Melekler Erkek Olur

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

'Gizli birşey yapıyordum ve korkuyordum, karımdan, çocuklarımdan, patronumdan, arkadaşlarımdan, iş arkadaşlarımdan, kısaca bana sahip olan, hayatımı zorlaştırma, hatta karartma potansiyeline sahip herkesten, tek tek ve toplu olarak hepsinden.' Melekler Erkek Olur kırklı yaşlarının vermiş olduğu şaşkınlık ve telaşla gitgide karısından uzaklaşan ve başka kadınlarla birlikte olmaya başlayan Murat"ın, yaşamındaki bütün yerleşik değerlerle hesaplaşmasının öyküsü. Ailenin, iş yaşamının, arkadaşlığın sorgulandığı; zaman zaman çıkmaz sokaklarla son bulan, modern yaşamın koşturmaca ve karmaşası içinde sıkışıp kalmış bireyin çelişkileriyle örülü çağdaş bir roman. 'Korku hayatım boyunca, en büyük yöneticim oldu,' diyen, ama gene de kendisine gizli adacıklar oluşturmaktan geri durmayan bir kahramanın "başka" arayışı. İnsanın kalabalıklar içinde nasıl yapayalnız ve çaresiz kalabildiğini biraz daha anlayabilmek için...

Onun için fazla zengin bir evdi. O kadar şeyi tek başına yapmış olamazdı. Bağış kabul etmiş olmalı, dedim. Bağış kabul edecek, hatta isteyecek birine benziyordu. Karşılık olarak değil herhalde, ama bir tür doğallık içinde. Ne olacak ki, benim param olsa ben de sana alırım. Birşey isteyince saklamayacak, hemen söyleyecek bir kadın; ister bir ayakkabı, ister bir erkek olsun. Beni istemişti. Beni almak, eminim, ayakkabı almak kadar kolay olmuştu. Ayağında güzel duracaktım. Kapıyı benim kapatacağımı varsaydı; ayakkabılarını ayakuçlarıyla arkadan bastırarak çıkartıp doğruca içeriye girdi. Hızlı hareket ediyordu, ne kadar hızlı istiyorsa. Son içkilerimizi içerken, Gel deniz kenarına gidip kumların üstünde sevişelim, demiştim, ya da işte, rıhtımlar üstünde, beni terslerse sarhoşluğa sığınmaya hazır bir halde. Gecenin o saatinde, o soğukta. Kabul eder diye de korkmuştum sonra. Çünkü delilik yapmaya hazır birine benziyordu; baş döndürücü bir enerjisi ve ani heyecanları vardı. Daha iyisini önermişti. Bana gel, demişti. Bana gidelim. Yesss, kastettiğim buydu, deniz derken: Beni evine davet et, evine gidip sevişelim, konuğun olayım bu gece, beni ağırla, hayatımın gecesini yaşat bana, tek gecesini. Masanın altından bir bacağımı bacaklarının arasına sıkıştırmış, oynuyordu; oynarken, zevkle, bendeki değişiklikleri izliyordu. Boştaki diğer bacağım, titriyordu. Neyse, bağış mağış; kendine ait bir evi vardı ve beni evine getirmişti. Sonunda evine gelebildiğimiz için mutluydum. Üstelik evi güzel bir ev olduğu için de, ayrıca mutluydum. "Bana bir on dakika izin ver. Sen geç, rahatına bak." Ben sokak kapısını kapatıp emniyet mandalını da taktığımda o çantasını ayakkabılığın üstüne bırakmış, salonun ışığını benim için yakmış, banyoya gitmiş, suyu açmış, su ısınırken soyunmaya başlamıştı. Aklıma takılan bir ayrıntı, banyoya girince kapıyı içeriden kilitlemesi oldu. Geçmişteki kötü tecrübeler, diye düşündüm, nedense. Nedense kadınların kötü tecrübeleri olmuş olabileceğini çok kolay düşünürüz. Bize birşey olmaz da, erkeklere, kadınların başına herşey gelebilir. O bir tür hassasiyet ve özenle vücudunun en hayati ve en bakterili yerlerini hijyenik biçimde tadılabilir hale getirirken, bu inceliği takdir edemeyen ve kendini cesur, sabırsız, dayanılmaz sanan bir adam, birkaç adam, gidip banyoya dalmıştı, geçmişte, onun daha tecrübesiz ve daha sevgiye aç olduğu zamanlarda, arayış zamanlarının en kör zamanlarında. Böyle adamlarla