Yeryüzünden Binbir Efsane

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Filiz Özdem’in yeryüzünde binlerce yıldır anlatılagen efsaneleri her yaştan genç için derleyip şiirsel bir dille anlattığı masal âlemine, Aysu Koçak resimleriyle yeni bir boyut kazandırmış. Efsaneler resimlere, resimler yazılara karışmış.

Bu efsanelerde, kimi tanrılar, her taraf suyla kaplıyken yeri, göğü,   canlıları yaratmış. İyiler kötüler, efendiler asiler, hükümdarlar sultanlar, ölümlüler ölümsüzler, bilgeler ve zalimler, birbirini sevenler... Her biri kendi hikâyesini yaşamış. İnsanoğlu onları birbirine anlata anlata efsaneleştirmiş. Ölümsüz kılmış her birini. Yer ile Gökyüzü’nü karı-koca ilan edip çocuklar biçmiş onlara: Güneş, Ay, Rüzgâr, Sis ve Ateş koymuş adlarını. Âşıklar yaratmış onlardan. Birine Hero demiş, birine Leandros. Buradan hüzünlü bir aşkı anlatan efsaneyi yaratıp Kızkulesi’nden Boğaziçi’nin serin sularına atmış. Kimi zaman denizlerin derinliklerinde yaşayan şeytanlardan söz etmiş. Ejderhalar, canavarlar, doğaüstü güçler tasarlamış. O güçlerle savaşan, onları alteden kahramanlar yaratmış insanoğlu.Hayal etmenin sınırı olmadığını kanıtlamak için  didinip durmuş   onbinlerce yıl.

Bu efsaneleri okurken, kendinizi suyun akışına kapılmış gibi hissedeceksiniz.. Tül gibi salınacaksınız bir sis perdesinin içinde. Kimi zaman ateş olup yalımlarınızı dört bir yana salacaksınız. Kötücül güçlerle savaşan kahramanlar olacaksınız. Bazen, âşıkların birbirleri için canlarını feda edişleri karşısında hüzünlü bir ezgiye kapılıp gideceksiniz. O ezgi sizi uzak diyarlara götürecek. Kıtalar, okyanuslar aşıp oralardaki masal âlemlerinin renkli dünyasına dalacaksınız. Zaman zaman da insanların iktidar hırsını, o hırsın yol açtığı felaketleri ibretle okuyacaksınız. Ama en önemlisi, bu efsanelerde insanoğlunun en ilkel halinden, uygarlıklar oluşturmasına kadar geçen onbinlerce yıl içerisindeki gelişim evrelerine tanık olacaksınız. Yaşama, düşünme ve inanç biçimlerinin nasıl değiştiğini göreceksiniz.

Hint, Yunan, Çingene, Cermen, Türk, Kürt, Ermeni, Kızılderili, Eskimo, Aztek, Maya ve daha nice kültürün efsanesiyle Asya’dan Amerika’ya, Avrupa’dan Avustralya’ya, Kutuplar’dan Afrika’ya savrulacaksınız. Güzergâh İstanbul’da başlayıp yine İstanbul’da son buluyor. Coğrafyanın birbirine karıştığı, zamanın silindiği kardeş efsaneler diyarında doyumsuz bir yolculuğa kim hayır diyebilir ki? İyi okumalar… İyi seyirler…

Yeryüzünün yaratılma efsanelerinin çoğunda karşımıza su çıkar. Sanki her şey Doğa Ana’da, suyun içinde şekilsiz bir halde uyumaktadır ve oradan çıkıp bir şekil bulmuştur. Tıpkı bizler gibi. Bizler de annelerimizin içinde bir su kesesinde şekillenip büyümedik mi, onun içinden çıkıp varlık bulmadık mı? Bazen düşünüyorum da, hafızamız, ilk oluştuğumuz anlardan itibaren başımıza gelenleri hatırlamaya elverseydi, acaba neler hatırladık? Belki can sıkıntısı! Biraz korku. İstemediğin kadar karanlık. Hücrelerin iç sesleri.
/…/
Dağın, nehrin geçişine göz kırptığı yerde hayranlıklarından uyanmışlar. Sırtında bir şehri taşıyabilecek kadar büyük olan Kabrakan Dağı, her yeri ateşe boğan bir lav püskürtmüş. Hurakan adındaki bulutlar ise sanki dağa tırmanıp tırnaklarıyla dağın ağzını kazımış. Birden bir alacakaranlık basmış ortalığı. Küle kesen ormanın içinde geyikler, maymunlar, çakallar, tavşanlar, yarasalar, kirpiler, kaplumbağalar ve nice hayvan korku içinde kaçışmaya başlamış. Sonra taşlar kaçışmaya başlamış, sonra sular… Yuva, bütün dostlarının kavrularak yok oluşunu görmüş. Sanki yüzyıllar süren bir günmüş o gün. Billur gibi, el değmemiş, hep öğlen gibi bir gün. Yüreği ona, “Yuva!” diye seslenmiş, “Bu yolun sonunda…” diye devam ederken, kanatlanan bir kırlangıç bastırmış sesi. Sanki derinden gelen bu ses, onu çağırıyormuş. Yollara düşmüş Yuva. Gitmiş, gitmiş, birden bir ezgi kaplamış ortalığı. “Yuva! Yuva!” diye inliyormuş her yer. Derken bir ermiş kişi belirmiş, elinde akzambaklar, yanında bir çocuk. Ermiş ona, “Ey Yuva, bana burada bir tapınak yap!” demiş. Akzambaklar açmış, çocuk gülümsemiş.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.