Bakır Çalığı - Aforizmalar 1968-2005

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bakır Çalığı’nın bu yeni baskısı, 1994-2005 döneminin de eklenmesiyle Güven Turan’ın 1968-2005 yılları arasında yazdığı aforizmaları içeriyor. “Düşünür” ve “aydın”ı birbirinden ayrı konumlayan Güven Turan, kadın-erkek ilişkisi, okumak, yazmak, şiir, siyaset, toplum, yaşam-ölüm üzerine düşünüyor…

 

 

1968

 

 

 

Olayları ve durumları bugünün kesitinde değil tarihsellik içinde görmeye  çalışmak. B. K.’nin önerisi bu. Oysa ben hep bugünün içinde düşünüyorum  olayları.

 

 

 

c

 

 

 

Edebiyatın anlatı, filmin görüntü, resmin ışık, yontunun biçim olduğunu  bilmeden bu sanatlarla uğraşmaya kalkmak, yanlış anlama olanağını yüzde  doksandokuza çıkartır. Yüzde bir, sezgisel yoldan çukura düşmemektir.

c

Herkese “Kafanı çalıştır!” diyor. Asıl kendi kafası çalışmıyor. Bu  durumun ironikliği işlenebilir. En iyi de oyun olarak işlenebilir. Çünkü  durumları en iyi ortaya koyan tür, oyun.

c

Duygusuzluk... İnsanları sevenlere inanmıyorum. Bir insanı seveneyse hiç  inanmıyorum.?Tek tek insanları sevmek çıkarları  olduğunu gösteriyor o insanlarla. Önemli ek: Ben bu duruma kadın-erkek  ilişkisindeki sevgiyi koymuyorum. Bu, daha ayrı planda bir çıkar sorunu.

c

Şiirin anlamı: Buna şiirin iç mantığı da denebilir.

Ne için yazılmalı günlük? Duyguları-düşünceleri anlatmak için mi,  olayları-durumları aktarmak için mi? Biri gerçek, biri yapıntı! Sahiden öyle mi  acaba? İkisi de yapıntı bana kalırsa. Günlüklere inanmamalı, doğrular deyü.

c

Anlam ve bütünlük.?Bir şeyin anlamlı olması için her öğesinin  tam olması gerekmez. O çekici ama tamamlanmamış Japon ya da Çin minyatürleriyle  gözü yoran Rönesans resimleri arasında gerçek yönünden ne fark vardır diye  sorulsa, ilkleri daha gerçektir derim.

c

Şiirde de böyle bu. Bazı düşünceleri muhakkak söyleme isteği kimi zaman  öldürüyor şiiri. 

c

Şiirde biçim anlatma yoludur sadece. Tek başına bir anlamı ve görevi  yoktur.?Biçim sözcüklerin anlatım gücünü sağlar;  kimi zaman da artırıcı olarak bulunur. 

c

“Şair,” dedi Erkan dayım, “Ankara’da dalgaların kıyıyı dövüşünü dinleyen  adamdır.” Daha fazla bir şey katmıyorum bu söze.

c

Amerika’da kitaplar ahlak adına yasaklanır, Rusya’da  ideoloji adına. Yasaklama, zayıflığı örtmek, gelecek tehlikeyi uzaklaştırmak içindir.  Aslında devekuşunun başını kuma gömmesinden başka değil.

c

“To practice word magic is to write poetry”* diyor J. Jahn. Bu benim  şiir görüşüme uyuyor.

c

Biçimci değilim ben. Birtakım dize kuruluşlarına gidiyorsam, bunu  konuşma ritmini yakalamak için yapıyorum. Garipçiler hiçbir zaman ulaşamadılar konuşma ritmine — söylev ritmidir onlarınki. N. H.  ise söylev + epik + konuşma ritmiyle yazar şiirlerinin çoğunu. Ya da  kalıplaşmış şiir ritimlerini kullanır. Konuşma ritmine en yakın örnek, bizde,  Uyar’da görülüyor. Ama genellikle onunki de yapma bir şiir ritminden başka bir  şey değil.

  c

Edebiyatta körü körüne bağlıyız zamana. Oysa sinemada zaman yoktur.  Sürekli bir şimdiki zaman, akıp gider. Edebiyatta da uygulamalı bunu, ama  nasıl?

c

Aptallara özgüdür erinç. Bugün sıkılmadığını, bunalmadığını söyleme  cesaretinde bulunan bir kişi dünyadan elini eteğini çekmiş, bencilliğine  kapanmış bir tuzu kuru olabilir.?Düşünen, sıkılır.

c

Bütün şiirlerimi doğaçtan söylüyorum ben. Sözcükler fışkırıyor; benim  yaptığım onları “avlayıp” sıraya dizmek, yazmak; “tutsak” etmek    yani. Daha sonra bu tözü işleme başlıyor.  İşte sanatçılık diye buna diyorum ben. Öteki, ilkel bir şiirdir — şiirin  doğuşundaki şiir.

c

Her şiir söyleyen şair değildir. Bir uğraştı eskiden şairlik. Şimdi de  öyle sayılmalı.

c

Çehov ondokuzuncu yüzyıl Rusyası için neyse, Orta Avrupa için de Kafka  o. Aynı keskin, sezdirmeyen eleştiri gücü, aynı alaycılık.?Tam  bir düzen tanımayan kişi Kafka. Bunaltı alışılana başkaldırmaktan doğuyor. İki  önemli saplantısı Kafka’nın: Dışarıda bırakılma (“Dümenci”, “Bir Arada”) ve  tutsaklık. Bunlar kişiselliğine olduğu kadar bağlı bulunduğu ırka da bağlı.

 

 

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.