yatıp kalktı demek bu kadın! Zorlama, itiraz, inat, hayır, evet, defol, orospu. Şimdi bana da onlardan biriymişim gibi davranıyordu, bilinçli ya da içgüdüsel olarak. Onu küçük düşürme potansiyeli olan ve küçük düşürülebilir biri gibi. Ah kalbim çok kırıldı, şey, Selma, beni onlardan biri sandığın için. Olsun. O kadar küçük düşmekten birşey olmaz. Gerçek hayat başlayınca hepsi unutulur. Geçer gider herşey, alınganlık da, gurur da, geçmiş de; geriye titreme kalır, ter kalır, karanlık kalır, iniltili, yakın, soluksuz karanlık. Onunla karanlığa kadeh kaldırdık. Akşamüzeriydi. İlk bardaki ömrümüzü tamamlamıştık. Zor bir birkaç saat olmuştu, teklif etmek, kabul edilmek, kimseye gözükmeden gelmeyi başarmak, geldikten sonra rahatlamaya çalışmak, ondan sonra da kimseye gözükmeyeceğini ummak. Henüz yeterince karanlık, yeterince ıssız değildi de ondan. Ama birbirimize ısınmıştık, öte yandan! Sarhoş olma, kusma endişesine kapılmadan karşılıklı sert içkiler içebildiğimizi, içerken işyerindekileri çekiştirip gülebildiğimizi görmüştük. Ben onun kalabalık içinde insanı tedirgin etmeden durabildiğini, sağa sola, adamlara ve kadınlara bakmadan, kimseyi süzmeden durabildiğini, sadece bana bakabildiğini ve bana süzgün gözlerle de, ışıltılı gözlerle de, kuşkulu gözlerle de bakabildiğini görmüştüm, ki onun gibi bir kadın için sürpriz, benim gibi bir adam için başarı sayılırdı. Sonra karanlığı, gece karanlığını, ıssızlığını yolda karşıladık, ikinci, gerçek bara giderken. Rahat bir nefes aldım. İnancım arttı; olacak, dedim, büyük bir hata yapmazsan, büyük bir aksilik olmazsa. Girişken bir kızdı. Neredeyse benim boyumda ve geniş omuzlu olduğu halde bir yolunu bulup kendini küçülttü ve bana sokuldu. Elimi sırtından dolaştırıp göğsünün altına soktum. Koluyla aşağı bastırıp elimin hareketini zengin göğsüyle destekledi. Böylece kendimizi ifade etmiş, birbirimizi anlamış, durumu açıklığa kavuşturmuş olduk. Olacaktı. Olmaya başlamıştı. Geriye sadece ayrıntıları konuşmak kalıyordu. Paltomu ve ceketimi gece boyunca boş olacağını düşündüğüm koltuğun üstüne bıraktım, kırışmayacakları şekilde, ama gelişigüzel bırakılmış bir hava vererek. Evde kedi vardı. Yemek masasının sandalyelerinden birine tünemiş, sinmiş, sessizce bana bakıyordu. Korkak kedi. Her korkak gibi geleceği görüyordu. Arada bir, uzun uzun gözlerini yumuyordu, gelecekte gördüklerinden bunalıp. Sokak kedilerine benzemiyordu. Özel imalat olmalıydı, markalı, imzalı filan. Bu onun uzak bir köşede sinip kalmasını, ikide bir gözlerini açıp onu tehdit edecek birşey yapıyor muyum diye beni, tehdit unsurunu, kontrol etmek zorunda kalmasını önlemiyordu. Bakışlarından, başını omuzlarına gömüşünden sahibine önümüzdeki saatlerde, günlerde ve gecelerde ne yapacağımı bildiği belli oluyordu. Sahibi ve kendisi için üzüldüğü, o gecenin bir an önce geçip gitmesini istediği de belli oluyordu. Bu kediye dikkat etmek lazım, dedim, çok şey biliyor. Su sesi alçaktan geliyordu. Baştan aşağı yıkanmıyordu demek ki. Yani boylu boyunca. Su saçından, başından aşağı dökülse, düşse, daha başka bir ses çıkarırdı. Sadece sınırlı bir yıkanma, bölgesel, amaca yönelik. İyi. Gayet pratik. Ter kokmasın, kaka çiş kokmasın, yeter. Gerisini nasılsa parfümle halleder. Teninin doğal kokusunu o zaman henüz merak etmiyordum. Parfümün arkasında saklı kalabilirdi. Sonra su yükseldi, sesi yükseldi, saçlarının, dudaklarının sesiyle birleşti.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.