Bütün Eserleri / Ercümend Behzad Lâv

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Türk şiirinin, hep kendi açtığı yolda tek başına yürümüş, kimselere benzememiş şairi Ercümend Behzad Lav’ın bütün şiirleri ve oyunları ilk kez bir araya getiriliyor. Doğan Hızlan’ın, Ercümend Behzad Lav’ın Türk şiiri içindeki yerini ve etkilendiği yabancı akımlar ışığında şair kimliğini ele aldığı sunuş yazısıyla birlikte...

Sunuş

Doğan Hızlan


Ercümend Behzad Lav’ın Bütün Eserleri’ne yazdığım bu sunuş, iki ana bölümden oluşuyor. Birincisi, Lav’ın Türk şiiri içindeki yeri, ikincisi de etkilendiği yabancı akımların ışığında irdelenişi.
Yabancı edebiyat akımlarını nasıl algılamıştı, etkilenme oranı neydi? Türk dilinde ve şiirinde bu akımların etkisinde özgün bir şiir yaratabilmiş miydi?
Ercümend Behzad Lav’ın Bütün Eserleri’ni yayına hazırlarken, kitapları üzerine yazılanları taradım, etkilendiği akımları onun değil de, Türk yazarlarının nasıl değerlendirdiklerini, yorumladıklarını saptamaya çalıştım.
Türk yazarları, incelemecileri, edebiyat tarihçileri ve eleştirmenleri, onu, Türk şiiri ve serbest nazım hareketi içinde nasıl konumlandırmışlardı?
Kitaba yazdığım bu sunuşun bir bölümü, bu bakış açısını taşıyor.

Araya Sıkışan Şair: Ercümend Behzad Lav

Ercümend Behzad Lav’ın ilk şiir kitabı yayımlandığında, Türkiye’de biçim, içerik ve şiirin işlevi üzerine değişik görüşler tartışılıyordu.
Lav, bu tartışmaların arasında sıkışıp kaldı. Oysa, onun da özgün bir sesi vardı, o da diğerleri gibi sınır dışındaki edebiyat tadlarından, akımlarından yararlanmıştı. Ne var ki, Türkiye’de, altı çizili bir akımın, bir topluluğun içinde yer almamıştı. Üstelik o, Almanya’da modern edebiyat/sanat akımlarını öğrenmişti. Kaynakların oluştuğu toplumda yaşıyordu.
Şairlerin, biçimle birlikte içerik için çaba harcadıkları bir zamanda Lav’ın biçime ağırlık veren şiir işçiliği, onu, dönemindekilerin dışına sürükledi. O, nasıl yazacağını düşünürken, başkaları neyi yazacaklarını tartışıyordu.
Herkes, Türk edebiyat tarihinin içindeki gelişmeyi izlerken ya da onun eksiklerini tamamlama uğraşındayken, karşıt tavrı Türk edebiyatı içinde düşünürken, o, doğrudan Avrupa’nın edebiyat/sanat akımlarını ithal etti. Türk edebiyatına getirdiği değişik soluk, bu yüzden görmezlikten gelindi.
Batı taklitçiliği ve şekilcilikle suçlanması, haksızlıktı, çünkü onu karşılaştırdığımız adlar da, poetikalarını Batının malzemesiyle oluşturmuşlardı.
Ercümend Behzad Lav’ın onlardan farkı, uyarlama yerine doğrudanlığı seçmesiydi.
Nâzım Hikmet, Garip, 1940 Gerçekçi Toplumcu Kuşağı ve 1940’ın diğer kesiminin şairleri arasına sıkıştı.
Lav’ın biçim konusundaki saplantısı, o dönemde değil ama sonradan İkinci Yeni hareketince benimsendi. İkinci Yeni, Lav’ın yabancı akımları özümserken yarattığı dil ve biçimseverlikten çok yararlandı.
Ercümend Behzad Lav’ın Türk şiirinden etkilenme/yararlanma oranı tartışmalı. Poetikası ele alındığında, Türk şiirinden çok az etkilendiği söylenebilir. Çünkü o kendinden önceki şiire gösterdiği tepkinin şiirsel kaynaklarını Batıda buldu.
Şiirinin değişmeyen özelliği ironiydi. İroniyi sürdürdü ama buna ileriki kitaplarında toplumculuğu da kattı. Kendi şiirini kendi sezgileriyle geliştirdi. Şiirimizdeki daha sonra ortaya çıkan akımlar da onun şiirine giremedi.
İronisinin niteliği ve akımlar bağlamında değerlendirmesini yazının ikinci bölümünde yapacağım.
Şiiri, geniş kapsamlı bir uygarlık eleştirisidir. Mesaja fazlasıyla önem verdiğinden, şiiri zaman zaman düzyazının duvarına çarpmıştır.
Lav’ın şiirinin bu akımlar ve kişiler ortasındaki durumunu Memet Fuat şöyle yorumluyor:

