Rüzgâr Bizi Götürecek – Toplu Şiirler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“ölü bir kuş uçmayı hatırlamamı öğütledi bana”

“Rüzgâr Bizi Götürecek” Makbule Aras’ın Farsça aslından çevirisiyle, Furuğ’un “Tutsak” (1952), “Duvar” (1956), “İsyan” (1957), “Yeniden Doğuş” (1963),  “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” (1974), başlıklı beş şiir kitabını bir araya getiriyor.

Rüzgârın bizi götürdüğü yerde sadece sesin kalıcı olacağına inandığı için şiir yazan, şiir yazmasa yaşayamayacağına inanan modern İran şiirinin öncülerinden Furuğ Ferruhzad “ağaçların soyundanım ben” diyordu:  “ben çıplağım, çıplağım, çıplak / sevgi sözleri arasındaki sessizlikler gibi çıplak / ve bütün yaralarım aşktandır / aşktan, aşktan, aşktan...”

“kulak ver / duyuyor musun esişini karanlığın / ben yapayalnız, bu mutluluğu seyrediyorum” diye yazdığı “Rüzgâr Bizi Götürecek” şiiri aynı zamanda, İranlı ünlü yönetmen Abbas Kiarostami’nin bir filmine adını vermiş ve esin kaynağı olmuştu.

Trajik bir trafik kazasıyla dünyadan ayrıldığında henüz otuz iki yaşındaydı. Mücadelesiyle İran toplumuna örnek olmuş, yazdığı şiirle yaşadığı zamanın ötesinde, öncü bir kadın olan Furuğ’un kendi tabiatıyla bütünleşen, sahteliklerden arınmış, devrimci şiirini bugün insani duyarlıktan ve lirizmden ödün vermeyen bir yaşama uğraşı niteliğiyle okumak mümkün:

“tüm güçlerin sonu bağlanmaktır, bağlanmak
güneşin aydınlık özüne
ve dökülmektir ışığın bilincine.”

Ayazda güneşli, güneş altında ayazlı bir büyük şiir: Furuğ Ferruhzad.

GECE VE HEVES
uykuyu bekliyorum ve yazık ki o
geri gelmiyor gözlerime
keder ve tasa içinde diyorum ki
hiç gelmeyecek belki de
bir gölge olmuş uyku
düşmüyor gözlerimin açık tuzağına
baştan ayağa yanıyorum bu mutluluğun ateşiyle
ve farkında değilim daha
yangıma sebep gizli bir arzunun ateşidir
bir kucağın bir göğsün arzusu
gözlerindeki gülüşün arzusu
sessiz bir öpücüğün arzusu
onu istiyorum bu yalnızlık gecesinde
bir anda arzu uyandıran öpücükleriyle
sıcak, okşayan kollarıyla
yanıp sönen parlak gözleriyle.
kollarına alsın, sıksın istiyorum beni
bu arzu ve tutku dolu bedeni
o sıcak ve güçlü kollar
sarıp sarmalasın istiyorum gövdemi
boynumla saçlarımın arasında
gezinmekte nefesinin alevi
tatlı hayal kadehlerinden içiyorum
onun şahlanmış heveslerinin kokusunu, ateşini
vahşi ve yakıcı ve susuz ve titreyerek
sessiz, oyunbaz pençeleri gövdemde
parçalıyor giysilerimi
bastırıyorum bedenimi o ateşli göğse
arzunun yıldızlarını görmek istiyorum,
onun gözlerinin aydınlık göğünde
arzuların ateşli tadını arıyorum
alev alev öpücüklerinde
onu istiyorum, rüya renginin sarhoşluğuyla
onu istiyorum gizlice, tek başına
onu istiyorum sevgiyle
ve gönülçelen, o çıldırtıcı ezgiler kimin umurunda
susuz dudaklarım koşuyor, bakışlarım yorgun
korku veren karanlık gecelerin dalgalarında
suskunun ve karanlığın derinliklerinde bulacak umudu
bu gam besleyen gönül belki de
onun umurunda değil sıcak bir kucağa susamış bu arzu
bense can atıyorum onu bulmaya
güldü yakıcı arzuma gece,
belli belirsiz, suskun dudaklarıyla

Ahvaz, Kış 1953
(1332)Tutsak 25


ÜRKEK ALEV
kapatıyorum ateş saçan gözlerimi
bakmayayım diye onun gözlerinin derinliklerine
bakışlarının perişan edici aleviyle
kalbim kavrulup küt küt atmasın diye.
ateş saçan gözlerimi kapatıyorum ki
ayıplanma vadisinden geçeyim de
suskun kalbim feryat etmesin
yalnızlığa ve sessizliğe dönüyorum yüzümü öylece
ey yorgun gözler nedir aradığınız
o kayıp bakışlarda?
güneşin çılgın alevlerine benzer o
boşuna koşuyorsunuz peşinden, boşuna.
o, ay ışığının yeni açmış goncası
günah yatağına çağırmak için onu
ışıktan dalgalar saçmalı
gökyüzünün göz göz karanlığına.
onun sessiz öpüşlerinin kokusu
coşkulu inleyişlere karışmalı
o büyüleyici kadının saçlarına
çılgınca aşk ve arzu saçmalı
buse şarabını içmeli
aldatan dudakların kadehinden
o geldiğinde güzelliğin göğsünün sığınağına
sessiz, sarhoş ve hayasızca
hevesin ağlarını onun etrafına
boşuna örüyorsun ey susuz arzu, boşuna
gün gelecek yorgun ve çaresiz
güleceksin hevesin zayıf ağlarına
yakacağım senin umut harmanını
muradına erememenin ve hasretin alevleriyle.
ey bozgunculuk peşindeki günahkâr kalp,
gün gelir kurtulursun belki de.
kederin ağır halatıyla bağlayacağım seni
bir daha uçamayasın diye ona.
takatin yok, yorgunsun ey gönül kuşu
hemhâl ol, hemhâl... onun gamıyla.

Ahvaz, Kış 1953
(1332)

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.