Migren

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Migren, tarihin başlangıcından beri bilinen ve en az iki bin yıldan beri tanımlanan bir hastalık. Doktorlar ve migren uzmanları migrenin ortaya çıkış biçimlerini, özellikle de nöbet öncesinde beliren ve halüsinojenlerin etkilerini andıran görsel sanrı ya da auraları yüzyıllardır hayretle incelemelerine rağmen, hakkında az şey biliyorlar.

Doktor Oliver Sacks Migren’de bu sanrıları ve beynin işleyişine dair ortaya koydukları gerçekleri, kaos teorisi ve sinirsel uyarım konusundaki son gelişmeleri de kullanarak açıklıyor. “Tuhaf bir cazibe merkezi” gibi davranıp sinir sistemini bir kargaşa içine çeken migren üzerinden, sinir sisteminin organizas-yonuna olduğu kadar, doğanın öz-örgütlü sistemlerine de bir bakış sunuyor. Bunların ötesinde, Sacks, farklı migren türleri ile nöbetlerin tetikleyicileri üzerinde duruyor ve migrenin bireylerin hayatında oynadığı önemli rolleri gösteriyor.
Vakaları ve çağrışımlarını, tıp disiplini dışında kalanlar için de ilginç ve anlaşılır hale getirmesiyle tanınan Oliver Sacks, karmaşık ve şaşırtıcı nörolojik vakalara insancıl bir bakış açısıyla yöneliyor. Migren’de yalnızca uzmanlara ve hastalıktan mustarip olanlara değil, hastalıkla hiç tanışmamış olanlara da ilgi çekici bir okuma sunuyor.

Migren illeti en az 2000 yıldan beri tanımlanmaktadır ve hiç kuşkusuz, belki 250.000 yıldır her kuşaktan insan bu hastalık kümesini yaşamıştır. Yine de, halkın ve tıp biliminin uygulayıcılarının arasında migren hakkında çok az şey bilindiği ve daha da az şey yapılabildiği yolunda genel bir görüş birliği vardır. Migrenle mücadele edecek bir klinik Londra’da ancak 1970 yılında kurulabilmiştir. Migrenin tıp ve özellikle nöroloji ders kitaplarında yer aldığı doğrudur, ancak bu konuya, epilepsi ve nev­ralji gibi nöbetlerle gelen hastalıklar arasında kısaca değinilir. Genel anlayış migrenin gerçekten önemli özellikleri olan hasta edici bir baş ağrısı değil de hekimin vaktini boşa harcayan bir durum olduğudur. Kusma ve görsel bozukluklar gibi bazı eşlik eden durumlar o kadar iyi tanınmaktadır ki, bazen migren tanısı ancak görsel bozukluk, baş ağrısı ve kusmanın düzenli bir şekilde bir arada olduğu hallerde konabilir. Bir dahaki nöbetinde aynı hastaya rastlamayacağını uman hekim bazı tabletler ve “onunla yaşamayı öğrenin” gibi hoş olmayan klişeler önerebilmektedir. Fenomenolojik açıdan son derece ilginç bir vakanın karmaşıklığını ve değişkenliğini tam olarak anlamakta zorlanan pek çok doktor, hastaları ümitsizlik içinde “alternatif tıbba” yönelince rahat bir nefes alırlar ve sonucun daha kötü olmasını ve daha pahalıya patlamasını umarak neredeyse mutlu olurlar.
Tıp mesleği tümüyle hatalı mı? Yetkin ya da “tanımlayıcı” bir tıp kitabı akla geliyor mu? Bu durumun incelendiği iyi donanımlı, iyi organize merkezler var mı? Sorunun bütünü hakkında, örneğin iş kazaları, akciğer kanseri ya da kızamıkta olduğu gibi kapsamlı istatistikler var mı? Öğrenciyken hiç migren konusunda konferans dinledik mi, hiç bize migrenin yalnızca bir başkasının çektiği arada sırada olan sıkıcı bir baş ağrısı olmadığı öğretildi mi? Tabii ki hayır. Migrenin genetik tanımı, kişiliği, bireyin yaşama biçimi olduğu bilgisi daha çok yeni öne sürüldü.
Migrenöz sürecin diğer önemli bir ihmal edilmiş yanı da, yansıttığı fizyolojik bozukluktur. Migren atağının insanda ne­den olduğu fizyolojik deneyimi başka hiçbir koşulda bulamayız. Bir felçte ya da beyin tümöründe gördüğümüz çözülmenin aynısını ancak kalıcı hasara yol açmayan şeklini, yani normal bir insanın fonksiyonunun giderek çözülmesini burada görebilir, hatta kendimiz hissedebiliriz. Birkaç dakika ya da saat içinde atağın geçtiğini, konuşma bozukluğu, hemipleji, çift görme, vertigo, kusma, bağırsak rahatsızlığı, su dengesi değişiklikleri, kişilik bozuklukları gibi bulgu ve belirtilerin kaybolduğunu görürüz. Ne var ki bu koşulları inceleyen çok az çalışma yapılmış, deneyler daha çok belki de migreni olmayan uyuşturulmuş hayvanlar üzerinde uygulanmıştır.
Bu ilgisizliği, deneyimsizliği, fizyolojik bilgisizliği ve sağaltıcı girişim eksikliğini gidermek için migrenöz uzayzaman sürekliliğini, migrenli hastanın hem çekip hem de kendi yarattığı durmadan değişen özelliklerin ve faktörlerin yaşam boyu süren yapısını gösteren özet bir çalışmaya hepimizin gereksinmesi var. Sosyal çevre, iş arkadaşları ve özellikle doktorlar bu migre­nöz süreklilikte birbirinden ayrılmaz öğelerdir.
Dr. Oliver Sacks, uzun zamandır eksik olan bir genel bakışı sağlama görevini üstlendi. Oldukça yoğun bir enerji isteyen klinik çalışmada, migren konusundaki çağdaş bilginin bütün özelliklerini bir araya getirdi. Onun atladığı küçücük bir noktayı bulmaya uğraşmak ve bunu gören tek kişi olmak bir nörolog için ilginç bir akademik deneyim. Bu çalışmada bu tür bir atlama bulmak oldukça zor.
Bu çalışmanın migrenin ana yapısını aydınlatma kararlılığında başarıya ulaşmasını umalım. Bu yolda bir başarı hastalara, hekimlere ve toplumun geneline büyük bir yarar sağlayacaktır.

