Müzisyen Portreleri

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Uzun yıllar Türkiye’nin önemli gazetelerinde ve kültür sanat dergilerinde müzik eleştirileri yazan değerli müzikolog Filiz Ali’nin kaleminden bir çağa tanıklık edebilecek portreler...

Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli müzisyenler İdil Biret, Suna Kan, Ayla Erduran; dünyaca ünlü orkestra şefleri Herbert von Karajan, Antal Doráti, genç yetenekler Efe Baltacıgil, Zeynep Gedizlioğlu kitabın farklı bölümlerinde karşımızı çıkıyor.

Filiz Ali, “Müzisyen Portreleri”nde yaptığı çalışmalar ve organizasyonlar vesilesiyle pek çoğunu yakından tanıdığı dünyaca ünlü müzisyenlerin hayatlarını anlatıyor. Müzisyen dostlarını, izlediği konserleri ve pırıltısını yakaladığı gençleri anlatırken, müzik tarihinde önemli bir yer tutan öncü müzisyenleri de unutmuyor.

Filiz Ali’nin yazılarının gözden geçirilmesiyle oluşturulan “Müzisyen Portreleri”,  “Portreler”, “Gençler” ve “Ölümlerinin Ardından” başlığını taşıyan üç bölümden oluşuyor. Her bölümde yabancı müzisyenlerin ardından Türk müzisyenlere yer veriliyor.

“Müzisyen Portreleri”, Filiz Ali’nin dediği gibi “Müzik mesleğinin çilesini hiç şikâyet etmeden çeken, müzik aşkını bütün öteki aşk ve sevgilerin üstünde tutan, tüm dünya müzik severlerini bağırlarına basan bu eli öpülesi insanlara bir armağan…”

Örnek hayatlar, uzun ve çileli çalışmalar, sanat uğruna kat edilen on binlerce kilometre... Filiz Ali, bu portrelerle okura, severek dinledikleri müzisyenlerin ne zor yollardan geçtiklerini anlattığı gibi, onların kimi kişisel özelliklerini de muzipçe dile getiriyor.

Kitabın bu yeni baskısında 1987’de yayımlanan “Müzik ve Müziğimizin Sorunları” kitabımda bulunan kimi yazılarla, 1994’ten sonra yazdığım yazılar da yer alıyor. Önceki yazılarla yeni yazıları birleştirirken yazılar “Portreler”, “Gençler” ve “Ölümlerinin Ardından” başlıkları altında tasnif edildi.

Bu kitap bir yirminci yüzyıl kitabı. Yazıları yeniden okurken aradan geçen zamanın özellikle yirmi birinci yüzyıla girdikten sonra ne kadar hızla geçtiğini, hatta yirminci yüzyılın son on yılında bile önem verdiğimiz pek çok şeyin 2015’e gelindiğinde artık hiç hükmü kalmadığını fark ettim. Yirminci yüzyıla damgasını vurmuş, bugün de kendilerinden hayranlıkla ve özlemle söz edilen büyük müzisyenlerin hemen hepsi ya yüzyıl sona ermeden ya da yeni yüzyılın ilk yıllarında ölmüş. Ölüm tarihlerini dipnotla ekledim.

Ekim 2015
Filiz Ali

Polonyalı besteci Witold Lutoslawski, 25 Ocak 1983’te 70 yaşına bastı. Bu olayı dünya basını aylardır enine boyuna yansıtadursun, biz “Kim bu adam?” sorusuna yanıt arayalım. Efendim, Lutoslawski, diyebiliriz ki Polonya’nın Adnan Saygun’udur. Hemen hemen aynı çağların insanlarıdır ikisi de, Lutoslawski, 1913’te Varşova’da doğmuştur. Bu hesaba göre Adnan Saygun’dan (1907) altı yaş küçüktür. Tarih boyunca çok çekmiş ve çekmekte olan bir ulusun çocuğu olarak, onun da yaşamı, başka ulusların insanının katlanamayacağı terslikler, acılarla doludur. Küçük yaşta piyano ve keman dersleri alarak, Rimski-Korsakov’un öğrencisi Witold Maliszewski’yle bestecilik çalışarak müziği meslek seçmiştir.

Savaş ve işgal yıllarını yine müzikle iç içe ama kendini tanıtmadan geçiren Lutoslawski, okul arkadaşı Andrzej Panufnik’le kahvehanelerde hafif müzik niyetine piyano düetleri çalar. Alman işgal kuvvetleri yalnızca eğlence müziğine izin vermektedir çünkü.

Besteci, bu insan özgürlüğünü kısıtlayıcı yasaktan bile ders almasını bilmiş, günümüzde artık iki piyano edebiyatı klasikleri arasında anılan “Paganini Çeşitlemeleri”ni işgal sırasında bestelemişti. Bu eseri ülkemizde ilk kez, İstanbul’da Güher ve Süher Pekinel Kardeşler piyano ikilisi seslendirmişti. Sanırım “Paganini Çeşitlemeleri”, Lutoslawski’nin ülkemizde seslendirilen tek yapıtı.

Savaşın bitiminde ne yazık ki bütün acılar sona ermedi. Bestecinin o güne kadar bestelediği tüm eserlerin partisyonları Varşova yıkımı ve yangınında kül olmuştu. Lutoslawski, 1950’lere kadar süren başka tür bir baskı içinde besteciliğini neredeyse gizlice sürdürdü. Çünkü yeni kültür politikasına göre “istenmeyen” eserler besteliyordu.

Polonya’daki yumuşama ve dizginlerin gevşetilmesi eylemi 1945-55 yıllarında başladı. Lutoslawski, kendinden çok genç bestecilerle, ön safhalarda “yeni müzik” savaşımı vermekteydi. Polonya Besteciler Sendikası kuruldu. Bu sendikanın ilk ve en önemli etkinliği “Varşova Sonbaharı” Festivallerini yaratması oldu. Varşova Sonbaharı, savaş sonrası Avrupası’nda yepyeni bir rüzgâr estirdi, “Polonya Okulu” diye anılan akımın öncülüğünü üstlendi ve en az bir kuşak Avrupalı besteciyi etkiledi.

Witold Lutoslawski, bugün artık dünyanın sayılı birkaç bestecisi arasında anılırsa da, özel yaşamında sessiz ve silik kalmaya özen gösterir. Son derece alçakgönüllüdür. Orkestra eserlerini yönetirken orkestra üyelerine karşı kibarlığıyla dikkati çeker. Yeni düşüncelere yeni akımlara daima açıktır. Kendinden genç bestecilere destek ve yardımcı olmaktan kaçınmaz. 1960’lı yılların bestecilik tekniğine getirdiği yeniliklerden biri olan Aleatorik yani Rastlamsal olayını bulmuş ve geliştirmiştir. Aleatorik yazıya geçişini John Cage’in Piyano Konçertosu’nu dinlemesine bağlar, yani bir başka besteciden fikir aldığını saklamaz.

“Cumhuriyet”, 19 Şubat 1983

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.