Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

İtalyan edebiyatının büyük ustası Italo Calvino sıradan bir seçim gününde başlayan ve biten Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü'nde kahramanı Komünist Partili Amerigo Ormea'nın kişiliğinde o bir tek günde açığa çıkan sorunları işlerken; idealler, siyaset, bürokrasi, erdem, insan ruhu ve doğası, aşk gibi gündelik olandan temel olana kadar birbirine geçen bir sorgulamaya ayna tutuyor.

Bu sakatlar sürüsü, ancak insan gücünün hırsına tanıklık etmek için politika sahnesine sokulabilirdi. Papazın demek istediği buydu işte: Burada her eylem (seçimlerde oy vermek bile) dua üzerine kurulmuştu; buradaki her etkinliğin (o küçük atölyede yapılan işlerin, bu okulda öğretilenlerin, şu hastanedeki bakımın) aynı tutumun çeşitlemeleri olan tek bir anlamı vardı: Dua, yakarış, yani Tanrı’nın bir parçası olmak. Başka bir deyişle, (Amerigo bir tanımlama yapmaya uğraşıyordu) insanın küçücüklüğünü kabul ederek kendi olumsuzluğunu ve hiçliğini, bütün yitirilenlerin iptal edildiği aynı hesaba katmak ve tüm kötü yazgıları temize çıkaracak tek şey olan bilinmeyen bir sona boyun eğmek. Tabii insan denildiği zaman, bütün yeteneklerine sahip bir insan değil, bir “Cottolengo” insanı kastedilince (Amerigo elinde olmadan eski parti üyelik kartlarındaki iriyarı, heykel gibi, atletik yapılı, Prometeus’u andıran resimleri düşündü), en geçerli tutum dinsel tutumdu: Yani kendi sakatlığıyla evrensel bir bütünlük ve uyum arasında bir ilişki kurmak (Tanrı’yı çarmıha gerilmiş bir insanda bulmanın anlamı bu muydu?). Demek ki ilerleme, özgürlük, adalet sadece sağlam kimselerin (ya da –başka şartlar altında– sağlam sayılabileceklerin) yani ayrıcalıklıların düşünceleriydi, evrensel değildiler. Zaten “Cottolengo” insanlarıyla sağlamlar arasındaki sınır çizgisi belirsizdi: Onlardan fazla neyimiz vardı ki? Az daha düzgün kolumuz bacağımız, az daha orantılı bir görünüşümüz, duygu ve düşüncelerimizi az daha iyi ifade edebilme gücümüz... Bütün yapamadıklarımız ve bilemediklerimiz kadar onların da yapamadıkları ve bilemediklerine oranla, gerçekten çok az şey... Tarihimizi ancak bizim kuracağımız yolundaki kibirliliğimizi haklı çıkaramayacak kadar az şey... “Cottolengo” dünyasında (bir “Cottolengo” olabilecek ya da zaten olmuş olan dünyamızda) Amerigo ne kendi ahlak seçimlerinin (ahlak eyleme götürür; ama ya eylem boşunaysa?) ne de estetik seçimlerinin yolunu izleyebiliyordu (alçıdan yapılma Meryem Ana’lar, küçük ermiş resimleri arasında yürüyen Amerigo, insanın taptığı bütün simgeler eskimiş ve çağdışı olmuş, diye düşünüyordu; Amerigo’nun yaşıtı bütün ressamların birer birer soyut resme dönmeleri boşuna değildi). Yaşamında tek bir gün, doğal felaket sayılan şeyin ne denli yaygın olduğunu kabul etmek zorunda kalan Amerigo (üstelik, eksik olmasınlar, bana yalnız iyi durumda olanları gösterdiler) her şeyin ne kadar geçici ve boş olduğunu anlıyor, kendini bir uçurumun kenarında gibi hissediyordu. Acaba “dinsel bunalım” dedikleri bu muydu? “İşe bak, insan bir sigara içmeye dışarı çıkar ve de dinsel bunalıma girer,” diye düşündü.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.