WILLIAM GOODDY

İlk sorunumuz belirleyici bir özellik olarak (yarım) baş ağrısını ima eden migren sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Öncelikle, baş ağrısının migrenin asla tek belirtisi olmadığı ve migren ataklarının bir özelliği sayılmaması gerektiğinin söylenmesi gerekir. Migrenin her türlü özelliğini gösteren ancak baş ağrısı bileşeninin yer almadığı –klinik, fizyolojik, farmakolojik ve diğer– pek çok türünün üzerinde durma şansımız olacaktır. Migren sözcüğüne uzun zamandır kullanıldığı ve gelenekselleştiği için bağlı kalmalı ancak anlamını hiçbir sözlüğün alamayacağı sınırlara kadar genişletmeliyiz.

Çok çeşitli türde sendromlar migren kompleksi içinde yer alabilir ve bunlar birbiriyle üst üste gelebilir, iç içe girebilir ya da birbirine dönüşebilir. Bunların içinde en sık görüleni, ana belirti olan migren baş ağrısının etrafında toplanmış migrenöz belirtiler silsilesini kapsayan Basit Migren’dir (1. Bölüm). Baş ağrısı dışındaki belirtilerin baskın olduğu benzer klinik tabloya ise Migren Eşdeğerleri diyebiliriz ve bu başlık altında periyodik ve tekrarlayan bulantı–kusma ataklarını, karın ağrısını, ishali, ateşi, sersemlik halini, ruh hali değişikliklerini vb. toplayabiliriz (2. Bölüm). Bunlarla birlikte, migrenle uzaktan da olsa kesinlikle ilgili olan taşıt tutması, bayılma, vagal ataklar vb. gibi çeşitli atak ve tepki modellerinden de söz etmeliyiz.

Migren aurası denilen, ani ve dramatik gelişen o çok özel duruma da ayrı bir önem vermeliyiz. Auralar tek başlarına gelişebildiği gibi, baş ağrısı, bulantı ve migren kompleksinin diğer özelliklerinin öncüsü de olabilirler. Bu son durumda, bütün sendroma Klasik Migren denilmektedir (3. Bölüm).

Bir şekilde yukarıdaki sendromlardan ayrılan bir durum ise migrenin çok belirgin bir şekli olup daha önce çeşitli isimler verilmiş olan ancak en iyi Migrenöz Nevralji terimiyle tanımlanabilen sendromdur. Çok nadiren de olsa, basit ya da klasik migrenden sonra uzun süreli nörolojik hasarlar görülebilir: Bunlara Hemiplejik ya da Oftalmoplejik Migrenler denir. Bu ender değişkelerle bağlantılı olarak gerçek migreni taklit eden organik hastalıklara da Yalancı Migren konusunda değineceğiz (4. Bölüm).

Birinci Bölüm’de, bütün migren tiplerinde ortak olan bazı biçimsel özellikler, yani migrenin genel yapısı, alışageldiğimiz terimler kullanılarak tanımlanmaya çalışılacaktır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.