Doğrusu / "Milliyet"ten 100 Yazı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yazdıklarını bildik "gazete pazısı" kapsamının çok dışına taşıyan süreklilik özelliğini parlak bir sezgiyle pekiştiren Halman, yaşadığımız çağın baş döndüren değişim süreçlerine zengin birikimine dayanan bakışıyla tanıklık; insanlığın iki kutuplu gerçekliğinin gerilimine de bir sözle işaret ediyor: "Umutlarımız arttıkça umutsuzluğumuz artıyor." Ülkemizin bugüne sarkan sorunlarına dünyanın farklı kültürlerinin deneyimlerinin yansımalarıyla tuttuğu ışıklar, gelecekte dünyadaki devlet düzenlerindeki değişikliklere yönelik öngörüleri ve bunların şaşırtıcı bir biçimde doğrulanışıyla kazandığı tutarlılık, insanı her türlü durumda baş değer kabul eden yaklaşımı DOĞRUSU'nu zamanın ağırlığından sıyrılmış bir konuma taşıyor. Yaşama gazete yazısı biçimiyle katılıp tüm yapısal kalıpların ötesinde bir merceğe dönüşen Talât Halman'ın kitabı, diğer çağ tanıklarına ulaşmayı bekliyor...

ÖNSÖZ


"Hiçbir şey, dünkü gazete kadar eski olamaz" diye bir söz vardır. Bakarsınız, daha birkaç saat önce yutarcasına okuduğunuz bir gazete, "bir kilo balığa sarılıp gidiyor." Günlük haberlerin yirmi dört saat içinde göçüp gitmesi olağan... Gerek o haberlerde, gerek genel gelişmelerle ilişkili yorum yazılarında geçicilik oluyor elbette. Bu bakımdan, yıllar önce, hattâ otuz kırk yıl önce yayımlanmış köşe yazılarını bir araya getiren bir kitap çıkarmak, zamana meydan okumak gibidir. Doğrusu başlıklı bu kitabımdaki 100 yazı, 2 Şubat 1969 ile 1971 Temmuzu'nda Kültür Bakanı olarak göreve başladığım günler arasında Milliyet'teki "Doğrusu" adlı köşemde çıkan 300 kadar yazı ile 1982 Aralığı'ndan beri yine Milliyet'te yayımlanan 800'e yakın yazı arasından seçilmiştir. Bunların kimisi, bir palamuda sarılıp gidecek kadar geçerliydi. Kimisi, kültür ve sanat konularını ele alıyordu: Onlar ayrı bir kitapta bir araya gelecek. Elinizdeki cilt, genellikle siyasete, uluslararası ilişkilere, toplumsal ve iktisadî sorunlara ilişkin yazılardan oluşuyor. Bugün için geçerli olmayanları eleyip ömrü vefa eder gibi görünenlere yer verdim. Kimi yazılarda ufak tefek değişiklikler yapmam gerekli oldu: Birkaçında "Dün gelen haberlere göre..." gibi söyleyişler vardı, onları kesip attım. Birçoğunda "Geçtiğimiz yirmi yılda..." filan demişim. Değiştirdim onları. Eskimiş bazı sözcük ve terimlerin yerine yenilerini koyduğum da oldu. Üç beş tanesinde, bugünkü okuru ilgilendirmeyecek bir iki cümleyi ya da bölümü karalayıp çıkarttım. Bu zorunlu küçük değişiklikler bir yana, yazılar Milliyet'te yayımlandıkları gibidir. Türkiye ve yeryüzü, 1969'dan bu yana, akıllara durgunluk verici değişmeler geçirdi. Olumlu olumsuz binlerce olay izledik. Ülkemiz, bir yandan büyük ilerlemelere sahne oldu, bir yandan siyasal ve iktisadî bunalımlar içinde sarsıldı. Milliyet'te 2 Şubat 1969'da çıkan ilk yazıma En İyi Çağımız / En Kötü Çağımız diye başlık koymuşum. Onyıllar sonra, ülkemiz türlü dertlerle kıvranırken bile, "en iyi-en kötü" teşhisi yanlış değil. O yazıyı aşağıya aktarıyorum: EN İYİ ÇAĞIMIZ / EN KÖTÜ ÇAĞIMIZ Tarihimizin en iyi çağını yaşıyoruz. Körü körüne iyimserlik değil bu. Türkiye'yi güllük gülistanlık gibi görmek de değil. Elbette köylerde açlıktan başkentte atalete kadar nice tüyler ürpertici derdimiz var. Ama memleketimiz bütünüyle önceki çağlardan daha az kötü durumda. Siyasal bozguncular, şikâyeti meslek edinenler, nefret kusarak ceplerini dolduran yayıncılar, "Türkiye uçuruma yuvarlanmak üzere" diye yaygara kopartıyorlar. Karamsarlığa kapılmak hiç de zor değil, çünkü dev sorunlar çevremizi almıştır. Üstelik, eski dertleri unutmak, hiç değilse