1921-1925 yılları arasında Berlin’de tiyatro öğrenimi gören Ercümend Behzad Lav, Batı dünyasındaki yeni şiir akımlarıyla ilgilenmiş, yurda döndükten sonra, Gerçeküstücülük, Gerçekçilik, Dadacılık gibi akımların etkisinde şiirler yayımlamaya başlamıştı. Eski şiire karşı çıkışta serbest nazmı seçmiş olmasının ötesinde, Nâzım Hikmet’le ortak bir yanı yoktu, ondan etkilenmiş de değildi. Serbest nazmı batıda görüp özenmiş, yıkıcı yönüne yakınlık duymuş, toplumsal bir eylem için kullanmayı düşünmemişti. Sonradan, 1950’lerde ortaya çıkan toplumsalcı eğilimlere de o günlerde açık değildi. Gene serbest nazım anlayışı içinde, ama daha çok biçimsel kaygılarla, seçkin aydınlara dönük bir şiir yazıyordu. İlk kitabı S.O.S. 1931’de, ikincisi Kaos 1934’te yayımlanmış, fazla bir ilgi görmemişti.
........
Ercümend Behzad ile Mümtaz Zeki Taşkın, Batı’daki şiir akımını izlemişler, onlardan etkilenerek yazmışlardır.
........
Kesinlikle anlaşılıyor ki, Ercümend Behzad ile Mümtaz Zeki Taşkın’ın deneyleri Garip’çilerin pek ilgisini çekmemiştir.

Memet Fuat’ın iki saptamasına katılıyorum. Şiiri toplumsal bir eylem içinde düşünmemişti, buna toplumcu deyimini kullanmak daha doğru olur. Lav, toplumun yerleşik değerlerine, kişilerine başkaldırıyordu.
Garip’çilerle de ilgisi olamazdı, çünkü o, Garip’çiler gibi sıçrama noktasının ağırlığını Türk şiirine vermemişti.
Ahmet Oktay’ın Ercümend Behzad Lav’a yaklaşımı, belki de daha başlıkta özetlenmektedir: “Yüzeysel Modernist”.
Gerçekten de, şekilperestliği bu yargıyı doğurmaktadır.
Ahmet Oktay, onun, “yeni yazınsal akımları gereğince anlayamadığı için Nâzım Hikmet şiirine alternatif olma şansını elinden kaçırdığı”nı yazmıştır.
İlk şiirinde “gereğince anlayamadığı” iddiasını, bence, daha çok biçimciliğine kapıldığı için, diyerek yumuşatmak gerekir. Çünkü o, akımların gelişimini sadece şekil oyunlarını beğendiği için izlememiştir. İçlerindeki felsefeyi de benimsemiştir. Şiirini bir dünya görüşüne oturtamadı, ya da içeriği boş bir şiirdi, gibi acımasız bir yargıyla yaptıklarını küçümseyemeyiz.
Ahmet Oktay onun Garip’le ilişkisizliğini de belirtir:

... Lav, yeniyi temsil ettiğini anlayamamış ve şiiri, ister istemez Nâzım Hikmet’in ve şiirden 1940’tan itibaren 22 yıl koptuğu için de Garipçiler’in karşısında hakkı olan yenilgiye uğramıştır.

