Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik 1

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Kimsecik, “dağları bekleyen” korkunun yıkıcı gücünün, üç kitaplık dev efsanesidir. Korku insanın benliğini parçalarken, bu insanlık durumundan büyük bir trajedi doğar. Ama çocuklar korkuya yenik düşmez, üstüne yürürler.

Üçlünün ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu bir cinayetin yarattığı korkuyla şekillenir. Roman katliamların nedenleri ile sonuçları arasındaki ürpertici ilişkiyi açığa çıkarırken, bir yanıyla da bir köy çocuğunun masum ve cesur dünyasının nasıl belirdiğini ortaya koyar. 

“Doğu dünyasının eşiğinden günümüzün dev yazarlarından biri bize ulaşıyor. Yaşar Kemal, hem Western hem Yunan tragedyası sınıflamasına giren destanlar yazıyor.” L’Événement du Jeudi, (Fransa)

“Yaşar Kemal modern Türkiye’nin dünyaya armağan ettiği en yetenekli yazar ve aynı zamanda savaş sonrasının en çekici yaratıcılarındandır. Bu güzel dramın getirdiği yenilik, çocukluk döneminin çeşitliliği ile zengin ve çekici sahneleridir.” Alain Bosquet, Magazine Littéraire, (Fransa)

“Yaşar Kemal, nefis bir biçimde betimlenmiş bir Anadolu ortamında geçen Yunan tragedyasını tüm inceliği ve kaderciliği içinden yeniden canlandırmaktadır.” Christian Guidicelli, Lire, (Fransa)

Silme bir ay ışığı köyün koyağını ağzına kadar doldurmuştu.

Salman taş avlunun köşesinde kıpırtısız duruyor, duyulur duyulmaz bir türkü mırıldanıyordu, bir hoş, bir eski zaman türküsü... Çocuklar gene pıslanpatır oynamaya cıkmışlardı. Pıslanpatır bir tür saklambaç oyunuydu ve geceleri ay ışığında oynanı rdı. Köyün pıslanpatıra çıkmış çocukları ikiye ayrılır, bir bölüğü köyün en olmayacak yerlerine saklanırlar, öteki bölüğü de onları arardı. Kim saklanacak, kim arayacak, diye de yazı tura atılırdı. Yazı turayı hep Tay Mustafa atardı. Bu böyleydi, bu ayrıcalık oldum olası Tay Mustafaya tanınmıştı. Salmanın ötedeki karartısı iki üç kat büyümüş gölgesi avlunun tozlu toprağı na upuzun, koyu serilmişlti. Omuzundaki tüfeği de hayal meyal seçiliyordu. Pıslanpatıra çıkmış çocuklar ta uzaktan onun dimdik, iki üç katı büyümüş karartısına bir göz atmadan edemiyorlar, onu görünce de ne kadar uzağa gitmek, onu görmemek mümkünse o kadar uzağa gidiyorlardı. Salmanın saçları sarı, kirpi oku gibi, başına çekiçle çakılmışçasına dimdikti.

Çakır gözleri çiğ bir ağı yeşilindeydi, küçücüktü, göz çanaklarının dibine saklanmış gitmişti. Hiçbir yöne bakmaz, insanda her yönü görüyor duygusunu uyandırırdı. Hiç konuşmaması, gülmemesi kavrulmuş yüzünü biraz daha sertleştirip keskinleştiriyordu.
Sivri burnu hep ürperir, kıpır kıpır eder, onu az önce oraya bir burun ustası takmış gibi yüzünde öyle dururdu.
Omuzları geniş, boyu kısa, bacakları çarpık, kolları çok uzundu, yere değercesine. Çocukların ondan korkmaları, uzaktan ona bakmaktan bile çekinmeleri için hiçbir sebep yoktu...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.