I. Dünya Savaşı Anıları

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Doğu Cephesi komutanıyken Kurtuluş Savaşımızın ilk zaferini kazanan, ilk anlaşmasını imzalayan ve “Şark Fatihi” olarak anılan Karabekir bu döneme ait bildiklerini İstiklâl Harbimiz adlı eserde toplamıştır. Yayım süreci başlı başına bir kitap konusu olan bu önemli eserin dışında Kâzım Karabekir Paşa Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Irak ve Kafkas cephelerinde önemli görevlerde bulunurken de yaşadıklarını kaydeder. Bu anılardan oluşan “Cihan Harbine Neden Girdik”, “Cihan Harbine Nasıl Girdik”,  “Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu” “Sarıkamış, Kars ve Ötesi” kitaplarının yanı sıra, bu yeni basımda bugüne kadar hiç yayımlanmamış “Irak Cephesi” de yer almaktadır.

BİR MUSAHABE

Tarihi bir eser iki türlü yazılabilir:
Ya vesikalar üzerinde tetkik ve tetebbu ile yahut da hadiselerin içinde bulunmakla. Birinci nevi eserlerin güvenilebilecek vasıflarla vücuda gelebilmesi, ikinci nevi eserlerin kemiyet ve keyfiyetine bağlıdır.
Müterakki memleketlerde, üzerlerine büyük vazifeler almış bulunan insanlar, iz bırakmadan göçüp gitmezler. Bildiklerini, yaptıklarını yazar, ortaya atarlar. Asırlardan beri yazılmış olan bu çeşit eserler ve hatıralar pek çoktur.
Tarih için bu eserler birer kaynak, birer malzemedir. Her şubede inkişaf ve terakki de ancak bunlarla mümkün olmuştur.
Bu objektif yol tutulduğu içindir ki:
Yalnız hadiselerin üstlerini kapayan örtüler kaldırılarak değil hatta en ince tozları bile silinerek onları oldukları gibi göstermek uğrunda sarf edilen emekler, medeniyet âlemince yüksek bir vazife telakki olunmakta ve terakki sahasını çok aydınlatmaktadır.
İşte Türk ordusunun ıslahı için gelmiş bulunan Moltke, Goltz, Liman gibi Alman askeri büyükleri dahi bu feyizli yolu tutarak bildiklerini ve yaptıklarını yazmışlardır. Bu suretledir ki her biri kendinden öncekinin eserini tamamlamış ve tarihe tevdi etmiştir. Çünkü onlar biliyorlardı ki:
“Doğru görmek ve doğru yapabilmek için, önce yapılanları doğru bilmek şarttır”
Tarihimize gelince:
Güvenilebilecek kaynaklarımız ne yazık ki pek azdır:
Müşahedelerini yazanların zabıtlarında kısa görüşler, vukufsuzluklar, hadiseleri günü gününe kaydetmeyişler ve riyakârlıklar fazla yer tutmuştur.
Ecnebi kaynakları da bizim için daima saf ve berrak olamazlar. Şu halde tarihimiz bunlardan hakiki gıdasını nasıl toplayabilir?

Uzak geçmişi bırakalım!
Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerine istikamet veren Mahmut Şevket Paşalar, Nazım Paşalar, Sait Halim Paşalar, Enver Paşalar, Talat Paşalar ve emsali zatlar bize ne bıraktılar? Bunların ellerinde parçalanan Osmanlı İmparatorluğu hakkında bildiklerini ve yaptıklarını beraber götürmekle bu zatlar, millete ve tarihe karşı olan borçlarını ödeyememişlerdir. Böyle milli bir borcun ödenmemesi, saikı ne olursa olsun, bir memleket için çok acıdır.
Son sultanlar devrinin birkaç siyasi ve askeri devlet adamının, neşri çok gecikmiş ve şahsi kaygılarla dolu mahdut hatıralarından başka ortada ne vardır? Şüphesiz bunlar, maksada asla kâfi değildir.
Milletlerin tarihi, gelecek nesilleri için en feyizli birer abidedir. Yüce milletimize, böyle kırık dökük hatıralar enkazıyla, tarihi anıtlar kurulamaz. Ona yakışan bu değildir.
Hele Meşrutiyet’in ilanından beri geçen muazzam hadiselerimizi bütün vesikalar ile ve en ufak teferruatıyla milletin huzuruna arz edeceğimiz yerde, hakikatleri tahrif olunarak roman haline döndürülmüş devşirme tefrikaları ortaya atmakla milletin idaresini bir gün ellerine alacak olan yeni nesillerin ruhlarına ve vicdanlarına milletin selâmetini temin edebilecek bir kudret verilemez. Bu gibi tefrikalar yalnız başlarına ibret ve irşat membaı olamazlar.
Eski tarihlerimizi, Avrupa’nın bulanık kaynaklarından toplamaya çalışıyoruz. Hiç olmazsa, içinde yaşadığımız hadiseleri tarihimize tevdi kudretinde olanlar bu vazifeyi yapmalıdır.
İşte eserlerim bu düşüncelerden doğmuştur.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.