azımsamak, bütün insanlara vergidir. Kafa tembelliğinden kurtulup da geçmiş çağların sıkıntılarını bir bir hatırlayanlar şunu biliyor: Türkiye bugün siyasal tarihinin olgun, iktisadî veriminin yüksek, kültür ve sanat başarısının ileri olduğu dönemdedir. En iyi çağdayız, çünkü eskiden sineye çektiğimiz adaletsizlikleri bugün kökünden sarsıyoruz, boyun eğdiğimiz kaderi yenmek azmindeyiz, tevekkülü bırakıp hürriyet, haysiyet ve hareket zihniyetini benimsedik. Böyle bir devrim karşısında, köklü illetlerimiz ve yavaş ilerleyişimiz, bugünleri "en kötü çağımız" gibi gösteriyor. Gerçekten, Türkiye gibi tabiî, tarihî ve beşerî kaynaklara bol bol sahip olan bir ülkede yaygın dertlerin sürüncemede kaldığı şimdiki dönem, iktidarın aczi yüzünden en kötü çağ sayılabilir. Türkiye'ye tezatlar ülkesi diyenlere hak vermemek elde değil: Demokrasimiz son yıllarda en olgun, en istikrarlı dönemine girdi. / Bu düzeni içinden ve dışından yıkmaya uğraşan zümreler gemi azıya aldı. Önemli bir çoğunlukla seçilip halk iradesini gerçekten temsil eden bir iktidar var başımızda. / İktidar, halk için yararlı olacak icraat ve reformlar bakımından kem küm ediyor, bocalıyor, gecikiyor, hattâ halk iradesini hiçe sayıp birtakım çıkarcıların emellerine alet olmak yoluna gidiyor. Başbakan Demirel, zekâsı, eleştirilere karşı toleransı, teknik alandaki tecrübesi, devlet mekanizmasının işleyişi hakkındaki geniş bilgisiyle bir büyük icraat çığırı açacak güçte olan genç ve enerjik bir halk adamı. / Aynı Demirel, göz boyayıcı inşaatı halka parlak icraat diye göstermeye kalkışan, kendi partisi içindeki abuk sabuk çekişmelerle ve başka partilere karşı saçma sapan polemiklerle vaktini ve memleketin sabrını tüketen basit bir politikacı. Üniversitelerimiz ve aydın çevrelerimiz en yüksek düzeylerine eriştiler. / Memleketin en çetin sorunlarına çözüm yolu aramak bakımından, üniversitelerin içindeki ve dışındaki aydınlarımız ürkek davranıyor. Söz ve basın özgürlüğü hiçbir zaman şimdiki kadar geniş olmamıştı. / Bu özgürlüğün siyasal kampanyalarda ve basında böylesine kötüye kullanıldığı görülmemiştir. Yıllar yılı ezilmiş olan solcu akım, artık sosyal adalet bilincini ve köklü reform anlayışını yerleştirdi. Türkiye'ye er geç olgun ve verimli bir sosyalizm geleceği hakkında umutlar uyandırdı. / Aynı akım --sıhhatli sayılabilecek görüş ve metot farkları yüzünden değil de-- sırf önderleri arasındaki kişisel çatışmalar yüzünden sarsıntılar geçiriyor. Allaha ve İslamiyete inanan halkımız, tam bir inanç ve ibadet özgürlüğüne kavuşmuş durumda. / Fırsat düşkünü softalar, şeriat ve hilâfet isteyen birtakım ucubeler, dinin manevî ve ahlâkî yönden gelişip çağdaş toplumun özlemlerine cevap vermeye başlamasını önlemek için bir hurafe kapitalizmi kurmuşlar. Dış siyasetimiz, 1938'den beri, ilk defa bağımsız, dengeli ve haysiyetli olmak yolunda. / Hükümet hâlâ kendini emperyalist baskılardan kurtaramıyor. Muhalefet partilerimiz, kampanya ve parlamento tecrübeleri bakımından her zamankinden usta. / Muhalefet, iktidarın gücü karşısında --hiç değilse bazı konularda-- birleşik cephe kurması gerekirken kendi içinde bölünüyor, ufalanıyor. Bu, en iyi çağımız, çünkü öyle bir gelişme düzeyine eriştik ki toplumumuz bundan sonra memleketin yerinde saymasına razı olmayacak, güçlü atılımlar ve halkçı reformlar istemeye devam edecek. Bugün bir "İstekler Devrimi" içindeyiz. Ama, aynı zamanda, en kötü çağımızı yaşıyoruz, çünkü şimdiki yönetim, "İstekler Devrimi"nin gereklerini yerine getirmekten âciz, hattâ böyle bir hamleye girişmeye isteksiz görünüyor. Umutlarımız arttıkça umutsuzluğumuz artıyor.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.