- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Denemeli - Denemesiz
-
Kategori:
Cogito -
Yazar:
Nermi Uygur -
ISBN:
978-975-08-0192-X -
Sayfa Sayısı:
234 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Aralık 1999 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
3. Baskı / Nisan 2018
Kitap Akrabalıkları
Nermi Uygur’un kültür dünyasına armağan ettiği yeni bir ilk...
Denemeli Denemesiz özgün ve derinliğine bakışla yazılmış kapsamlı bir “deneme üzerine deneme”dir. Kitap: ülke, toplum, tarih yönünden epeyce örtük kalmış bilgiler kadar Nermi Uygur’un deneme tutumuna özgü önemli bazı özbilinç ipuçlarını da içeriyor. Özellikle “Zeytinsi Deneme” anabaşlıklı yazı, Uygur’un kendi deyimiyle, bir çiçek dürbünü konumundaki deneme sanatına hem nesnel hem öznel duyarlıkta aydınlıklar getiriyor.?
Birkaç Saptama
Kavramaya çalıştığım şey: bana yazı yazdıran gereksinimin tektek bazı görünümleri değil, kuşatıcı tıkızlığıyla nasıl birşey olduğudur. Ozaman da yapabildiğim, topu topu birkaç saptamada bulunmak bile olsa güzel şey benim için, yeter ki doğru şeyler derleyebileyim.
İlk saptamam şu: Yazı yazmamı yazgım diye biliyorum. Şöyle ki, bana hep eşlik eder yazı. İşte bundan, yazma’nın: dışardan bir odağın bana verdiği, daha doğrusu buyurduğu bir “iş” olmadığı inancındayım. Gerçi, yeri geliyor, kişiler, kurumlar, olaylar yazma isteğimi kımıldatıyor, hattâ yöneltir gibi oluyor. Ancak bu, yazma edimimi özde dışa bağımlı diye algılamamı gerektirmez. Sözgelimi para gibi, övülme gibi türlü çekicilikleri, çoğun, bir tuzak diye atlayıp geçmişimdir. Çünkü beni yazmaya götüren en önemli şeylerin: birdeyime, olay–kişi–toplum baskılarının, böylesi birtakım avlayıcı-caydırıcı baskıların üstesinden gelen bir biçimde, içimde olup bittiği kanısındayım. Birdeyime, başlangıcı içimde sürekli bir çizimdir yazarlık.
Böylece, önemli bir saptama yapabilecek durumdayım şimdi: Dipten gelen bir itiliş bendeki bu yazma uğraşı. Rasgele bir tutku değil, tutkuların tutkusu; beni içimden avucunda tutan dip bir güç, bir esiş, bir fışkırış. Sığ bakışı aldatabilecek duraklamalara karşın hızı arttıkça artan; kendisini yıldıracak hiçbirşey olmadığı düşüncesi de salan; engel tanımaz bir yükselişi olduğunu açık-seçik gördüğüm (değim tuhaf kaçsa da söyleyeyim) bir “dipler kabartısı” yazı yazma. Öylesine özdeşim ki, bu dipten gelen yazma edimiyle, yazmadığım zamanlarda artımlı artımlı sıcak bir yazma isteği yakar içimi. Hem üzüntülü hem sevinçliyim böylesi zamanlarda. Yazan için yazmamak, başlıbaşına bir tedirginlik; tadanın bildiği anlatılmaz heycanlı bir üzüntü. Sevinçse, yazmadığım zamanlarda bile, o dipten dipten çağlayana kapılıp gitmekte olduğumu görmek; tüm varımı-yoğumu benzersiz bir coşku ve dinginlikle gönendirir ozamanlar. Bunun en güzel göstergesi, belki de, duruma bir an için olumsuz yönden bakmak olacak: öyle ya, yazamayacağım bir anı tasarlayınca, yazmanın benim için artık bittiğini bir an olsun tasarlayınca, yazmanın benim için artık bittiğini bir an olsun tasarlayınca ödüm kopuyor, — hem de nasıl.
Kavramaya çalıştığım şey: bana yazı yazdıran gereksinimin tektek bazı görünümleri değil, kuşatıcı tıkızlığıyla nasıl birşey olduğudur. Ozaman da yapabildiğim, topu topu birkaç saptamada bulunmak bile olsa güzel şey benim için, yeter ki doğru şeyler derleyebileyim.
İlk saptamam şu: Yazı yazmamı yazgım diye biliyorum. Şöyle ki, bana hep eşlik eder yazı. İşte bundan, yazma’nın: dışardan bir odağın bana verdiği, daha doğrusu buyurduğu bir “iş” olmadığı inancındayım. Gerçi, yeri geliyor, kişiler, kurumlar, olaylar yazma isteğimi kımıldatıyor, hattâ yöneltir gibi oluyor. Ancak bu, yazma edimimi özde dışa bağımlı diye algılamamı gerektirmez. Sözgelimi para gibi, övülme gibi türlü çekicilikleri, çoğun, bir tuzak diye atlayıp geçmişimdir. Çünkü beni yazmaya götüren en önemli şeylerin: birdeyime, olay–kişi–toplum baskılarının, böylesi birtakım avlayıcı-caydırıcı baskıların üstesinden gelen bir biçimde, içimde olup bittiği kanısındayım. Birdeyime, başlangıcı içimde sürekli bir çizimdir yazarlık.
Böylece, önemli bir saptama yapabilecek durumdayım şimdi: Dipten gelen bir itiliş bendeki bu yazma uğraşı. Rasgele bir tutku değil, tutkuların tutkusu; beni içimden avucunda tutan dip bir güç, bir esiş, bir fışkırış. Sığ bakışı aldatabilecek duraklamalara karşın hızı arttıkça artan; kendisini yıldıracak hiçbirşey olmadığı düşüncesi de salan; engel tanımaz bir yükselişi olduğunu açık-seçik gördüğüm (değim tuhaf kaçsa da söyleyeyim) bir “dipler kabartısı” yazı yazma. Öylesine özdeşim ki, bu dipten gelen yazma edimiyle, yazmadığım zamanlarda artımlı artımlı sıcak bir yazma isteği yakar içimi. Hem üzüntülü hem sevinçliyim böylesi zamanlarda. Yazan için yazmamak, başlıbaşına bir tedirginlik; tadanın bildiği anlatılmaz heycanlı bir üzüntü. Sevinçse, yazmadığım zamanlarda bile, o dipten dipten çağlayana kapılıp gitmekte olduğumu görmek; tüm varımı-yoğumu benzersiz bir coşku ve dinginlikle gönendirir ozamanlar. Bunun en güzel göstergesi, belki de, duruma bir an için olumsuz yönden bakmak olacak: öyle ya, yazamayacağım bir anı tasarlayınca, yazmanın benim için artık bittiğini bir an olsun tasarlayınca, yazmanın benim için artık bittiğini bir an olsun tasarlayınca ödüm kopuyor, — hem de nasıl.