İslâmda Resim Yasağı ve Sonuçları

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

İslâm Sanatı üzerine Türkçe yazılmış ilk kaynaklardan biri olan bu kitap, hâlâ tartışılmakta olan pek çok konuya ışık tutuyor. İslam Sanatı içinde kendine özgü bir yeri olan resmin doğuşu, gelişimi, başka ekolleri ve soyutçuluğu etrafında özlü bilgiler veren kitap, Batı’nın ve Doğu’nun resim anlayışındaki ihtilafı iki medeniyetin dünya görüşlerine bağlıyor.

İslâm resmi diyebileceğimiz bir tasvircilik, ancak Geç-Abbasîler devrinde, Bağdat Okulu diye tanımlanan eserlerde ortaya çıkıyor (Resim 1-21). Emevîler devrinde yapı süslemesi olarak uygulanan resim, bu devirde kitap resmi oluyor. Yapı sanatıyla ilişkisinin kesilmesi, şüphesiz resim sanatı için bir kayıptı. Fakat IX. Yüzyılda hadis ve fıkıh bilginlerinin yorumlarıyla resim yasağı kesinleştikten sonra, İslâm dinini yerleştiği topraklarda resim sanatının yapı dekorasyonu olarak gelişebileceği düşünülemezdi. İslâm inancına göre hakikat “Söz”de belirmişti. Bu yüzden söz sanatının İslâm dünyasında yeri büyüktü ve bu dönemde Arap ve Fars dillerinde yazılan zengin bir edebiyat gelişmişti. Resim sanatı, kitaba girmekle gelişebileceği yeni bir hayat alanı buluyor ve bu tarihe kadar ilişki kuramadığı İslâm düşüncesine açılıyordu. Sanatçılar başlangıçta ürkek davranıyorlar; harirî’nin “Makamât”ı ve “Kelile ve Dimne” gibi halk arasında sevilen ve tutulan birkaç eseri resimlendirmekle yetiniyorlar. Fakat böyle de olsa, resim sanatı bu yoldan İslâm düşüncesinin yaratıcı güçleriyle bir bağlantı kurabiliyor ve İslâm sanatına mal edebileceğimiz tabiattan uzak, soyut bir resim türü ortaya çıkıyor. Gerçi resimlendirilen bu yazmaların konuları çok kere günlük hayattan alınmaydı. Bağdat Okulu sanatçılarının işledikleri konulara bakılacak olursa, bunlara büyük realistler denilmesi gerekir. Fakat realist değillerdi. Çünkü dünyaya dinî bir açıdan bakıyor, onda “tanrısal görüntü”yü görüyor ve dünya gerçeğini –Karagözcünün hayal perdesinde olduğu gibi- soyut, renkli şemalar halinde derinliği olmayan bir düzeye geçiriyorlardı. *** Sonuç Bu kitapta, İslâm sanatının, Batılınınkinden çok değişik bir hayat davranışından doğduğunu gördük. İslâm dünyasında gözümüzü açtığımız için, bilinç aydınlığına çıkarmadan benimsediğimiz bu davranışın üzerinde durmaya çok defa lüzum göremeyiz. Bu yüzden İslâm sanatı üzerindeki çalışmalarda ya duygusallığa düşer, ya da tam tersine, bilimsel olmak için, kendi sanatımıza yabancı gözle bakarak, eserlerin dış görünüşlerini, yapılış tarihlerini ve yerlerini, motiflerin kökenlerini saptayan bir çeşit katalog çalışmasıyla yetiniriz. Bilim dünyasında, İslâm sanatına karşı yeni yeni ilgi uyanmaya başladığı ve memleketimizde sanat tarihi çalışmalarının uzun bir geçmişi olmadığı düşünülürse bu durumun tabiî görülmesi gerekir. Anıtların korunması ve onarımıyla ilgili sorunların henüz yeterince çözümlenmemiş olduğu ülkelerde, eserler üzerindeki katalog çalışmalarının özel bir değer taşıdığından da şüphe edilemez. Fakat İslâm sanatını, mimarî, nakış, resim, hangi alanda olursa olsun, bugünün tarih anlayışıyla incelemek istiyorsak, bu eserlerin, belli bir dünya görüşünün ve hayat tavrının ifadesi olduğunu düşünmemiz gerekir.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.