Eşekarısı - Toplu Öyküler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

İlk öykü kitabı Hop Eden Şey’den (1978) İncir Çekirdeği Yanığı’na (2010) bütün öykülerinde kendine özgü biçemiyle en sıradan görünen olayları bile sıradışı bir bakış açısı ve ustalıklı bir sinematografik anlatımla işleyen Şiir Erkök Yılmaz’ın yayımlanmış bütün öykü kitapları Eşekarısı’nda bir araya geliyor. İroniyi anlatım gücüyle birleştiren, dili şaşırtıcı bir gerçeklik duygusuyla bütünleştiren öyküleriyle Şiir Erkök Yılmaz sözcüklerden oluşturduğu sinema perdesinde yaşamı, her an, okurla buluşturabilecek bir yalınlık ve gerçekçilik içinde görüntülüyor.

(“Başımın Ağrısı” adlı öyküden)

Kaba etimde kocaman bir sivilce çıkmış. Sabah yatakta doğrulduğumda acısıyla yüzümü buruşturdum. Ufak bir yara derhal bir Salvelox, deyip ayağa fırladım. Doğru ecza dolabına koştum. Annem, “Başın mı ağrıyor?” diye sordu, peder beyin yanında ayıp bir söz söylememek için sustum. Yatak odama girdim. Anamla babamın konuşmaları çalındı kulağıma:
“Başı ağrıyor herhalde.”
“Üşütmüştür.”
“Gitti o SEVİNÇ denen kıza, kaptı şifayı.”
“Tam sınav arifesinde.”
Sınav arifelerinde çalışmaya erkenden oturulur. Ben de öyle yaptım. Çalışıyor muyum, çalışmıyor muyum diye denetleneceğimi bildiğimden kitabımı defterimi açıp masama oturdum. Oturdum ama oturmamla kalkmam bir oldu, altımdaki sivilce yaygarayı basmıştı. Kitabımı alarak ayakta, ufacık odamı adımlaya adımlaya okumaya başladım. Erkenden dersimi bitirir, SEVİNÇ’e giderim, diye karar verdim. Annem kapıda göründü:
“Çalışmıyor musun?”
“Görüyorsun işte, okuyorum.”
“Öyle ayakta okunur muymuş?”
Bir bakış baktım. Daha fazla soru soramadan çıktı. Ayakta okumayı sürdürdüm. Odadaki saat gözüme ilişti. Durmuştu. Birden saatin kaç olduğunu merak ettim ama odadan çıkıp sormak da işime gelmedi. Saat ayarı yapabilirim umuduyla radyoyu açtım. Radyodan dayanılmaz bir ses yükseldi:
Mama mia
Here I go again
Bye-bye!
How can I resist her!
Kitabı bağrıma basıp radyonun karşısında kıvırmaya başladım. Bugün SEVİNÇ’e giderim, dedim kendi kendime. Bir çay ziyafeti çektik mi kendimize.. Ooh.. Kekah.. Ayak seslerini duydum, toparlandım.
“Çalışıyor musun?”
Başımı kitaptan kaldırdım. Annem:
“İyi iyi.. Bu radyo çok bağırmıyor mu?”
Başımı kitaba eğip okumamı sürdürdüm.
“Ben de öğle yemeğinde ne yersin diye sormaya gelmiştim” dedi annem, “Ne pişirirsen pişir, zaten keyfim yok” dedim.
“Üşüttün tabii” dedi, “Gider misin o gripli kıza.” Çıktı odadan.
Radyoyu kıstım, okumaya çalıştım. SEVİNÇ gripli miydi? Gripli SEVİNÇ olur mu? Haydi canım sen de.. Kafam kızmıştı. Kitabı bıraktım. Radyoyu sonuna dek açtım. Barok müzik başlamıştı. Ben bu müziğin nesini sevmişim, deyip kapattım. Radyatöre sırtımı dayayıp yere bağdaş kurdum. Yogaya başlamalı, diye düşündüm. Aklıma televizyonda izlediğim çizgi filmdeki ayı Yogi geldi. Keyiflendim. SEVİNÇ’e gider, Yoga’dan Yogi’den konuşuruz, diye geçirdim içimden. Babam içeri girdi:
“Terramycin vereyim mi?”
“Nedenmiş o?”
“Annen başının ağrıdığını söyledi de.. Üşüyor musun, radyatöre dayanmışsın.”
“Yoo” dedim.
Masaya bir göz attı:
“Çalışıyorsun değil mi? Aman aman çalış, kızım. Yemekten sonra bir aspirin içersin” dedi; gitti.
Aspirinimi içer SEVİNÇ’ime giderim, deyip ayağa kalktım.
Annem içeri girdiğinde beni kitap elimde, ayakta, dolanır buldu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.