Eşekler, İkindiler, Yetişimler / Üç Kitap

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Kendine özgü bir düşünce dili yaratan, dil ve düşünce üzerine denemelerinin yer aldığı “Eşekler, İkindiler, Yetişimler” kitabıyla Batı-dışı bilgeliğin izlerini süren Nermi Uygur, okuyucusuyla tatlı bir dil bağı kuruyor. Ulusal kültürün bilgeliğinde yol almak isteyenlere...

EŞEK, EŞEKLER

Eşek Gömüsü

Çocukken dünya, birdeyime, Tanyeli dolayında dönerdi; yalnızca benim dünyam mı, tüm evdekilerin dünyası. Tanyeli bizim atımızdı. İzmir’e akan bölükteki atının anısına borçluyduk, dilimizden düşmeyen “Tanyeli” adını. Babamın gözdesiydi o: hepimiz biryana, Tanyeli biryana. Her akşam eve adımını atmadan önce, elindekileri kapıdaki yükseltiye bıraktığı gibi soluğu arka bahçede, Tanyeli’nin orda alırdı. Temizlikten, oradan, hoşnut kalmışsa hepimizin sevincine diyecek yoktu doğrusu.
Bütün bunlar öylesine sinmiş olacak ki bilincimize, eşeklere uzak davranırdık hepimiz. Küçük görme gibi birşey değildi bu, sanki kendiliğinden dikkatimizin dışında kalıyordu eşekler. Sırtlarına ocak odunu konur, evlere tenekelerle içme suyu taşırdı onlar. Yakın köylerden çarşıya, pazara ürün getiren eşeklere çoğun acımayla bakardık. Gene de çabucak çıkıverirdi aklımızdan. Var mı yok mu Tanyeli.
Zamanla, özellikle de okula başladıktan sonra, “eşek”: çoğunlukla kişiyi aşağı görme doğrultusunda bir niteleyiş olarak beni de sardı sanıyorum. Yıllar boyunca “eşek”, kokusuna dayanılmaz, inatçı, anlamsız, olmasa da olur, çirkin bir hayvan tasarımıyla geldi gitti, geldi gitti aklıma. Ne yalan söyleyeyim, ancak sonra sonra, yaşlanıp ayağa kalkamaz olduğunda, Tanyeli’den ister istemez ayrılınca gözlerimiz açıldı da açıldı: etli canlı eşekler de vardı artık yaşama-dünyamızda. Evdışına açılışlarım genişledikçe de eşek-anlayışım basmakalıp niteleyişlerden sıyrılıp olumlu değişimler geçirmeye başladı, diyebilirim. Hani attan inip eşeğe binmek derler, hiç de öyle birşey olmadı bu değişimler. Büyük halamla bostana giderken, yükümüz az olduğu zamanlar eşeğe seve seve ben biniyordum. Gerçi bu, babamın gözünden kaçmıyordu, ne zaman beni eşek sırtında görse yan yan bakmasından belliydi. Sevincim tamdı ya, aldırmıyormuş gibi yapıyordum ben de. Zamanla, iyi at binemediğim açıkça anlaşılınca, düşkırıklığına uğrayan çevremin durumuna ne denli üzülürsem üzüleyim, eşek sırtındayken duyduğum sevinç birden arttı, diyebilirim. Ne de olsa, eşekle her an tetikte olmak gerekmiyordu. Ne o öyle atın ağaç tepesi yüksekliği. Belki yanılıyorum ama at bana hep üste-çıkış gibi gelmiştir. Böylesi şeylerse bana göre değil.
Gerçi dörtayaklılardan ilk gözağrımı hiç unutmadıysam da, nice dalgalı zaman akışı eşekle birlikte başka zenginlikler kattı yaşama-dünyama.
...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.