Bozkır Rüzgarı: Siyah Kalem

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Tarih kaynaklarında yaşamı ve kimliğinden söz edilmeyen, kimi resimlere "Üstad Mehmed Siyah Kalem" yazıldığı için sanat tarihinde benimsenen bu takma adla anılan Siyah Kalem üstüne Mazhar Ş. İpşiroğlu'nun yazdığı Bozkır Rüzgârı: Siyah Kalem yayımlandı. Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde 11 Eylül'de açılacak "Ben Mehmed Siyah Kalem: İnsanlar ve Cinlerin Ustası" sergisinde de Siyah Kalem izleyiciyle buluşmuş olacak.

Siyah Kalem’in sanatına gösterilen ilgi yenidir. Siyah Kalem, ilk kez, yaklaşık bundan otuz yıl önce sanat araştırmasının dikkatini üstüne çekti ve çeşitli sanat çevrelerinde tartışma konusu olmaya başladı. Tanıdığımız, bildiğimiz sanat dünyalarından hiçbirine girmeyen bu değişik sanat ürünleri, bir süre Uzakdoğu-Budist ve İran-İslam sanatlarının etkileriyle açıklanmaya çalışıldı. Oysa, Siyah Kalem’in sanatı gibi özgün bir sanat, salt dış etkenlerle açıklanamaz. Çünkü bu yöntemle konunun özgünlüğü daha işe başlamadan yadsınmış olur. Nitekim bu yolda sürdürülen araştırmalar, Siyah Kalem sanatının tarihlenmesi ve doğuş yerinin saptanması açısından önemli bazı ipuçları vermiş olsalar bile, bu sanatın anlaşılmasına yardımcı olamamışlardır. Bugün aradan otuz yıl geçtiği halde Siyah Kalem’in sanatı hâlâ çözümlenememiş bir bilmece olarak kalmaktadır. Ne var ki, bu bilmecenin çözümlenmesi için bugün koşullar çok daha elverişli. 1977’de ADEVA (Akademische Druck-und Verlagsanstalt, Graz) benim hazırlamış olduğum bir Siyah Kalem Monografisi yayımladı. Monografide, İstanbul Topkapı Müzesi Kitaplığı’ndaki Siyah Kalem resimlerinin tümü, Freer Gallery’de (Washington) bulunan tek bir resim ve Saray Albümleri’nden seçtiğim, Siyah Kalem Okulu’ndan ve çevresinden ilginç örnekler yer alıyor. Böylece Siyah Kalem’in bütün resimleri –o sırada erişme olanağı bulunamayan özel koleksiyonlardaki birkaç yaprak dışında– tıpkıbasım olarak araştırmaya açılmış oldu. Bu adımın atılması tarihçiyi birçok sorunlarla karşılaştırdı: Bu sanatın özü, işlevi, sosyal ortamı, dünya görüşü, biçim-dili, sanat tarihindeki yeri vb... Monografi çerçevesi içinde yeterince üzerinde duramadığım bu sorunları başka bir çalışmaya bırakmıştım. 1984’te bu sorunlar üzerinde duran ve daha geniş bir okuyucu çevresine seslenen yeni bir çalışmam yine aynı yayınevi tarafından yayımlandı. Siyah Kalem çalışmalarım 1950’lerin başlarına uzanıyor. 1953’te İstanbul Üniversitesi, İstanbul’un alınışının 500. yıldönümünü, Fatih Sultan Mehmed dönemini tanıtan birkaç sergiyle kutlamıştı. Hazırlıklar sırasında, Sabahattin Eyuboğlu ile birlikte Topkapı Müzesi Kitaplığı’nda çalışıyor, öteden beri ne olduğu pek bilinmeden “Fatih Albümleri” diye adlandırılan murakkalardan seçeceğimiz parçalarla bu sergilere katılmayı istiyorduk. Albümleri karıştırırken Siyah Kalem’in resimleriyle karşılaştık. Bir daha unutamayacağımız mutlu bir rastlantıydı bu. Sergilere albümlerdeki resimlerden aldığımız bazı fotoğraflarla katıldık. 1954’te de albümlerin içeriğini tanıtmak amacıyla, Türkçe ve Fransızca olarak Fatih Albümüne Bir Bakış’ı yayımladık. Kitabın ağırlığı Siyah Kalem üzerinde toplanıyordu. Yapıtlara yaklaşımımızda izleyeceğimiz yöntemi daha bulmamıştık. Ama yazdığımız kitap bir ilk tanıtma yazısı da değildi, resimlerin sadece betimlenmesiyle yetinmiyor, yer yer tanımadığımız yeni bir üslupla, sanat tarihi dünyasına kapalı kalmış büyük bir biçimlendirme istenciyle karşılaştığımızı belirten cesur tezler de ileri sürüyordu. Bunlardan biri, Siyah Kalem’lerin bozkır sanatını o zamana kadar bilmediğimiz bir yanıyla bize tanıttığı, bu resimlerin göçebelerde de resim sanatı türünün varlığını kanıtlayan en eski örnekler olduğu düşüncesiydi. Gerçi bu tez o zaman bir varsayımdan öteye gitmiyordu. Fakat sonraki çalışmalara yön verdi ve uzun bir irdeleme yolculuğundan sonra, bugün Siyah Kalem’lerin sanat tarihinde aldığı yeri olgulara dayanarak saptayan kanıtlanmış bir sav oldu. Bu