Ahmet Oktay, görsel özelliklerde ve tipografiyi kullanışta Nâzım ile Lav arasında biçimsel bir benzerlik bulmaktadır.
Lav’ı, Nâzım Hikmet ve Garip’çileri örnek alarak, hep onlarla karşılaştırıp gölgelerinde değerlendirirsek, Türk şiirindeki yerini saptamada çok yüzeysel ve yetersiz yargılarla yetinmek zorunda kalırız.
Nâzım Hikmet’in de, Garip’çilerin de Batıdaki kaynakları Ercümend Behzad Lav’dan farklı değildir. Uygulamadaki başarıları onları öne çıkarmıştır. Bu bakımdan verdiğimiz öncelik ve sonralık payelerinin dağıtımında daha dikkatli olmalıyız.
Sessel özelliklerde Lav iddialıdır. Biçimsel plandaki başarısı da buradan gelir.
Lav’ı edebiyat tarihi içindeki gerçek yerine yerleştirmek için, serbest nazımdaki yenilikçi tavrını, öncülüğünü kabul etmeliyiz. Lav’ın edebiyat tarihindeki yeri bir yana, bugün okunurluğu söz konusu olsa, Üç Anadolu ve Mau Mau üst sıralarda yer alır.
1930’lardan bugüne Türk şiirinin çizgisi izlendiğinde, Lav’ın biçim ve içerikteki radikal yenilikçiliği özellikle anılmalıdır. Söz gelimi din kurumunu eleştirmede, gerçekçi kuşak şairlerinin önüne geçmiştir.
Atilla Özkırımlı’nın Ercümend Behzad Lav üzerine yazdıkları da, Memet Fuat ve Ahmet Oktay’ınkiler gibi Nâzım Hikmet merceğinden yapılmıştır:

Belli bir ideolojiye dayanmadığı için Nâzım Hikmet’in şiiriyle çakışmaz.
Kimi şiirlerindeki toplumsal öz, toplumcu dünya görüşünden değil, başkaldırısından, yerleşik değerleri hiçlemesinden kaynaklanır. Bu nedenle Nâzım Hikmet şiirinin yanında serbest şiiri geliştirir, yeni olanaklara açar.
Ercümend Behzad Lav’ı incelerken yapılan bir haksızlık, onu hep gündeşi Nâzım Hikmet’e endekslemektir.
Lav’ın anılması gereken başka özelliği de, Osmanlıya, geçmişe karşı aldığı eleştirel tavırdır. Gelenekten, Karagöz Söylemi dışında yararlanmamıştır. Osmanlının bütün kavramlarıyla alay eder.
Dünya görüşünü bir öğretiye bağlamak gerekirse, en yakını nihilizmdir. Memet Fuat’ın dediği gibi yıkıcıdır, yıktıklarının yerine ille de bir başka değeri koymak için çırpınmaz. Türk şiirindeki biricik (unique)liği bu özelliğidir.
Şiirin yıkıcı olduğu doğru ama eksik bir yargıdır. Cumhuriyet ideolojisine angaje olduğu eserleri, onun, olumlu, yapıcı yanını ortaya çıkarır.
İlk kitaplarının felsefesini nihilizmle açıklamak mümkün olsa da, son iki kitabı Üç Anadolu ve Mau Mau’nun dünya görüşünü ve tema’sını yıkıcılık şemsiyesinin altına koymak anlamsızdır.
Şiirini, yaşadığı dönemin ve şiir ortamının özellikleriyle değerlendirmek yetersizdir.
İmge yapısını, Gerçeküstücülük, Fütürizm ve Dadaizm karışımıyla açıklamak mümkündür. Metalsi şiiri yazan ilk Türk şairidir. Hatta bazan şiirselliği yok edecek derecede. Bu özelliğinden dolayı kurgusu ve imge düzeniyle günümüz şiiri için modern bir kaynaktır.
Yazımızdaki kaynakların çoğu 1980 sonrasının tarihini taşımaktadır. Onun için de Ercümend Behzad Lav, edebiyat tarihindeki yerinden çok, bugüne kalan yanıyla değerlendirilmiştir.
Döneminin antolojilerine uzanırsak, şiir yazmaya başladığı anda nasıl karşılandığını, hakkında neler yazıldığını öğrenebiliriz.
Hüseyin Karakan, antolojisinde, herkesin mutlaka yazısına aldığı Lav’ın yıkıcılık özelliğini öne çıkarıyor:

Eski şiirimizin ilk önemli yıkıcılarındandır. Serbest nazmın iki önemli kurucusundan biridir. Düşüncenin şiirini yapmakla işe başladı. Bu gitgide sosyal izlenimlere vardı. Bir ara Sürrealizme kaydı. Açıl Kilidim Açıl’da bu vadide en güzel örneklerin ilk ortaya sürücüsü oldu. Sonra, aklın yürüttüğü, toplum için şiire döndü. Şiiri, böylece çok defa bir savaş unsuru olmuştur.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.