Eszter’in Mirası

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sevdiği erkeğin yıllar önce kendisini aldatarak kız kardeşiyle evlenmesine göz yuman Eszter, uzak bir akrabasıyla birlikte, sakin bir hayat sürmektedir. Günün birinde eski sevgilisi Lajos’tan bir telgraf alır. Lajos bir günlüğüne şehre gelmektedir, yanında da çocukları ile bazı yabancılar vardır. Eszter’in ruhunda birden eski günlerin anıları, kendisinin de anlam veremediği tanıdık duygular uyanır. Hiç kimse Lajos’un ne amaçla geri döndüğünü bilmemekle birlikte herkes onun ahlaksız bir dolandırıcı, ikna gücü yüksek bir laf ebesi olduğu konusunda hemfikirdir.

Yazıldığı dönem ve Márai’ın siyasi duruşu açısından bakıldığında romanın başkarakteri Eszter, neredeyse bir trans halindeymişçesine felakete doğru koşan halkları, karizmatik liderlerce boş vaatlerle kandırılan kitleleri, zayıf iradelilerin daha güçlü görünenlere teslimiyetini simgeliyor.

Macaristan’ın en büyük çağdaş yazarlarından Márai, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde kaleme aldığı bu romanında insan ilişkilerindeki irade gücü, vazgeçiş ve teslimiyete odaklanıyor.

Yaşam bana daha neler gösterecek bilmiyorum ama ölmeden önce Lajos’un bana son kez uğradığı ve elimdeki her şeyi alıp gittiği o gün yaşananları kaleme almak istiyor, ancak bu işi üç yıldır erteliyorum. Bugünlerde karşı koyamadığım bir ses sanki o gün olup bitenleri ve Lajos hakkında tüm bildiklerimi bir an önce yazmam için beni sıkıştırıp duruyor. Bu benim için adeta bir yükümlülük haline geldi, ayrıca artık fazla zamanım da kalmadı. Böyle bir sese kulak vermemek mümkün değil, bu yüzden Tanrı adına bu sese boyun eğiyorum. Artık genç değilim, sağlığım da yerinde değil ve yakın bir zamanda da ölmem gerektiğini düşünüyorum. Peki, eskiden olduğu gibi bugün de ölümden korkuyor muyum? Lajos’un son kez evime geldiği o pazar günü var ya! İşte o gün içimdeki ölüm korkusundan tümüyle kurtulmamı sağladı. Belki acımasız davranan zaman, belki en az zaman kadar acımasız olan anılar, belki dinimizin öğretisi gereği kimi zaman hak etmeyenler ile isyankârların da nasiplendikleri Tanrısal bir kayırma, belki de en basitinden salt bugüne dek edindiğim yaşam deneyimi ve yaşlılığın verdiği bir yüreklilik sonucu artık ölümle bu denli rahatça yüzleşebiliyorum. Yaşam tüm güzelliklerini öylesine cömertçe bahşetti, sonra da hepsini birden öylesine ustaca çekip aldı ki elimden… Ondan daha ne bekleyebilirim artık? Ölmem gerek çünkü yasa bunu gerektiriyor, çünkü ben görevimi yerine getirdim. Biliyorum, bu iddialı bir söz, şimdi bir de kâğıt üzerinde görünce, doğrusu, biraz korkuyorum. Evet, günün birinde, birilerinin önünde sorumluluk üstlenmemi gerektirecek denli büyük bir söz bu. Yükümlülüğümü bilincine varmam ne kadar da uzun zaman aldı; ona boyun eğene dek nasıl da direndim, bağırıp çağırarak umutsuzca itirazlarda bulundum. O gün ilk kez ölümün bir kurtuluş olabileceğini hissettim ve yine o gün ölümün bir tür bağışlanma ve esenlik olduğunun bilincine vardım. Yaşam bir kör dövüşü ve alçaklıktan başka bir şey değil. Ne ilginç bir mücadele bu kör dövüşü. Kim buyurmuş, kaçınmak niçin mümkün değil? Bu savaştan uzak durmak için elimden gelen çabayı gösterdim ama düşman yakamı bir türlü bırakmadı. Şimdi artık düşmanın da başka türlü davranamayacağını biliyorum: Çünkü düşmanlarımızla aramızda öyle bir bağ var ki onların da bizden uzaklaşmaları mümkün değil.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.