Sikkeler Ne Anlatır? Ortaçağ Anadolu Sikkelerinde Simgeler ve Çokkültürlülük

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sikkeler Ne Anlatır?
Ortaçağ Anadolu Sikkelerinde Simgeler ve Çokkültürlülük
30 Eylül - 31 Aralık 2009

Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nin yeni sergisi “Sikkeler Ne Anlatır? Ortaçağ Anadolu Sikkelerinde Simgeler ve Çokkültürlülük” sikkeler üzerinden Anadolu’nun görsel zenginliğine ışık tutuyor. Sergi, Yapı Kredi’nin sahip olduğu 55 bin parçalık dünyanın üçüncü büyük sikke koleksiyonundan seçilerek oluşturuldu. Sergiye eşlik eden kapsamlı sergi kitabı, okuru sikkelerin dünyasına yolculuğa çıkarıyor. Kitapta nümizmat Oğuz Tekin’in “Antik Sikkeler ve Simgeler” başlıklı yazısının yanı sıra sergide yer alan tüm eserlerin ayrıntılı bilgileri ve fotoğrafları yer alıyor.

Ortaçağ’da Anadolu: Çokkültürlü Bir Coğrafya

Şennur Şentürk

Antik dönemde ilk sikke MÖ 6. yüzyılda Anadolu’da Lydia’lılar tarafından basılmış, daha sonra insanların ve devletlerin imkân ve gereksinimlerine göre yapıldığı madde ve şekil bakımından değişikliğe uğramıştır. Anadolu’da Yunan şehir devletlerinin ve Roma dönemi sikkelerinin bir yüzünde genelde kentin sembolü olan bir nesne, bir yapı veya hayvan ve yüceltici sözlerin yanısıra tanrıların veya mitolojik kahramanların betimi yer almaktadır. Bu yüzden Klasik Yunan, Roma ve Bizans sikkelerinde basıldığı devletin yönetim yapısı sikkelerdeki isimler, imajlar ve çeşitli işaretlerden anlaşılmaktadır. Anodolu’da, klasik dönem Yunan şehir devletlerinde ve Roma döneminde basılmış sikkelerin üzerinde yer alan yüksek rölyefli hükümdar portre ve büstleri çok sonra Ortaçağ’da Anadolu’da yaşayacak olan Orta Asya’dan göçerek gelen Türkmen Beylikleri tarafından da kullanılmıştır.

Eski Yunan ve Roma sikkelerinde, bazen bu nesnelerden biri, şehrin veya devletin simgesi olmuştur; hükümdar değişse bile bu simge uzun yıllar değişmeden kalmaktaydı. Örneğin Bergama sikkelerinde, sepet içinde yılan, Efes sikkelerinde arı, Miletos’ta aslan, Atina sikkelerinde baykuş, dönemler boyu sembolik olarak kullanılmıştır. Hellenistik dönemin arifesinde Büyük İskender, Makedonya’dan yola çıkmış, Anadolu’yu geçip Pers ‹mparatorlu€u’na son vermiş ve Hindistan’a kadar, yolunun üzerindeki kentleri ve devletleri fethederek büyük zaferler kazanmıştır. Bu dönemde çok sayıda kentte kurulan darphanelerde basılan sikkelerin bir yüzünde Herakles başı bulunur, ki bu, aslında Büyük İskender’in simgesidir. Sikkenin diğer yüzünde, tanrı Zeus, tahtta oturur şekilde betimlenmiştir. Güç ve cesaretin sembolünü taşıyan bu sikke tipi, İskender’in ölümünden sonra bile, Hellenistik ve Roma imparatorluğu dönemlerinde kullanılagelmiştir. Ortaçağ Anadolu sikkeleri arasında bulunan ve Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpî’nin bastırdığı bazı sikkelerde Büyük İskender’in bu artık klasikleşmiş büstü görülmektedir.

Bizans’ta ise, hükümdarın tek başına ve iktidarı paylaştığı şahıslarla beraber resmedildiği sikkeler basılmıştır. Ayrıca Hıristiyan bir karakter taşıyan Bizans İmparatorluğu’nda, I. Justinianus’tan itibaren dini simge olan haç, paraların üzerinde çeşitli formlarda yer almıştır. II. Justinianus döneminde ise (685-711) Bizans paralarının üzerinde, kutsal tasvir olarak İsa görülür. İkonoklazma döneminde (726-843) İsa betiminden vazgeçilmiş, onun yerine imparator ve aile üyeleri resmedilmiştir. Arabistan Yarımadası’nda 622 yılında İslamiyet’in yayılmaya başlamasıyla Arap alfabesi Türkler arasında da yaygınlaştı ve İslamiyeti kabul eden Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Türkmenlerin kullandıkları Uygur harflerini bırakarak İslam halifeleri ve devletlerinin kullandığı Arap alfabesini kullanmaya başladılar. Mimari yapıtlarının kitabelerinde, sikkelerinde, Emevi ve Abbasi sikkelerinde olduğu gibi Arap alfabesiyle Allah’ın ve Peygamber’in adı “Lailahe İllalah, Muhammeden Resulullah” yazısı sonra da hükümdarın adı ve tarihi yer almaktaydı. Bu dönemde İslam dininde her ne kadar suret yasağı varsa da Ortaçağ Türkmen devletleri bu sikkelerinde insan sureti, doğaüstü yaratık ve hayvan motifleri oldukça fazla kullanılmışlardır.