kitapta, Siyah Kalem’in yapıtlarına sanat tarihinin alışılagelen yöntemlerinden ayrılarak yaklaşmak zorunlu oldu. Şimdiye kadarki çalışmalarımızda bunlara doğacı sanatın ürünleri gözüyle bakıldı, doğacı sanat geleneği içinde ortaya çıkabilecek bir dışavurumculuk (ifadecilik), Siyah Kalem sanatının en karakteristik yanı olarak görüldü. Bu görüşten bugün uzaklaşmış bulunuyoruz. Siyah Kalem, doğacı sanatı hiç tanımamıştı, onun sanatı animist bir dünya görüşünden kaynaklanıyordu. Animizm inancına göre her şeyin bir ruhu vardır ve her şey gizemli güçlerin yönetimi altındadır. Bu güçlerden arınmış nesnel dünya anlayışı, Yeniçağ’da bilimsel düşüncenin yerleşmesiyle ortaya çıkar. Siyah Kalem’in dünyasıysa bir büyü dünyasıdır ve bilimsel düşünceden önceki aşamada, mitler çağına özgü düşüncenin yarattığı bir dünyadır. Siyah Kalem, insanlarla ruhlar arasında aracı olmayı üstlenir, o yalnız sanatçı değil, büyücüdür de. Bilim-öncesi-düşünce deyimi bu kitapta bir anahtar kavram oldu. Bu kavramdan hareket ederek, Siyah Kalem sanatını soyut bir müze objesi olarak değil de, sosyal ortam ve bağlantıları içinde görmeye çalıştım ve bu sanatın işlev ve amacını daha belirgin biçimde kavrama olanağını buldum. Bu çalışmamın sanat tarihçilerimizi, daha bitmemiş gördüğüm Siyah Kalem araştırmalarını sürdürmeye ve yeni yorumlar getirmeye özendirmesini dilerim. Bu kitap, Siyah Kalem’in sanatını Türk okuruna tanıtmayı amaçlıyor. Bu nedenle geniş okuyucu çevresine seslenen son kitabımın (Wind der Steppe) metninde ve resimlerinde ufak tefek değişiklikler yapmak gereğini duydum. Orada, birinci elden Siyah Kalem resimlerinden seçilen 27 resim yer alıyordu. Burada Siyah Kalem resimlerinin tümünü veriyoruz. Siyah Kalem’in çevresinden sadece üç resim giriyor. Kitaba verilen “Bozkır Rüzgârı” adı, E. Haenisch’in Mogolların Gizli Tarihi’nin Almanca çevirisine yazdığı önsözden alıntıdır. Bozkır Rüzgârı’nın ülkemizde yeni başlayan sanat tarihi yayıncılığına yeni bir hız katmasını diliyorum. Kitabın bu şekliyle okuyucu önüne çıkabilmesi büyük bir emeği gerektiriyordu. Bunu göze alan değerli arkadaşım Ferit Edgü’ye teşekkür ederim. İstanbul, Şubat 1985 Siyah Kalem Araştırması Sanatçının Yaşamı ve Yapıtları Üstad Mehmed Siyah Kalem’in yaşamı ve kimliği bilinmiyor. Tarih kaynaklarından hiçbiri ondan söz etmiyor. Gerçek adı bile belli değil. Kimi resimlerin üstüne “Kârı Üstad Mehmed Siyah Kalem” (Üstad Mehmed Siyah Kalem’in işi) yazılmış. Doğu’da sanatçının kendisini “üstad” diye tanımlaması olağan değildir. Ayrıca bu adın, sanatçının kendi eliyle, resimlerin belli bir köşesine attığı bir imzadan çok, gelişigüzel şuraya buraya, hatta kimi zaman resimlerine ters düşecek biçimde çiziktirilmiş olması, bu yazının, resimlerin kaydı yapılırken sonradan eklenmiş olduğunu düşündürüyor. Nitekim ismin başındaki “kâr” sözcüğü de bunu kanıtlıyor. Bilindiği gibi siyah kalem ya da kara kalem deyimi, renk kullanılmayan belli bir resim tekniğini tanımlar. Renkli oldukları halde bu resimlere bu adın verilmiş olması, çizginin alışılmadık bir anlatım gücü göstermesinden ileri gelmiş olabilir. Demek ki genellikle Ortaçağ’da görüldüğü gibi, burada da, adı sanı belli olmayan bir sanatçının yapıtları ile karşılaşıyoruz. Bununla beraber sanatçıya sonradan verilen bu takma ad benimsenmiş ve sanat tarihine böylece yerleşmiş bulunuyor. Bu sanatçının yaşamış olduğunu kanıtlayan tek belge yapıtlarıdır. Onlar da elimize bölük pörçük geçmiş. Bu resimlerin rulo olarak yapıldıklarını ve sonradan parçalanarak albümlere yapıştırıldıklarını, 1977’de yayımladığım Siyah Kalem monografisinde açıklamıştım. Bunlar bir araya getirildiklerinde büyük boşluklar ortaya çıkmaktadır. Parçaların çoğu kaybolmuş, pek azı elimizde kalmış. Bu yüzden rulolar eldeki parçalarla yeniden düzenlenerek eski haline getirilemiyor. Siyah Kalem’in sanatıyla uğraşan sanat tarihçisi, bağlamından koparılmış bir resim yığını üzerinde çalışmak zorunda kalıyor.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.