Kayıp Zamanın İzinde - Mahpus

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Gerçeklik, meçhule giden yolda bir ilk adımdır sadece ve bu yolda pek fazla ilerlememiz mümkün değildir. En iyisi bilmemek, mümkün olduğunca az düşünmek, kıskançlığa en ufak bir somut ayrıntı sunmamaktır. Ne yazık ki, dış dünya olmasa da iç dünyamız bazı olaylar çıkarır karşımıza; Albertine gezintiye çıkmasa da, tek başıma düşüncelere daldığım zaman bulduğum bazı tesadüfler, bazen bana gerçekliğin küçük parçalarını sunuyordu;
bu küçük ayrıntılar, tıpkı birer mıknatıs gibi, meçhulün bir parçasını kendilerine çekerler ve o andan itibaren, meçhul bize acı vermeye başlar.”

"Kayıp Zamanın İzinde"nin bu cildinde anlatıcı, evine tutsak ettiği Albertine’e tutsak düşüp arzunun ve kıskançlığın girdaplarına dalarken okuru da peşinden sürüklüyor: Sokak satıcıları, burjuvazi, Vinteuil Sonatı, sütçü kız, uyku ve düşler, Bergotte’un ölümü, geçmişte kalan Balbec’le düşlenen Venedik arasında bir Paris...

Girdaptan çıktığında ise iş işten geçmiş, başkahraman Zaman, perdeyi kapatmıştır bile.

Sabahları, yüzüm hâlâ duvara çevriliyken, penceredeki ağır perdelerin tepesinden gün ışığının rengini daha görmeden, havanın o gün nasıl olduğunu hemen anlardım. Bana bu konuda, sabahın ilk sesleri bilgi verirdi; hava rutubetliyse, sesler bana boğularak, çarpılarak ulaşırdı; ferah, buz gibi ve berrak sabahlardaysa, çınlayan boş havada, sesler birer ok gibi titreşirdi; daha ilk tramvay geçerken, tekerlek seslerinden, soğuk bir yağmur mu yağdığını, yoksa sabahın, masmavi bir gökyüzüne doğru mu yol aldığını anlardım. Bu seslerden de önce, daha süratli ve keskin bir dalga, uykumun arasına sızıp kar habercisi bir hüzün yaymış olabilirdi uykuma; ya da bir görülüp bir kaybolan minik bir şahsiyete, peş peşe o kadar çok sayıda güneşe övgü ilahisi söyletirdi ki, sonunda bu şarkılar, beni daha uykumda gülümseterek, kapalı gözlerimi kamaşmaya hazırlayarak, sersemletici bir müzikle uyandırırlardı. Zaten o dönemde, dış dünyayı daha çok odamdan algılıyordum. Duyduğuma göre Bloch, akşamları beni ziyarete geldiğinde, içeride konuşmalar duyduğunu söylüyormuş; annem o sırada Combray’de olduğu ve odamda da hiçbir defasında kimseyle karşılaşmadığı için, kendi kendime konuştuğum sonucunu çıkarmış. Çok daha sonraları, Albertine’in o sıralar benimle birlikte oturduğunu öğrenince, bunu herkesten gizlediğimi kavrayarak, o dönemde niçin evden çıkmayı hiç istemediğimi nihayet anladığını bildirmişti. Yanılıyordu. Yanılması da doğaldı, çünkü gerçeklik, zorunlu olsa da, bir bütün olarak öngörülemez; bir başkasının hayatına ilişkin doğru bir ayrıntıyı öğrenen kişi, derhal bundan yanlış sonuçlar çıkarır ve yeni keşfettiği gerçeği, aslında onunla hiç ilgisi olmayan meselelerin açıklaması olarak görür.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.