Gök tanrı ve Şaman geleneğinin zengin ve gizemli kültür birikimini yüzyıllar süren göçlerle Orta Asya’dan batıya doğru taşıyan Türkler, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra, Anadolu’da beylikler ve devletler kurdular. Anadolu’ya egemen olan Bizans İmparatorluğu’nun zayıf düşmesiyle Bizans’ın ve diğer yerli toplumların arasından batıya doğru ilerlediler. Orta Asya kültürünü yerleştirirken, bölgenin yerel kültür ve sanat gelenekleriyle de etkileşime girdiler. Bu dönemde, arkaik uygarlıkların etkisi ve zengin miraslarının hâlâ görülebildiği Anadolu, tam bir mozaiğe dönüşmüştü: Bir yandan Hellen, Roma ve Bizans uygarlıkları, batıdan gelen Haçlılar; diğer yandan da Arap yarımadasından kuzeye doğru gelen Sasani, Eyyubi, Fatımi ve Memluklerin İslam kültürü… İşte bu mozaik Orta Asya’dan bu coğrafyaya Şamanist kültürü taşıyan Türk topluluklarının kendi geleneksel sanatlarıyla etkileşerek, sikkelerde, mimari eserlerde, taş işçiliği ve maden işleme sanatlarında; dokuma kumaş ve diğer küçük el sanatlarında çok belirgin bir sentez yaratmıştır.  Bu çokkültürlü ortamın tarihi, objektif birer tarih vesikaları olan sikkeler üzerinden çok farklı pencerelerden  okunarak yorumlanabilmektedir.

Ortaçağ’da Anadolu’da yerleşik devletler kendi gelenek ve kültürleriyle yaşarken, Türk boylarının Orta Asya’dan batıya doğru akınlar halinde gelmesi, Anadolu’da birtakım kültürel değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. Türkmenler, Anadolu’nun içlerine doğru ilerleyip zaferler kazandıkça, güçlenip devlet kurmuşlar ve kendi adlarına sikke bastırmışlardır. Bu çağda, Anadolu’nun tarihi ve kültürü, sikkelerden anlaşılacağı gibi, bir hayli karışmıştır. Sergiye konu olan bu sikkelerde de görüleceği gibi, Türkmenler bu erken dönemlerinde, önceden var olan yerel kültürlerin motiflerini kullanmışlardır. Bu dönemde basılan sikkeler Anadolu’nun Ortaçağ’daki kozmopolit kültür yapısını açıkça göstermektedir. Örneğin, Anadolu Selçuklu sultanının bastığı paranın bir yüzünde, Bizans haçı ve Arap harfleriyle bir dua cümlesi; diğer yüzünde, Selçuklu hükümdarının adı yazmaktadır. Artuklular, genelde, Eski Yunan ve Roma tarzında, figürlü sikkeler bastırmışlardır. Bu sikkelerde hükümdarın adı Arap harfleriyle tam olarak yazılmıştır. Danişmendlerin, Bizans tarzında Eski Yunanca harflerle yazılı, insan figürlü sikkelerinin yanında Arapça harflerle kesilmiş sikkeleri, dönemin ilişkiler karmaşasını yansıtan ilginç göstergelerdir. İslam’ı henüz yeni kabul etmiş Ortaçağ Türk devletleri, Arap harflerini benimseyip sikkelerinde, mimari yapıtların kitabelerinde ve küçük el sanatlarında, portreleri, büstleri, gezegen ve burç sembollerini, mitolojik kahramanlarla birlikte kullanarak masalsı ve çokkültürlü bir görsel evren yaratmışlardır.

Sergiye konu olan sikkeler, Ortaçağ’ın çokkültürlü tarihi yapısını yansıtmaktadır. Katalogda yer alan sikkelerin çoğu, şimdiye kadar, önde gelen numismatlar tarafından okunmuş ve elde edilen bilgiler çeşitli yayınlara konu olmuştur. Bu yayınlar taranarak, sikke yazılarının doğruluğu elden geldiğince kontrol edilmiş, sikkeler, özelliklerine göre tasnif edilerek çeşitli tematik başlıklar altında toplanmıştır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.