Hoşça Kal, Columbus ve Beş Öykü

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Philip Roth’u edebiyat sahnesine çıkaran, National Book Award sahibi kitabı Hoşça Kal, Columbus ve Beş Öykü, yayımlandıkları zamandan bugüne çarpıcılıklarından ve evrenselliklerinden hiçbir şey yitirmemiş bir novella ve beş öyküden oluşuyor.

Kitaba adını veren novella, “Hoşça Kal, Columbus”ta, Roth, aşkı ve cinselliği yeni keşfeden iki gencin sürükleyici ve kederli hikâyesi üzerinden Amerikan-Yahudi orta sınıfının statü, aile, cinsellik hakkındaki görüşlerini sorguluyor. Kitaptaki öykülerden “Yahudilerin Dinden Dönüşü”nde, bir çocuğun aklını kurcalayan “tehlikeli” sorular hem din öğretmenini çileden çıkarıyor hem de okurların aklından çıkmayacak bir finale giden olayları tetikliyor. “İman Muhafızı”nda, bir çavuş, mesleğinin katı kurallarıyla merhamet duygusu arasında bocalıyor. “Epstein”da, yaşlı bir çiftin yıllar süren evliliği, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir sınavdan geçiyor. “İnsanı Söylediği Şarkıya Bakarak Tanıyamazsın”, muzip bir lise ve arkadaşlık öyküsü kılığına girmiş, devlet ve ideoloji hakkında “ciddi” bir öykü. “Fanatik Eli”da ise, bir Amerikan kasabasının orta sınıf, seküler sakinlerinin en çok korktukları şeyle ?köktendinci bir yabancıyla? karşılaşmaları din, ötekilik ve aidiyet üzerine unutulmaz bir öyküye dönüşüyor.

Tatlıyı, hele meyveyi çok severdim ama canım istemedi. O sıcak gecede konserve mi yoksa taze meyve mi yiyeceğim konusunda tartışmaya girmek istemiyordum; konserve iste­sem taze meyve, taze meyve istesem konserve bulunacaktı buzdolabında, çalınmış elmaslar gibi. “Konserve şeftali isti­yor, buzdolabı ise atılacak üzümlerle dolu...” Gladys Yenge için hep bir şeyleri atmaktı hayat, en sevdiği şeyler çöpleri dökmek, kileri boşaltmak, Filistin’deki Zavallı Yahudiler diye adlandırdığı kimselere eski püskü bohçalar hazırlamaktı. Öldüğünde buzdolabı boş olur inşallah, yoksa öteki dünyayı zehir eder herkese; öyle ya, aşağıda peynirler küflenecek, portakalların içi geçecek.

Max Amca eve geldi, ben Brenda’yı ararken mutfakta açılan gazoz şişelerinin seslerini duydum. Telefondaki ses tiz, kuru, yorgundu bu keresinde: “Alo.”

Makineli gibi konuşmaya başladım. “Alo-Brenda-Brenda-beni-bilmezsin-yani-adımı-bilmezsin-ama-bugün-öğleden-sonra-kulüpte-gözlüğünü-tutmuştum... Sen-öyle-istemiştin-ben-üye-değilim-kuzenim-Doris-üye-Doris-Klugman-senin-kim-olduğunu-da-ona-sordum...” Bir soluk alıp konuşma fırsatı verdim ona, sonra da telefonun öteki ucundaki sessizliği yanıtladım: “Doris mi? Hep Savaş ve Barış’ı okuyan biri var ya, işte o. Yazın geldiğini de Doris’in Savaş ve Barış’ı okumasından anlarım zaten.” Brenda gülmedi; böyle şeylerden etkilenen bir kız değildi.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.