Bir Usta Bir Dünya: Metin And

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları
26 Ocak - 25 Şubat 2011
“Daima Oyun, Her Daim Oyuncu”

Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde sanat ve edebiyatta derin izler bırakmış önemli isimler için açılan “Bir Usta Bir Dünya” sergi dizisi Metin And ile devam ediyor. Geleneksel Türk tiyatrosu, tasvir sanatları, illüzyon ve halkbilimi üzerine yaptığı benzersiz çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Metin And bu sergide; kitapları, dostlarının onun hakkında yazdıkları yazıları, özel eşya ve belgeleri, kendi albümünden fotoğrafları ve illüzyon aletleriyle yeniden gündeme geliyor. Metin And’ın renkli ve çok yönlü dünyasını gözler önüne seren Bir Usta Bir Dünya: Metin And - “Daima Oyun, Her Daim Oyuncu” sergisi, 26 Ocak - 25 Şubat 2011 tarihleri arasında Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nde ziyaret edilebilecek.

Metin And:
Daima Oyun, Her Daim Oyuncu

M. Sabri Koz

Metin And’ın kolay bir insan, eserlerinin kolay baş edilir çalışmalar olduğunu düşünmedim hiç. Bu gençlik yıllarımda da böyleydi, şimdi de... YKY’de bugüne kadar dört kitabının editörü oldum, eldekiyle birlikte üç de kitap hazırlamış oluyorum onunla ilgili. İlk ikisi 2007 tarihli: Metin And’a Armağan ve Metin And: Dokuz Kollu Bir Oyunbaz. Bu kez onu, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık olarak, daha önce birçok bilim ve sanat insanını ağırlayan ve onlardan kalanları özenli bir sunuşla izleyici ve okurlarıyla paylaşan geleneksel “Bir Usta Bir Dünya” sergilerinden birinin konuğu olarak ağırlıyoruz. Sergi mekânı Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi, Bir Usta Bir Dünya: Metin And “Her Dem Oyun, Her Daim Oyuncu”da bu serginin kataloğu. Bu, 1993’ten 2011’e 16. sergi oluyor: Behçet Necatigil’den Metin And’a uzanan iz bırakmış kişilerin ustalıklı dünyaları, usta işi yapıtları, resim, belge ve özel eşyalarıyla...
Metin And’dan Önce, Metin And’dan Sonra: Hangi türü, hangi dönemi olursa olsun Türk tiyatrosu deyince bu konulara ilişkin değerlendirmeleri böyle ikiye ayırmak gerekiyor. Anadolu kültürü, Anadolu insanının geleneksel ve gösterim niteliği taşıyan dinsel ya da din dışı uygulamaları onun araştırmalarıyla derinlik, kök, etkilenme ve etkileme alanları kazanmış, modern tiyatromuzu ise dönemine göre ayrıntılı sayılabilecek biçimde ilk kez O ele almıştır. O’nun, dünyaya ve bize ne olduğumuzu ve neler yaptığımızı anlatmasıyla, heykeli dikilecekler arasında çoktan yerini aldığını kabul etmek lazım. James George Frazer ve Johan Huizinga dünya için neyse Metin And da bizim için odur ve bunları bir oyun oynar gibi yaptığından “Daima Oyun, Her Daim Oyuncu” nitelemesi bu yüzden ona çok yakışmıştır.
Metin And’ı bir sergi çerçevesinde anlatmak, 81 yıllık yaşama sığdırdıklarını kurgulamak hiç de kolay değil. Bu kördüğüm olmuş bir yumak ipliği koparmadan çözmeye çok benziyor. Çocukluk, öğrenim, aile ilişkileri, evlilikler, yazarlık, bilim uğraşları, 54 eserle ortaya konulan büyük bir performans, illüzyon dünyasının orta yerinde duruş ve çocukluktan getirdiği hevesle yapılan gösteriler, Osmanlı tarihine ve sanatına düşkünlük, tasvir sanatlarına olan büyük ilgi ve yazılan eserler, Türk tiyatrosunun tarihine geleneksel gösterimlerden başlayıp moderne gelinceye kadar bilim ışığında bakışlarla ve monografik eserlerle konuyu bilim dünyasında tartışılır, bilinir kılmak, bilim amaçlı ama gezginlik ruhuyla da ilişkilendirilebilecek geziler, ülkemizde ve dünyanın hemen her yerinde büyük kitaplık ve belgeliklerde araştırmalar, yazılar, kitaplar, okumalar, aramalar, münzevîlik denemeleri bile bile lades sigarayla sonuna kadar beraberlik içinde var edilmeye, korumaya çalışılan bin parça olmuş bir özel hayat...
Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra yüksek lisans öğrenimi görmesi için önüne serilmiş olan büyük olanakları, bu işi tam da başarmışken göz ardı eden Metin And, kendisini iş hayatının içinde, Kavaklıdere Şarapları’nın başında bulur. Saygın, güçlü ve geliştirilmek, büyütülmek istenen bir aile şirketidir bu. O, iş adamlığı ile araştırmacılığı birlikte yürütür; sanatla, sanatın tarih yanıyla ilgili çalışmalarının yazılara, kitaplara dönüşmesi; çok sevdiği anneliğinin beklenmedik ölümü üzerine babalığı ile düştüğü anlaşmazlık ve vakıf kurulması şartıyla mirastan vaz geçmesi, uzayan davalar, kaybediş ve üniversiteye geçiş... Bunlar ancak olağanüstü insanların dayanabileceği büyük hayat kırılmaları, kolay kolay uyum sağlanamayacak ani gelişmeler...
Metin And’ı, görmeden yazı ve kitaplarını okuduktan sonra sevip hayran olduğumu daha önce de yazmıştım. İlk tanışma ve ardından kısa görüşmelerle pek dost olduğumuz söylenemez. İnsan yakından tanımayınca haksızlık ediyor kişileri yargılarken, duygusal davranıyor. Benim bunları ancak 2000 yılında YKY’de kitaplarının editörü olduktan sonra aşabileceğim, onu tekrar ve yavaş yavaş tanıdıkça daha çok sevebileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ritüelden Drama. Kerbelâ-Muharrem-Ta‘ziye (2002), Oyun ve Bügü (2003), Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası (2007) ve 16. Yüzyılda İstanbul. Kent-Saray-Günlük Yaşam (2011) kitaplarının YKY baskılarını hazırlarken 8 yılı onunla, kalanı onsuz inanılmaz yol aldık birbirimize doğru; artık iki yakın arkadaş, iki dost, belki baba oğul, ben ona “Metin” ya da “Beybaba” demeye başladım, o da bana “beyoğul” ya da “evlat” demeyi yeğledi. Akşam üzerleri sessizce YKY’ye gelip paydosa kadar biraz oturduğu günlerde odaları dolaşan Enis Batur’a bizi meşgul ettiği hissine kapılmasın diye “Çalışıyoruz, ben de yevmiyemi isterim.” diye takılır, cebinde taşıdığı makineyle sevdiklerinin resimlerini çeker ve şakacı çıkartmalarla süsleyerek bir sonraki ziyaretinde zarf içinde sahiplerine verirdi. Onunla geçirdiğimiz birkaç yılbaşı kutlamasından biri ise fotoğrafın ölümsüzlüğü kadar ölü bir halde kart üzerinde durup durur...
Zaman kavramının ötesine geçip oyunlu oyuncaklı telefonlar, sofradaysak ne yediğimizi sormalar, emektar Sevim’in onun için ne pişirdiğini anlatmalar, birilerine kızmışsa içini dökmeler ve bir şeye ihtiyacı varsa çekinmeden söylemeler birbirini izledi. Ölüm onunla aramıza mesafe koyuncaya kadar 81 yıllık hayatının son 8 yılını yoğun görüşme, işbirliği, birlikte çalışma ve sevgi alışverişiyle geçirdik; bizi de büyük bir oyundan ibaret haatının içine çekti. 2007 yılı ise onu iki önemli olayla yormamıza daha doğrusu dikkatlerini başka yönlere kaydırmamıza yol açtı. Kendisi için hazırlanan programlar ve kitaplar yüzünden biraz zaman kaybettik ve çok geçmedi 17 Haziran 1927’de yanmaya başlayıp gençlik, olgunluk ve yaşlılık yıllarında ülkemizi ve dünyayı aydınlatan hayat feneri 30 Eylül 2008’de ardında tamamlanmamış projeler, yeni basımları ertelendiği için güncellenememiş kitaplar bırakarak sessiz ve yalnız bir haldeyken söndü. “Sihirbazların İzinde”yi, “Çarşı Ressamları”nı sahipsiz bıraktı. Metin And yok artık, ama biz hep o varmış gibi davranıyoruz. Sanıyorum, ailesi ve sevdikleri de öyledir. Bu yüzden tek yanlı ama biraz da karşılıklı oyunlara devam edeceğiz, herkes için “Perdeee!” oluncaya değin sürecek ve günü gelince yine birlikte, yine aynı hayat...
Gerek sergi, gerekse katalog çalışmaları sırasında babasına ait ne varsa bizimle palaşan Esra And’ın ve ailesinin öbür bireylerine Metin Andı anlama, anlatma ve koruma adına yaptıkları için teşekkür ederim. Bir teşekkür de ellerinden geleni esirgemeyerek sergiye ve kataloğa katkıda bulunan herkese.

Acıbadem-Beyoğlu-Acıbadem,
17 Ocak 2011

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.