Aziz Bey Hadisesi

  • Aziz Bey Hadisesi
PAYLAŞ
YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yazarın biri uzun, altı öyküsünü bir araya getiren kitapda kıyıda köşede kalmış, küçük harflerle konuşan, gürültü çıkarmayan, arka sokaklarda yaşayan, ilk bakışta fark edilmeyen, "sığ" gibi görünen insanların "derin" öyküleri anlatılıyor.

Bir gece Zeki'nin meyhanesinde acıklı bir hadise oldu. Zeki, Aziz Bey'i tartaklayıp dışarı attı. Nasıl başladığını, ne olduğunu kimse tam hatırlayamadı. Herkes olmadık şeyler anlattı sağda solda. Kimileri "Zeki başlattı," dediler; kimileri "Hayır, Aziz Bey zil zurna sarhoştu," diye itiraz ettiler. Müşterilere kabahat bulanlar çıktı, "Büyütülecek bir mesele değildi," diyenler oldu. Hadiseden birkaç saat sonra, Aziz Bey evine gitti. Odaya ağır bir hastalık gibi çöken, kaypak bir ampulün ışığında biraz oturdu, gözlerinde bir türlü akamayan korkunç bir yaş birikintisiyle Haliç'in kirli sularına yansıyan ve sık sık bulutlarla örtülen, kırık dökük bir ay ışığına baktı; aklından son olarak hurma ağaçlarının ve çok yüksek palmiyelerin gölgelediği, sıcak ve alabildiğine mavi bir şehirde yaşanan çok kısa, ama çok mutlu üç günü geçirdi. O mutluluk ansızın kedere dönüştü, yüzüne yansıdı. Yanılgılarla dolu bir ömrün bütün çilesini saklamaktan artık vazgeçmiş, çökmüş yaşlı yüz, bir anda ağlamaklı oldu, öyle kaldı. O soğuk ve yağmurlu gecenin sabaha uzanan saatlerinde, onun fersiz gözlerini usulca örten yoktu. Kendini oturduğu koltuğa bırakıvermişti. Çocukça bir küs işareti gibi üst üste binmiş parmaklarını açan, kuş gibi hafiflemiş kollarını iki yanına koyan yoktu. İçinde acı çeken ruh süzülerek dışarı çıktı. Pek az kalpte sevgiyle yad edilecek bir iz bırakmış, çırpıntılı bir ömrün sonuna geldi, huzura kavuştu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.