İblisin Oyunu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“İblisin Oyunu”, romanlarıyla tanıdığımız Joseph Kessel’in, edebi kariyerinin ilk döneminde yazdığı, 1926 ve 1928 yılları arasında yayımlanan ve artık ulaşılması mümkün olmayan kısa öykülerini bir araya getiriyor.

Yazarın Birinci Dünya Savaşı ertesinde çıktığı dünya turundaki gözlemlerinin ve tanıklıklarının yankılarını içeren bu öyküler, okuru Somme Muharebesi’nden Bolşevik Devrimi sonrası Rusyası’na, Kobe’den Hawaii’ye kadar geniş ve kozmopolit bir evrene sokuyor. Aynı zamanda trajik ve şiddet dolu olan bu evren, dramatik yapıları ve beklenmedik sürprizli sonlarıyla dikkat çeken öykülerde çarpıcı biçimde betimleniyor.

Merkezi Chicago’da bulunan Bradford bankasının Kobe’deki şubesinin önünde bir kuruma durağı vardı.

Yirmi kadardılar. Kimisi çekçeklerinin tekerleklerinin arasına oturmuş, uyukluyor; gözbebekleri, yarı kapalı gözkapaklarının arasından ancak ölü su damlaları kadar parlıyordu. Diğerleriyse arabalarının koluna yaslanmış, yola her an koyulacaklarmış gibi eğilmiş halde, boğuk dillerinde laflamaktaydı.

Hepsi de bir müşterinin çıkıp el etmesini bekliyordu heyecanla, dertleri bir kap pirinç ile bir kadeh sake almak için gereken birkaç sen’i kazanmaktı. Arada sırada, içlerinden daha dikkatli ya da daha seri biri hızla harekete geçiyor, hafifçe dönüp üzerinde kimono olan şişman bir Japonun ya da bir yabancının önünde duruveriyor, müşteri de kayıtsızca arabaya biniyordu.

Naki ne kadar dikkat ederse etsin, bu şanslılar arasında olamıyordu. Halbuki bacakları hâlâ sağlamdı, gözleri iyi görüyordu. Ama başarının anahtarı olan gençliğin hayvani çevikliğini kaybetmeye başlamıştı. Nefesi artık daha çabuk kesiliyor, kimi kez yorgun göğsüne pusu kurmuş azgın ve sinsi bir hayvanın kendisini boğacak gibi olduğunu hissediyordu.

Arkadaşları ve o ne düşünürlerdi acaba? Onların kanından olmadıkça hiç kimse bu düz alınların ardında hangi düşüncelerin olduğunu tahmin edemez, bu parlak ve kasvetli gözlerin içini okuyamaz, yüzlerindeki tek bir kas bile oynamadan ince dudaklarına hafifçe yayılan tebessümün nedenlerini bilemezdi. Yük hayvanı olmaktan bıkmışlar mıydı? Bilgeliğin sükunetiyle kabullenmişler miydi işlerini? Yoksa kazılı kafalarına dimdik gelen yaz güneşiyle uyuşmuş, hiçbir şey düşünmez mi olmuşlardı?

Birdenbire adeta kıyamet koptu. Bankanın önüne doğru atılıp el kol hareketleri eşliğinde kısılmış sesleriyle haykırmaya başladılar.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.