Divan Edebiyatına Yeniden Bakış - Seçilmiş ve Gözden Geçirilmiş Makaleler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Nuran Tezcan’dan eski edebiyata yeni bakışlar

Nuran Tezcan’ın Divan edebiyatı üzerine seçilmiş ve gözden geçirilmiş makalelerinden oluşan bir kitap "Divan Edebiyatına Yeniden Bakış".

Aşk mesnevilerindeki kadın-erkek, aşk-iktidar süreçleri; şiirin ve şairin toplumsal-kültürel konumu; Lamiî Çelebi araştırmaları ve eserlerindeki kadın imajı; Halil İnalcık’ın “Şair ve Patron” ve “Has-bağçede ‘ayş u tarab” kitaplarında şair-sultan, edebiyat-siyaset ilişkileri; Türkçe edebiyatın tarihsel dönüşümlerinde toplumsal, kültürel ve siyasal dinamikler; Fuad Köprülü’nün edebiyat tarihçiliği gibi eski/yeni edebiyata ilişkin pek çok konu bu kitapta ele alınıyor, tartışılıyor.

Eski edebiyata çağdaş kuramların yöntemleriyle yaklaşmanın, toplumsal ve siyasal tarihin merceğinden bakmanın açacağı ufukları gösteren, edebiyatımızın köklerine meraklı okuru doyuran değerli bir kitap Divan Edebiyatına Yeniden Bakış.Nuran Tezcan önsözünde kitabın ana fikrini şöyle diyor: “On dokuzuncu yüzyılda Batılılaşma sürecinde Divan edebiyatına yöneltilen eleştirileri günümüzde tersine çevirerek rehabilite etmek yerine bu edebiyatın dayandığı toplumsal zihniyeti, estetiğin kalıbı içindeki insan gerçeğini somutlayarak görmeye çalışmak daha doğru olacaktır. Bu edebiyatı yok saymak yanlış olduğu kadar, kutsamak da bilimselliğe aykırıdır. Bunun yolu Divan edebiyatı incelemelerinin metin yayını odaklı olarak kalmayıp metnin toplumsal tarihin içindeki gerçeklerle sorgulanarak incelenmesinden geçer. Bu amaçla hem metin yayını odaklı hem de irdeleyici incelemelerden oluşan bu makale seçkisiyle Divan edebiyatını bir Osmanlı kültürel mirası olarak yeniden değerlendirmeye katkıda bulunmak istedim.”

