Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi 2. Kitap

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bursa - Bolu - Trabzon - Erzurum - Azerbaycan - Kafkasya - Kırım - Girit (kutulu 2 cilt)

Uzun zamandır beklenen Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nin ikinci cildi de “günümüz Türkçesiyle” yayımlandı. İkinci cilt, İstanbul’dan Mudanya’ya deniz yoluyla gerçekleştirilen kısa fakat çok güzel hikâye edilmiş kısa bir yolculukla başlıyor. Bursa’dan sonra Bolu üzerinden Karadeniz kıyılarındaki Trabzon başta olmak üzere büyüklü küçüklü belli başlı şehirlere; Erzurum yoluyla İran’a, Kafkasya’ya, Kırım ve Girit’e uzanan savaşlar, iç çekişmeler ve özellikle Kafkas şehirleri ve halklarıyla ilgili çok ilginç tespitlerle dolu bir dönemin hikâyesi olan bu seyahat, Evliyâ Çelebi’nin fırtınalı hayatının da kesitlerini oluştuyor.

Sefer Dede, Erzurum kışında çıplak gezerdi. [288b] Ve bu Erzurum gerçi sert kış yurdudur ama düzenli bostanları bol olup kavunu, karpuzu, lahanası, patlıcanı ve çirişi çok olur bir toprağı geniş, ucuzluk ve verimli memlekettir. Geniş vilâyeti bakımlı, arpa ve diğer hububatı meşhur, yiyecekleri güzel ve beğenilir, ekinlikleri geniş, bereketi bol, nimetleri çok, nice bin ırmak ve kaynakları akar bayındır bir Anadolu şehridir. Bu mamur şehir, o kadar ucuzluktur ki kırmızı deve dişi buğdayın bir somarı (16 kiloluk tahıl ölçeği) (---) batmandır. Beş somarı bir kuruşadır. İki at yemi bir akçeyedir, bir somar arpa (---) akçeyedir, bir vukıyye gelir beş tane has ve beyaz ekmek bir akçedir. Koyun eti iki akçeye, sığır eti bir akçeye, bir tavuk bir akçeye, kırk yumurta bir akçeye, bir güvercin palazı bir akçeye, yüz dirhem yağlı kâhi ve katmer çörek bir akçeye satılmaktadır. Diğer yiyecekler de buna kıyas oluna. Gerçi kışın sertliğinden bağı ve bahçesi yoktur, ancak Paşa Sarayı'nda gül bahçesi, Hacı Murad bağı gülistanı, Kefeniğnesioğlu güllüğü, Bedros bağı güllüğü ve daha nice gül bağları vardır. Ama bu zikrolunan bağların katmerli gülleri meşhurdur. Yer yer kış elması ve ahlat armudu vardır ama başka meyve asla olmaz. Lâkin mesire yerlerinde ve gül bağlarında kavak ağacı ile salkımsöğütleri çok boldur. Başka meyve ağaçları olmaz. Kışı katı olduğundan iki ayda ekerler, biçerler, harman edip döğerler ve alelacele anbarlara korlar. Bizim senemizde atlar Temmuz ayında çayırda iken bir gürültü, şimşek, tipi, boran ve yağmur yağınca bütün atlar boşanıp Erzurum sahrâsında olan Umudum Köyü'ne, Kane ve Gez Köyü'ne kadar dağılıp serseri gezdiler. Kış böyle sert olur. Hatta insanların dilinde darb-ı meseldir ki bir dervişe; -Nereden gelirsin?, derler, -Kar rahmetinden gelirim, der. -O ne diyardır, derler; -Soğukdan ‘Ere zulüm’ olan Erzurum’dur, der. -Orada yaz olduğuna rast geldin mi, derler? Derviş der: -Vallahi 11 ay 29 gün sakin oldum, bütün halkı yaz gelir derler, amma görmedim, der. Hatta bir kere bir kedi bir damdan bir dama atlarken aralıkta donup kalır. Sekiz aydan sonra bahar gelince, anılan kedinin donu çözülüp mırnav deyip yere düşer. Bu da latife şeklinde anlatılan bir darb-ı meseldir (Misâl olarak söylenen meşhur söz). Gerçekten, bir adamın eli ıslak iken bir demir parçasına yapışsa derhâl donup elinden demiri ve demirden eli ayırmak mümkün değildir. Eli, demirden bin ah vah ile kurtarsa bile eli ayasının bir kısım derisi âhıyla demirde kalır. Azak diyarında ve Deşt-i Kıpçak’da erbain (Kırk gün devam eden kara kış) ve zemherir (şiddetli soğuk, k?