Hayalifener

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Anlattıklarımız, yazdıklarımız, çizdiklerimiz, bu kısa hayattan izlenimlerdir. Bunlar bazen bir sinema perdesinde titreşir, bazen bir kitabın yapraklarında hışırdar, bazen de bir aile yemeğindeki sohbetlere karışır. Bu sancılı ve sarsıcı hayatın geride bıraktığımız perdelerini bir şekilde başkalarına açma arzusunu bastıramayız. Geçip gitmekte olan uçucu bir şeyi böylece kavramaya çalışırız sanki. Avcumuzda hayatımızdan izler kalsın, sönmekte olan bir hayatın isi başkalarının üzerine de sinsin isteriz. Resimli camları olan ve bu resimleri duvara yansıtan, fenere benzer bir araçtı “hayalifener”. Tuncer Erdem, hayata ait hayallerini, izlenimlerini çizgi ve şiirlerle duvara yansıtıyor…

Öndeyiş

Çocuklar, önlerinde uzun bir hayat var sanır. Akşamları yatağa girince, gelecek hayalleri kurarlar. Yaşanmakla bitmeyecek bir hayatın hayallerini. Ölüm, çok uzaktadır. Hem belki ötesi de vardır. Ninelerin, dedelerin, masal aralarında bahsettikleri dünya, o hayal dünyası belki sahiden vardır. Çocuklar büyüyünce, gece yatağa yattıklarında ölümün sırıtan dişlerini görmeye başlayıp hayal kurmaz olurlar. Artık önlerinde giderek daralan bir vakit vardır. O vakti fazla acı çekmeden doldurmak için uğraşıp didinirler. Hayallere vakit kalmamıştır. Ölüm, ötesi yok gibidir. Çocuklukta anlatılan öte dünya, diğer masalların arasına karışmış, unutulup gitmiştir. Yaşlanan insan artık bir çocuk gibi ileriye değil, geriye bakmaya başlar. Geceleri, çocukluğunun hayallerini kurar. Annesinin yemeklerini, sokaktaki oyunları, arkadaşlarını, gezdiği yerleri düşünür. Ölümün yaklaşan soğuk elinin verdiği ürpertiyle çocukluğuna tutunmaya çalışır. Bütün bir hayat, acılar içinde kıvranan Eyub’un feryadında dile getirdiği gibidir: İnsan ki, kadından doğmuştur, Günleri kısadır, ve sıkıntıya doyar. Çiçek gibi çıkar, ve solar; Ve gölge gibi kaçar, ve durmaz. ... Çünkü bir ağaç için ümit vardır, Kesilse yine sürer, Ve onun filizleri eksik olmaz. Kökü yerde kocasa, Ve kütüğü toprakta ölse bile; Su kokusunu alınca filizlenir, Ve bir fidan gibi dal salar. Fakat insan ölür, ve çöker; Ve adam son soluğunu verir, hani, o nerede? Nasıl ki, gölden sular akıp gider, Ve ırmak çöl olur ve kurur; İnsan da öylece yatar da kalkmaz; Gökler yok oluncıya kadar uyanmazlar, Ve uykularından uyandırılmazlar. Keşke ölüler diyarında beni gizlesen, Öfken gecinciye kadar beni saklasan, Bana mühlet versen de, o vakit beni ansan! (Kitabı Mukaddes, Eyub 14:1-2, 7-14) İnsanı Yaratıcısı’nın “anacağı” zamana dek tüm hayat, anılar, sözler, duvardaki fener ışığına vuran anlık bir gölgeden, bir hayalden ibaret kalacak. İnsanın onca emeği, yazdıkları, çizdikleri ancak sonsuz bir hayat içinde anlam bulacak.

Tuncer Erdem

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.