- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Sabit Tutku
-
Kategori:
Edebiyat / Roman -
Yazar:
Philippe Sollers -
Çeviren:
Pınar Yasemin Akan -
ISBN:
975-08-0827-4 -
Sayfa Sayısı:
220 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Ocak 2004
Fransa’nın en çok ses getiren yazarlarından biri olan Philippe Sollers’in Sabit Tutku’su; intiharın eşiğinden dönüp bir devrimi kucaklamanın, kendi devrimini yaratmanın yollarını anlatıyor. Anlatıcıyla kendisinden on beş yaş büyük avukatın mutlu aşkı, Sollers’in önerdiği özgür yaşama sanatı, kimi zaman dingin bir seyir, kimi zaman taşkın bir başkaldırı sergiliyor.
I
O ay, kasım ya da aralık idi, bu işi bitirmeye gerçekten karar vermiştim. Betty’nin tabancası orada duruyordu, sağda, zaman zaman bakıyordum ona, çekmecedeki o siyah lekeyi, nemli avluya açılan pencereyi, dar ve kötü döşenmiş odayı, çıkarken ışığı yine açık unuttuğumu her iki günde bir gelip kulağımın dibinde haykıran şişko ve bunak ev sahibini unutmayacağım. Sekiz ya da on gün yetecek kadar param kalmıştı, ama onu bir gecede yemek daha iyi olurdu değil mi ve sonra şak! Hoşça kal inatçı ufuk, elveda aptallıklar. Bu türden durumlarda, küfürler doğrudan kafanızın içinde erirler, sessizce patlarlar, boklu zeminine geri gönderilmiş, kayıtsızlaştırılmış fiziksel bir kütleye hitap ederler. Tam bir bunalımdır yani. Başına bela açmak için, cesedimi ev sahibine bırakmak hoşuma giderdi. Polis yakasına yapışırdı onun, daha iyi ya, Fransız tarzı bu tipik faşistin (Gibert, Paul Gibert, anında hatırlıyorum ismini, Birleşik Sosyal Cephe’deki arkadaşları içinse sadece Gigi’ydi herhalde), sürünmesi için son anda bir karışıklık bile yaratabilirdim. Ne hıyar herif. Üstelik de dul. Tıpkı onun gibi bir pasaklı olan çürümüş yağ tulumu Bayan Gibert sonunda sağır olmuştu herhalde. Neden bu koca kaşlı, kırmızı suratlı, terleyen, homurdanan, olaylar yüzünden isterik hale gelmiş, hareket eden her şeye ateş etmeye hazır domuzu alaşağı etmekle işe başlamayayım? Hayır, fazla cömert bir eylem olurdu bu, tüm söylenenlere rağmen, ölüm eşitlikçi değildir. Bu oda, bulabildiğim tek yeraltı yuvasıydı, pahalı olmayan bir zemin kat dairesi, çıkmazda. Çok erken saatte kafeye gidiyor, uyumak için mümkün olduğunca geç dönüyordum eve. Basık gökyüzü, insanı tüketen fırtınaları, sıkıntılı, mızmız ve kindar elektriğiyle Paris kışın yaşanmaz bir yerdir. Çalışmak mı? Tabii ki hayır, daha çok son çizgiydi bu, gölgesindeki düşünce kadar keskin. Sen, kestirme yoldan giden ne ilk ne de son kişi olacaksın, onlar birbirlerine istediklerini anlatacaklar. Hadi, konuşmadan yap bunu. Yarın, söz.