Kitap Kurtları İçin 5: Eşek Dersem Çık, Keçi Dersem Kaç

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

(9-12 yaş)

Hayvanlar Yine Resmigeçitte…
Kitap kurtları (çocuklar ve ana babalar) kollasın kendini. Onlar için (öncelikle çocuklar tabii) özel olarak kaleme alınan kitaplardan beşincisi Eşek Dersem Çık, Keçi Dersem Kaç yine birbirinden güzel resimlerle yayımlandı.
“Eşek” ve “keçi” kitabın adından anlaşılacağı gibi ele alınan hayvanlardan ikisi. Ayrıca “deve”, “at”, “inek”, “koyun” ve “domuz” konusu da var. Hayatımızın bir parçası olan hayvanları birer canlı olarak sevmek ve onlara yakın olmak kadar kültürümüze, edebiyatımıza yansımalarıyla bilmek ve günlük hayatımızda bunlara yer vermek de önemlidir. Ben Filiz Özdem’in “Kitap Kurtları İçin” dizisini bu yüzden önemsiyor, iki ayaklı ve çok yönlü “sevme” ve “bilme” işlevini benimsiyorum.
Eşekler bugün giderek azalmış hatta neredeyse unutulmuş olsa da çok yakın bir geçmişe kadar büyük şehirlerde bile insanların işlerini kolaylaştıran işlevlere sahipti. Kırsal kesimde de benzerlerini II. Dünya Savaşı sırasında gördüğümüz tekneli motosikletlerin  artık eşeğin yerini almaya başladığını biliyoruz. Öyle ki peşinde sıpasıyla görmeye alışık olduğumuz anne eşeklerle, kaba kaba anıran baba eşeklere hasret kaldık… Birinden söz ederken ya da birine hitap ederken kızıyor muyuz, seviyor muyuz ancak muhatabımızın ve bilenlerin anlayabileceği çift şe’li  “eşek” bile dilimize konuk olmaz oldu. Hakaret olarak algılanma korkusu da var elbette… Bir gün eşek görmek için hayvanat bahçesine gitmek zorunda kalacağımızı düşünürken içim burkuluyor.
Bu durum develer ve atlar için de pek farklı değil. Hatta artık, özellikle şehir hayatında yabancısı olduğumuz koyun, keçi, inek gibi hayvanlar da günlük hayatımızın birer parçası olmaktan hayli uzaklar. Domuzunsa şansı neredeyse hiç yok… Kedi ve köpek dışında günlük hayatımızı süsleyen hayvan kalmadı desek yeridir. Kargalar, martılar, güvercinler ve serçeler şükür ki var, bir yanından giriveriyorlar hayatımızın. Ben kendi adıma ilk dört kitapta olduğu gibi bu kitapta da  ve bundan sonra çıkacağı belirtilmiş olan kedi, köpek, kuş ve balıkların söz konusu edileceği Kedinin Kanadı Olsa adlı altıncı kitapta da hayvanların ne kadar içimizde olduklarını gösteren birbirinden güzel öyküler, anılar, bilgiler, atasözleri, deyimler, bilmeceler ve kitap adları bulacağımızı düşünüyorum.
Zihnimizi açan, benliğimizi arıtıp besleyen kitaplara ve bize kim ve ne olduğumuzu anımsatıp öğreten hayvanlara evet!