Cumhuriyetle birlikte üniversitelerde Türk dili ve edebiyatı bölümlerinin ağırlıklı araştırma ve eğitim hedefi, kökeni henüz 19. yüzyılda saptanmış olan Türkçenin tarihsel gramerini araştırmak, Anadolu Türkçesinin söz varlığını ortaya koymak, yazma eserlerin çevriyazılı metin yayınlarını yapmaktı. Bu yayınlar, sadece Arap harfli metinlerin Latin harflerine çevrilmesi olmayıp aynı zamanda matbaa öncesi yazma çağının eserlerinin “yazmadan baskıya” aktarılması anlamına da geliyordu. 19. yüzyılda anadili bilincinin doğmasıyla, klasik Osmanlıcanın baskın kültürü altında unutulan Anadolu Türkçesinin araştırılması 13, 14 ve 15. yüzyıl eserlerinin de gün ışığına çıkarılmasını sağlıyordu. Bu yayınlar, bir yandan Türkçenin filolojik incelemelerine kaynaklık ederken öte yandan Osmanlı dönemi ve öncesinin eserlerini yeni kuşaklara aktarıyordu. Gerek bilimsel açıdan gerekse kültürel açıdan son derece önemli olan bu “metin yayın”ları günümüzde de Türk dili ve edebiyatı bölümlerinin birincil hedefi olarak sürmektedir. Ancak metin yayınları, bugünkü kuşağın Osmanlı-Türk edebiyatını anlaması için yeterli olmamaktadır. Çünkü bu metinleri anlamadaki kopukluk sanıldığı gibi yalnız yazı ve dil değişikliğinden kaynaklanmamaktadır. Bu edebiyatın arkasındaki toplumsal ve düşünsel yapıyı, onun dayandığı kökeni de tanımak gerekir. Kronolojik bir sistemle yazılan edebiyat tarihleri, bu yapıyı yansıtmaktan uzaktır. Günümüzdeki Osmanlı edebiyat tarihleri adeta toplumsal piramidin esas alındığı biyografik içerikli alfabetik tezkirelerin yerine kronolojiye dayalı tezkirelere dönüşmüştür. Oysa “en uzun yüzyıl” olan 19. yüzyılda toplumdan devlete insanlığın düşünsel yapısında yaşanan değişim ve dönüşümler edebiyatın, edebiyat anlayışının da değişimini kaçınılmaz kılmış, hatta kendi döneminde kamuoyu iletişiminin tek aracı olarak edebiyat, hem kendisi değişmiş, hem de değişime hizmet etmiştir. Dünyada olduğu gibi bizim tarihimizde ve edebiyatımızda da keskin bir dönemeç olan 19. yüzyılın getirdiği yeni toplumsal değerler ve dünya algısı dolayısıyla Osmanlı edebiyatından kopmanın sadece “alfabe” değişiminden kaynaklandığını sanmak, transkripsiyonlu metin yayınlarıyla bunun aşılacağını sanmak elbette gerçekçi değildir. Kuşkusuz Cumhuriyet üniversitelerinin harf devrimi karşısında bu metinlerin unutulup gitmesini önlemek, daha Osmanlı döneminde unutulup gidenleri gün ışığına çıkarmak için Arap harfli metinlerin çevriyazı yayınını öncelikli bir hedef olarak görmesi doğaldı, gerekliydi ve elbette gereklidir. Böyle olmakla birlikte 19. yüzyılın getirdiği düşünsel değişimleri göz ardı edip bu edebiyatı anlayamamakta kendisine neden arayan kuşaklar, ya Osmanlı edebiyatını dışlamış ya da bu edebiyattan harf ve dil devriminden ötürü kopulduğunu ileri sürmüştür. Böylece Divan edebiyatı ya dışlanmış ya da sadece hoşa giden beyitlerle sınırlanıp tabularla kutsanmıştır. Bu da Osmanlı edebiyatını nesnel ölçütlerle irdelemeye, eleştirel değerlendirmeler yapmaya olanak vermemektedir. Bu edebiyatı anlamak için ilk adım, elbette harf ve dil bağının kurulup metnin kendi çağının değerleriyle anlaşılmasıdır. Ancak yalnızca kendi döneminin değerleriyle sınırlı olarak anlamak ve değerlendirmek, bir anlamda, o değerleri irdelemeksizin yeniden üretmek demektir; 19. yüzyıldaki aydınlanmanın getirdiği toplumsal değerlerin değişim gerçeğini yok saymak demektir. 19. yüzyılda tekniğin yanı sıra, toplumsal hiyerarşinin “halk” lehine değişmesi, kul anlayışının yerini “birey”in alması, şairle yazarın ayrılması, şairle yazarın geleneğe dayanan edebiyattan özgün yaratıcılığa yönelmesi, patrondan kendisi için adalet isteyen şairin mahmiden bağımsız sanatçıya dönüşmesi, teşbih gerçekçiliğinden pozitivist gerçekçiliğe yönelmesi, “kadın”ın toplumsal hayata girmesi, ataerkil değerlerin tartışmaya açılması gibi “modernist değişim”ler, göz önünde bulundurulmadan bu edebiyatı gerçek boyutlarıyla anlayamayız. Bunun içindir ki bu edebiyatı kendi döneminin değerleriyle tanırken modernist değişimlerin insanlığa kattığı değerler açısından da nelerin değiştiğini, değişmesi gerektiğini somutlayan irdelemelerle incelenmesi kaçınılmazdır; üstelik bu bilimselliğin de vazgeçilmez bir ölçütüdür. Divan edebiyatını gerçek boyutlarıyla anlamamız ancak böyle mümkün olur. Modernizmin getirdiği düşünsel değişimlerin ise “kendiliğinden” olmayıp kalıplaşan değer yargıları ve tartışmasız ön kabullerle benimsenen gelenekler karşısında insanın bilinçlenmesi ile olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda Osmanlı-Türk edebiyatının kökenini, ortaya çıkış koşullarını, hangi tarihsel ve toplumsal değerler içinde üretildiğini, gelenek denen kalıpların, önyargıların içinde nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadığını, yalnızca hoşa giden gazel ve kasidelerden ibaret olmayıp içerdiği geniş metin yelpazesiyle görmek; “metin”i tarihsel ve toplumsal arka plan sentezine oturtarak irdelemek kaçınılmazdır. 19. yüzyılda Batılılaşma sürecinde Divan edebiyatına yöneltilen eleştirileri günümüzde tersine çevirerek rehabilite etmek yerine bu edebiyatın dayandığı toplumsal zihniyeti, estetiğin kalıbı içindeki insan gerçeğini somutlayarak görmeye çalışmak daha doğru olacaktır. Bu edebiyatı yok saymak yanlış olduğu kadar, kutsamak da bilimselliğe aykırıdır. Bunun yolu Divan edebiyatı incelemelerinin metin yayını odaklı olarak kalmayıp metnin toplumsal tarihin içindeki gerçeklerle sorgulanarak incelenmesinden geçer. Bu amaçla hem metin yayını odaklı hem de irdeleyici incelemelerden oluşan bu makale seçkisiyle Divan edebiyatını bir Osmanlı kültürel mirası olarak yeniden değerlendirmeye katkıda bulunmak istedim.

