Shakespeare: Bir Yaşam

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Leeds Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı dalında Emeritus Profesör ve önemli bir biyografi yazarı olan Park Honan'ın bu kitabı, İngiliz şair, oyun yazarı ve aktör William Shakespeare hakkındaki düşüncelerimizi kökten değiştirecek bir çalışma: Bugüne kadar yazılmış Shakespeare biyografileri arasında en eksiksiz, en güvenilir verilere dayalı ve en güncel olanı. Park Honan, kitaplar, gazeteler, tapu ve kilise kayıtları gibi her tür malzemeden ve yazılı tanıklıklardan yararlanarak, dönemin tiyatro kumpanyalarının dünyasını -yazar ve şairlere destek veren hamilerin ve himaye kurumunun gücünü, tiyatroların durumunu, kişisel rekabet ve çekişmeleri- inceliyor; yazarla yapıtları arasındaki ilişkiyi açığa çıkarıyor; Shakespeare'in başarısının nedenlerini, Stratford'daki çocukluk döneminin, annesiyle babasının uğraş ve becerilerinin ve Londra'da sürdürmeyi planladığı meslek yaşamıyla ilgili hazırlıklarının ayrıntılarını açığa çıkarıyor. Shakespeare'in bir genç şair olarak ilişkilerini, Anne Hathaway'le olan yakınlaşmasının ilk dönemlerini ve evliliğini, Jennet Davenant ve Marie Mountjoy gibi öteki kadınlara ve kızlarına karşı tutumunu yeni bir ışık altında irdeliyor; heveslerinin, alışkanlık ve tutkularının, ilgi alanlarının gizli kalmış yönlerini aydınlatıyor. Shakespeare uzmanı Stanley Wells'in "Bence en işe yarar Shakespeare biyografisi olarak kabul edilecek" sözleriyle nitelediği Shakespeare: Bir Yaşam, Shakespeare'in karmaşık ve baş döndürücü yaşamına ve bir sanatçı olarak olağanüstü gelişimine yeni bir ışık tutuyor. Kitapta ayrıca Shakespeare'in dönemine ve dünyasına ilişkin ipuçları veren S/B resimler de yer alıyor.

Genişleyen Bir Boşluk

Şimdi size yaşamımı ve kimliğimi açıklayamam. Bir şey açıklayamam, yapılamaz bu. Üç bin sayfa yazmanız gerekse bile, gene de en önemli şeyleri atlamış olurdunuz, sonradan aklınıza gelirdi. Sonra bir cilt daha gerekirdi. Esas olan o üç bin sayfada unutulmuş olanlar. Ölürken de, Tanrım, en önemli olanı şimdi görüyorum ancak, derdiniz, tıpkı benim ölüm yatağıma baktığım gibi, her şeyi başka türlü açıklardı bu aslında, anlamı yok bunun. Kendiniz bulmalısınız her şeyi. Bir göreviniz ya da benzeri durumunuz yok. Görevleri ancak öğrenciler ve öğretmenlere bağımlı insanlar yapar. Sonra neşeniz zaten kaçıyor, çünkü yapacak bir işiniz yok, budalaca olan bu. Böylece hiç olmazsa denge kurup birşeyler yaptık, anlamsız olsa da. Fark etmez. Sakinleşip omlet pişirebilsin diye durmadan halı temizleyen kadınlar gibi tıpkı. İşte insan her zaman kendine böyle bir uğraş arar. Bir yıldır -neydi adı o ünlü boşluğun?- esneyen bir boşluk. Şimdi ne yapmalıyım? Artık beni ilgilendiren bir şey de yok. Evet içeriye hep bir şey giriyor, çıplak umutsuzluk olsa da, bir şey geliyor hep. Parçalara ayrılıyor sonra gene. Yaşam bir bölünme çünkü. İşte bunun üzerine gidiyor insan, bir başkası ya da kendiniz olsa da, bilemiyorum. Bir yere varmıyor hiçbir şey. Dün gittiğim köylüleri anımsatıyor bu bana, tanıdığım bir lokantacının birden öldüğünü anlattılar, oysa bir yıl önceden belliydi, buna rağmen pat diye söylediler, ayağı tümüyle çürümüştü, cenazeye çok kişi katıldı, biri eski bir kasap ve lokantacıydı, daha önce kasap çırağı olan biri, ki o da bugün altmışın üzerinde, haçı taşımak zorunda kaldı, iki metre boyunda son derece ağır haçı - böyle şeyler taşırken hep deri askı takarlar, haç onun içine oturur. Adam da haçı sadece tutar, taşımak zorunda kalmaz. Bunlar o deri kılıfı bulamadılar, adam iki saat dayanmak zorunda kaldı, üzerine bir de çelenk taktılar, sonunda adam yıkıldı, şimdi yatakta yatıyor, bitkin. Aklıma geldi.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.