Komşuluk - İnsanların Birlikte Varoluşu Üzerine Düşünceler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Hélène L’Heuillet, “Komşuluk: İnsanların Birlikte Varoluşu Üzerine Düşünceler” adlı çalışmasında bir arada yaşama pratiğinin felsefi açılımlarına odaklanırken, kent yaşamındaki bireyin hayatına dair çarpıcı durumların da altını çiziyor:

Kimlikler, sınırlar, samimiyet, merak, üst komşu ile alt komşu arasındaki tahakküm ilişkileri ve sokakta yaşayan “dış” komşular...

Komşuluk bugün olmazsa olmazımız; ne de olsa hepimiz komşuyuz artık. Émile adlı eserinde dünyada artık sürülecek toprak kalmadı diyen Rousseau şöyle dursun, Robinson Crusoe bile çocuksu muhayyileyi bir tarafa bırakıp el değmemiş bir ada olmadığının farkına varır. Dünyanın yuvarlak olması hasebiyle kaide gereği hepimiz komşu olsak da Kant’ın işaret ettiği üzere taşımacılığın gelişmesi ve –20. yüzyılda özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dörde katlanan– dünya nüfusunun artması kâğıt üstündeki bu gerçeği olgusal bir veriye dönüştürdü. Hepimiz birbirimize bağımlı hale geldik, başkasıyla muhatap olmamak için uzaklaşma bahanemiz kalmadı.

Komşuluk, yer üzerinden bağ kurmaktır. Bu haliyle komşuluk alanı hem politikada hem de etikte bir anlam, hatta bir önem kazanır. Toplumsal çözünmeye sihirli bir deva asla sunmuyor olsa da güvenle yadsımanın imkansız olduğu bir toplum tanımı rolü oynar. Politik ve etik felsefenin toplumsal bir felsefeden ayrışamayacağını düşünüyorsak buradan ister istemez varacağımız sonuç şöyle olur: Axel Honneth’in bir toplum felsefesi tanımı bulmaya çalışırken önerdiği gibi, sadece “toplumun patolojileri” ya da toplumsal yaşamda yanlış giden şeylerle değil, aynı zamanda, Charles Taylor’ın Sources of the Self: The Making of the Modern Identity [Kendi Olmanın Kaynakları: Modern Kimliğin Oluşumu] eserinde de gösterdiği üzere, güncel felsefi tartışmalarda yer edinen sıradan yaşamın akışında ortaya çıkabilecek şeylerle de ilgilenmek gerekir. Komşuluk sorunu, bu iki alanın, yani toplumun patolojilerinin analizi ile sıradan yaşama dönmenin kavşağında yer alır, ama aynı zamanda yakınlığın ve toplumsallığın kendisinin de nasıl tanımlanacağını sorgulamaya yükümlü kılar. Eğer iyi bir komşuluğun olabileceğini umut ediyorsak insanların yan yana dizilmesini olduğu gibi tasavvur etmeliyiz. Her türlü iştirakin öncesinde insanların birlikte var olması az çok temin edilebilir. Komşuluk sorunu, dolayısıyla birlikte var olma kapasitesi sorunu, basitçe birlikte var olma ve yan yana dizilme olarak toplumun asgari belirlenimi ile toplumun normatif tanımı (yani toplumun nasıl olması gerektiği) arasında yer alır.

Hakiki bir komşuluk etiği eylemler için kaideler belirlemekle yetinemez, bu kaideleri en iyi duygular canlandırmış olsa bile.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.