ş) geçirdik, böyle keskin kış görmedik. Ancak halkı gayet sağlam vücutludur. Böyle kış iken bağ ve bahçesi olmayıp bütün meyvesi iki konak yerden; İspir, Tortum ve Erzincan’dan gelir. Al yanaklı şeftalisi, zerdalisi, kayısısı ve üzümünün okkası bir akçedir. Birer araba kavunu ve karpuzu on akçeyedir. Kısacası, yiyecek cihetinden benzersiz bir şehirdir. Lâkin odunu yoktur, bütün dağlar çıklaktır, ama Hudâ’nın hikmeti odunu dahi ucuzdur. İki konak yerde (---) dağlarından gelir, gürân derler gemi direkleri olup boyu kırk arşındır. Kırk akçeye verirler. Onu yakıp kışın soğuğundan korunurlar. Develer ile pelit ve meşe odunları dahi iki konak yerde (---) dağlarından gelir. Bir deve yükü odunu 30 akçeye verirler. Paşanın odununu, gümrüğe gelen bütün kervan develeri birer sefer odun götürerek temin ederler, kanundur. Başka odun ağası vardır. Reayaların koyunları ve sığırları çok olduğundan fukaralar sığır tezeği yakarlar. Fukara reayalarının bütün ocakları evlerinin ortasındadır. Dört taraflarında hayvanları durur, evleri hamam gibi olur. Tandırlarında heriseleri ve ekmekleri pişmededir. Eğerlidağ'ın özellikleri: Erzurum'un kıble tarafında yarım saat uzaklıkta yüksek bir dağdır. Eğer gibi olduğundan halkın dilinde Eğerlidağ derler. Zira en yüksek tepesi iki çatal dağdır. Hınıs Kalesi'ne, Malazgird'e ve Bingöl yaylasına oradan gider. Bu dağda bütün hekimlerin ilâçları olur. Tutya çiçeklerinin kokusundan insanın dimağı kokulanır. Ve reybas, ışkın, sütlüce, cacıh, kıjı, tere, râvend, cedvar, yebruhu's-sanem (adamotu), şahtere ve nice bin çeşit [289a] şifalı otlar bu dağda mevcuttur. Nice kehhaller (göz hekimleri) bu dağa gelip tutya toplayıp kırk elli sene hasta olmuş adamın gözüne mil ile çekip bütün buhar ve perde yok olup gözü açılır. Yüz, yüz elli haneli sünbül ve müşk-i rumisi olur. Lâle ve zerrini, nilüfer ve şakayıkı, tirfili, zateri ve nanesinin hoş kokusu insana hayat verir. Bel'am ibn Baur'un hikâyesi: Tanrı'nın hikmeti bir gün bu dağın eteğinde cirid oynarken hakir attan tekerlendim. At başını alıp "Nerdesin Eğerlidağ?" deyip yukarıya doğru kaçtı. Hemen hakirin can başına gelip başka bir ata bindim. Kaçan atı birkaç kölemizle kovarak tâ Eğerlidağ'ın zirvesine çıktım, atı orada tutarak bindim. O yerde uzun bir mezar gördüm. "Allah bilir bir ulu ziyarettir" diye ruhu için bir Fâtiha okudum. Yaya olarak adımlayınca tam 80 adım geldi. Başı ayağı ucunda birer uzun zerburi sütunlar dikilmiş, ama bunun ziyaret ve seyrine dalmış iken bir pis koku hakiri ve kölelerimi kendimizden geçirip kölelerim burunlarını tuttular. Kabri üzere baktım, ancak kabri üzere olan toprak tencerede bulgur gibi kaynar siyah zift ve katran gibi yağlı topraktır. Sonunda pis kokusuna dayanamayıp bu toprağın yağıyla kaynadığına şaşırdık. Yine atlarımıza binip akşam vakti Tebriz kapısından içeri girdik. Güneş battıktan sonra Paşa huzuruna vardığımızda "Şükür sağlığa, hele atını bütün koşumuyla buldun mu" dediler. "Evet buldum ve Eğerlidağ'da bir Evliyaullahın uzun kabrini ziyaret ettim" diye kabri gördüğüm üzere paşaya anlatınca hemen Erzurumlu Cafer Efendi, kitap hazırlayan, yazan milletin salihlerinden aziz bir kimse idi, o zât: "Sakın Evliya Çelebi! O maşadı bir daha ziyaret etme. O Hazret-i Musa bedduasıyla imansız gitmiştir, ona Bel'am ibn Baur derler. Nice yüz yıl yaşamış, sonunda Hazret-i Musa'dan sonra üzüntüsünden Mısır ülkesini terk etmiştir. Bu dağda olup hâlâ kabri yaz ve kışta leş gibi kokup toprağı yağıyla cehennem azabı çekip kaynar" deyince bu hakir hayretler içinde kaldım.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.