanatın ve edebiyatın bize göresi yoktur.”

“Bastığımız kitaplar daha ucuza satılabilir. Fakat satılamıyor. Çünkü bir kitabı çıkardığımız zaman fazla satılmıyacağını gözönünde tutarak mesela dört beş bin nüshadan fazla basmıyoruz. Kitabın bu kadar az basılması maliyetinin yüksek rakamlarda kalmasına sebeb oluyor... Fakat biz bir kitabın tirajını nasıl yüksek tutabiliriz ki? Satış sahalarımız İstanbul, Ankara, İzmir gibi birkaç büyük şehre inhisar ediyor.”

Şevket Rado’nun “Sözün Gelişi” yazıları, fıkra yazarlığının ne olduğunu hatırlatıyor insana, kakavan köşe yazarları köşeleri tutmuşken.

Cem Akaş (Kitabı hazırlayan)

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.