M. Sabri Koz

“Kitap Kurtları İçin” dizisi kitaplarının adları merak konusu oldu. Beşinci kitabın adı Eşek Dersem Çık, Keçi Dersem Kaç, dilimizde atasözleri ve deyimler aracılığıyla bu hayvanlara yüklenen olumsuz anlamları tersyüz etme, onlarla olan ilişkimizi bir oyuna dönüştürme niyetiyle kondu. İnsan, hayvanlar âlemiyle ilişkisinde, onlara birtakım üstün ya da bayağı anlamlar yüklemiş. Büyük, yırtıcı, ehlileştirilemeyen ve güçlü hayvanlar çoğunlukla olumlu anlamlarla eşleşmiş. Tabii bu, bu kadarla sınırlı kalmamış. Kiminin kaşına, gözüne, endamına, kıvraklığına bakılmış, kimi hantal hayvanlar da bu “güzellik yarışması”nda dereceye girememiş. Birine tutup da “Aslansın, kaplansın!” dediğimizde onu onurlandığımız anlamına gelmiş. Ama birine “Ayı, eşek, öküz, manda, domuz, yılan, akrep!” diyecek olsak, hakaret sayılmış. Ne tuhaf, aslında hepsi hayvan değil mi? İşin doğrusu, kendi âlemlerinde her birinin kendine özgü niteliği, güzelliği var. Onları ayırarak anlamlar yükleyen biziz. Bizim onlarla kurduğumuz ilişki belirliyor bunu... Niye insanlar âleminde böcek, sürüngen olarak nitelenmek kötü bir şey olsun da, mesela kuş sayılmak marifet olsun değil mi? Hoş kuşlar da uçmalarından dolayı iltifatı hak eder, yoksa “kuş beyinli” lafını unutmadık... Niçin at asaletin, özgürlüğün, gücün kuvvetin simgesi olsun da; eşek dendi mi bu hakaret, aşağılama olarak algılansın? Bu arada, insana eşek ya da ayı demek, çoğunlukla sevecenlikle karışık bir kızgınlığı da ifade eder. Neyse, demek ki bu konuda önce insan olmak üzerine düşünmemiz gerekiyor. Kusur hayvanlarda değil çünkü, bir kusur varsa, bu bizde. “Kitap Kurtları İçin” dizisinde, hayvanlar üstünden size pek çok şey anlatıyorum. Bu kitaplarda bir sürü bilgi yer alıyor. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde, davet edildiğim pek çok okulda bazılarınızla tanışma fırsatı buluyorum, sohbet ediyoruz. Edindiğim izlenim şu ki, bu kitapları okurken eğleniyorsunuz, severek okuyorsunuz. Bu da beni çok mutlu ediyor. Çünkü bilginin göz korkutucu bir şey olmasını hiç istemem. Üstelik, ben öğrenciyken, öğrenmek değil, ezberlemek zorunda kaldığım ve çoğunu unuttuğum şeylerin kâbusu hâlâ aklımda. Sizlerle yüz yüze görüşmelerimizde hep söylüyorum: Bilgi dediğin portakal gibidir. Sıkıp suyunu içersin. Sonra içinde ne portakal kalır, ne suyu. Gerekli vitamini aldığın her şeyi vücudundan atarsın. Ben kuru bilgiden çok, düşünmeyi seviyorum. Bu nedenle, örneğin, size deveden söz ederken, söz dönüp dolaşıp bambaşka yerlere varıyor. Daldan dala sıçramıyoruz. Düşünüyoruz. Bir şeyin, başka şeylerle ilişkisini kavrıyoruz: Tarihe, felsefeye, coğrafyaya, bilime, psikolojiye, mitolojiye, inançlara, çeşitli sanatlara, folklora, doğaya, ekolojiye, ahlaka, günlük hayata... kısaca, hayatın pek çok alanına dokunuyoruz. Sizler, bu kitaplarda yer alan hiçbir şeyi ezberlemek, aklınızda tutmak zorunda değilsiniz. “Katırkuyruğu”nun bir bitki olduğunu, “eşekmemesi”nin bir çeşit üzüm olduğunu unutsanız ne olur? Emin olun, hiçbir şey olmaz. Okuyun ve düşünün yeter! Gerisini unutun gitsin... Çünkü ihtiyaç duyduğunuz her şey sizinle kalacaktır, hiç merak etmeyin. Aslolan düşünme, kavrama, bağ kurma ve sorgulama yetisidir. Hayvanlar âleminde bir sonraki durağımızda bekleyen dostlarımızı merak ediyorsunuz, biliyorum. Başta, “Kediler ne zaman, kediler?” diye merakla soran Yaz Özpalabıyıklar’a ve sesini duyduğum, duyamadığım ve burada adlarını anamadığım bütün küçük (ve büyük) arkadaşlarıma, “Kitap Kurtları İçin” dizisinin altıncı kitabını şimdiden haber veriyorum: Kedinin Kanadı Olsa – Kediler, Köpekler, Kuşlar ve Balıklar Üzerine.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.