Bilkent Üniversitesi’nde Profesör Talât S. Halman başkanlığında kurulan Türk Edebiyatı Bölümü’nün, Türk edebiyatını “yeni bakış açılarıyla” inceleme hedefinin getirdiği açılım çerçevesinde yaptığım derslerin bu yazıların ortaya çıkmasında çok önemli bir yeri olmuştur. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü bu dönemde, gerek bölüm öğretim üyelerinin gerekse öğrencilerinin özgür düşünme ve tartışma ortamında ortaya koyduğu çalışmalarıyla, yalnız Türkiye’de öncü bir bilimsel ekol oluşturmakla kalmamış, uluslararası platformda da ilgi odağı olan bir Türk Edebiyatı Bölümü olmuştur. Ancak Talât S. Halman’ın vefatının ardından, üniversite yönetimi bölümün bilimsel yapısını Türkçe Kompozisyon dersleriyle birleştirmiştir. Bu nedenle Osmanlı-Türk edebiyatını tarihsel ve toplumsal arka planıyla ele alan, klasik edebiyat metinlerinin sorgulayıcı bakış açılarıyla işlendiği derslerimin boşluğunu duyan “değerbilir” öğrencilerim Divan edebiyatı üzerine yazılarımı yayımlamam konusunda beni motive ettiler.

Düzelti okumaları için başta Barış Ekiz, Ercan Akyol, Aysu Akcan, Aslı Yerlikaya, Melike Temizyürek, Adem Gergöy, Merve Gülcü, Rubabe Taghizadehzonuz, Nihan Simge Soyöz, İsmail Can Çevik, Sevcan Tiftik, Cevat Sucu, Ebru Onay, Nurulhude Baykal’a ve derslerimde her zaman bilimsel düşünme heyecanı kazandıklarını “şükran”la dile getiren tüm öğrencilerime candan teşekkür ediyorum. Bana dizin yapmayı öğreten bilgisayar uzmanı Müge Akbulut’a yardımları için ayrıca teşekkür ediyorum. Bu bağlamda Türk dil, edebiyat ve kültürünü başlangıcından günümüze değin, bilimsel nesnellikten ödün vermeksizin inceleyen, tarih boyunca var olan Türkçeyi kafasında ve yüreğinde taşıyan Türkolog Profesör Semih Tezcan’a teşekkür ediyorum. Onunla yaşamak salt bir bilim heyecanıdır.
Yazılarımın Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ta çıkmasında beni destekleyen danışman-editör Sayın M. Sabri Koz’a, yazılarımı dikkatle okuyan, gözden kaçan yanlışları sabırla düzelten editör Sayın Murat Yalçın’a, çağdaş Türkiye için büyük bir bilim ve kültür hizmeti veren Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın Yayın Kurulu üyelerine ve Yayın Koordinatörü Sayın Aslıhan Dinç’e çok teşekkür ediyorum.

Ankara 2016
Nuran Tezcan

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.