Hegel - Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Hegel’in Fransız düşüncesindeki etkilerini, Köle-Efendi diyalektiğini ve devlet kuramını, bu bakış açısıyla yeniden okumak, felsefe tarihine Descartes’ın ve Kant’ın mirası olan ikicilikleri aşmakta ve eylem ile düşüncenin birlikteliğini kavramakta yararlı kapılar açacak bir çalışma.

Bu kitapta Tülin Bumin, Hegel’i felsefi bir antropolojinin yazarı olarak incelerken, onun dünyayı ve insanı bir bütün olarak ele alışında ve bu duruşun oluşturduğu özbilinç anlayışında, zamanı içkin kılan bir özgürlük felsefesine dikkat çekiyor.

Hyppolite bir makalesinde Hegel konusunda, “O bizim için Aristoteles’in ortaçağlılar için taşıdığı anlamı taşımıştır” demekte ve böylece bu kültürün Hegel’i anlama-özümseme ve (Hegel’in terimleriyle) onu aşma yolunda verdiği çabaların, herhangi bir Hegel yorumlaması olmanın ötesinde, taşıdığı anlamın altını çizmektedir. Fransız düşünce dünyasının Hegel’le tanışırken taşıdığı kaygıların, sorduğu soruların, kendi kültürünü bu düşünceden hareketle yeniden sorgulamasının, güncelliğini koruduğunu ve bizi de ilgilendiren pek çok boyutu içinde barındırdığını düşünüyorum.

XVII. yüzyıl felsefesinin başlattığı nesne metafizikleri çığırı, bir sonraki yüzyılın Aydınlanma hareketinin çeşitli açılardan giriştiği eleştiri etkinlikleri ve özellikle de, Kant’ın dünyayı bilme ve kavrama ediminde insanın önemini ortaya koyan çalışmaları sonucunda hemen hemen kapanmıştı. Artık felsefi düşünüşün önünde, Descartes’ın cogito ile müjdesini vermiş olduğu öznellik alanı bütün enginliğiyle açılmaktaydı. Hegel’in, bir özne ve bilinç felsefesi için gereken son ama çok önemli bir boyutu, zamanı ve tarihi, bu alana taşıyarak ona eksikliği duyulan derinliği kazandırdığı bilinmektedir. Onun felsefe sisteminin, bir bütün olarak ele alındığında, özü bakımından, bir özne ve bilinç felsefesi olup olmadığı oldukça tartışmalı olmakla birlikte, bu sistemde söz konusu sorunsallara büyük yer ayrılmış olduğu ve önemli açılımlar getirilmiş olduğu kuşkusuzdur.
Bu kitapta yer alan yazıların çoğu Hegel’in bilinç felsefesine kazandırdığı yeni boyutları tanımak ve tartışmak gibi ortak bir amaca sahiptir. Ama Hegel düşüncesini olduğu kadar, yüzyılımızın Fransız düşünürlerinin Hegel üzerine geliştirmiş oldukları yorumları da aktarmak ve irdelemek amacını da taşıdıklarını hemen belirtmeliyim. Bu nedenle bu önsözde, Fransız kültürünün Hegel düşüncesini özümseme-hesaplama etkinliğinin bizi bugün hangi açıdan ilgilendirdiği üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.
Yine belirtmeliyim ki, Hegelci felsefeyle, kendi kartezyen geleneğinden kaynaklanan nedenlerle oldukça geç tanışmış, ama bu düşünceyi bir kez tanıdıktan sonra onunla yoğun bir biçimde ilgilenmiş olan Fransız felsefesinin bu konuda vermiş olduğu çabaların tümünü kuşatan bir araştırma yapmış olma iddiasında değilim. Ama, Hegel üzerinde düşünürken aslında kendi kültür, tarih ve insan sorunları üzerinde şimdiye kadar yapmadığı bir tarzda düşünme yol ve yöntemini keşfetmiş olan bu kültürden bazı örnekleri tanımanın ve irdelemenin, hem Hegel’in felsefesini, hem de yüzyılımız Fransız felsefesinin bazı önemli boyutlarını anlamak bakımından yararlı olacağını umuyorum.
Bu kitapta yer alan yazılarımın önemli bir bölümünde A. Kojève’ in, Hegel’in Görüngübilim’ine ilişkin savlarına geniş ölçüde yer verdim ve ayrıca felsefe tarihine Hegelci yaklaşımını tanıtmaya çalıştım.
Kojève Görüngübilim’i 1933-1939 yılları arasında Hautes E-tudes’de, aralarında Raymond Aron, Merleau-Ponty, Jean-Paul Sartre ve Lacan gibi ilerinin önemli düşünürlerinin de bulunduğu bir grup karşısında verdiği derslerde incelerken, yine bu konuya ilişkin görüşlerini tanıtmaya çalıştığım Hyppolite taşra üniversitelerinde üzerinde on yıldır çalışmakta olduğu Görüngübilim’in çevirisinin ilk yarısını bitirmek üzereydi. Hyppolite’in 1946’da Sorbonne’da tez olarak sunduğu Tinin Görüngübilimi’nin Oluş ve Yapısı adlı eseri geleneksel akademik biçim ve usluba daha yakındır. Bu biçimsel ayrılık bir yana bırakılacak olursa, Hyppolite’in Kojève’in Hegel yorumlamalarının büyük kısmına katıldığı söylenebilir. Bununla birlikte Hyppolite, Kojève’in Görüngübilim’i Hegel’in sisteminin bütününden yalıtarak ele almasını ve bu metine tarihsel ve düşünsel bir bulmacaymışcasına yaklaşarak onda gizli bulunduğunu varsaydığı anlamı ortaya çıkarmaya çalışmasını eleştirir. Kojève’e göre Hegel, Napoléon’da, içinde yurttaşlarının sosyal bağlamlarından bağımsız olarak, kendi başlarına tanındıkları eştürden ve evrensel devleti kurarak, özünde bir Köle-Efendi diyalektiği olan tarihi sona erdiren eylem adamını görmüştür. Görüngübilim insan tininin işte bu sona ulaşıncaya kadar yaşadığı serüveni anlatan bir destandır. Bu sonda Tarihi yapan eylem adamı (Napoléon) ile onu anlayan filozof (Hegel) uzlaşmakta, bilgiyle eylemin, kuramla pratiğin bireşimi gerçekleşmektedir. Hyppolite Kojève’ in son derece “zengin ve kişisel” ve çoğu kez de “haklı” bulduğu yorumlarında Hegel’in tanrıtanımazlığı üzerinde fazla kesin yargılar vermesine ve Görüngübilim’i mutlak bir antropoloji olarak okumasına katılmaz. Kendisinin, Kojève’den farklı olarak, Görüngübilim’de yer alan ve Köle-Efendi diyalektiği kadar önemli başka bazı diyalektikleri de göz önüne aldığını ve ayrıca, eserin edebiyatla ilgili bölümlerine daha duyarlı olduğunu belirtir. Hyppolite, Hegel’de, ne Kojève’in ileri sürdüğü gibi militan bir tanrıtanımazlığın, ne de P. Fessard ve P. Niel gibi başka bazı düşünürlerin ileri sürdüğü tarzda dinsel bir düşüncenin egemen olduğunu düşünmektedir: Hegel’in düşüncesi bir teoloji olmadığı gibi yalnızca bir antropoloji de değildir.
Fransız Felsefesi için Hegel’i keşfetmek felsefi düşüncenin ufkunu yeniden çizmeyi gerektirecek bir olay olmuştu. A. Kojève’in zamanında büyük yankı uyandırmış ve günümüzdeki Fransız düşünürlerinin önemli bir bölümünü etkilemiş olan, Tinin Görüngübilimi üzerine geliştirdiği savlarını tanıtan ve tartışan yazımda göstermeye çalıştığım gibi Hegel’in zamanı felsefenin temel kavramı haline getirerek felsefi antropolojiye kazandırmış olduğu yeni kuramsal imkânlar, Fransız düşüncesi için yeni bir dönemin başlatıcısı olmuştur. Zamansal bir varlık olarak insanı anlamanın, tarihi anlamanın bizim düşünce dünyamızda da gittikçe daha fazla duyduğumuz bir gereksinme olduğu kuşkusuzdur. Hegel bize, hayatı, insanı, onun moral ve politik etkinliklerini ve bu etkinliklerinin tarihini felsefenin ilgi alanına kazandıran ve belki ilk yaklaşımda oldukça soyut gelen, ama aslında –onun bu kavrama yüklediği anlamda– son derece “somut” olan bir düşüncenin yollarını açıyor. Bu yüzden Hegel üzerine düşünmenin Fransız kültürü için olduğu kadar, bizim için de, kendi toplumumuz, tarihimiz, kültürümüz üzerinde düşünmek bakımından uyarıcı olacağını umuyorum.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.