- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Altın Dal - Dinin ve Folklorün Kökleri
-
Özgün Adı:
The Golden Bough: A Study in Comparative Religion -
Kategori:
Cogito -
Yazar:
Sir James George Frazer -
Çeviren:
Mehmet H. Doğan -
ISBN:
978-975-08-4066-1 -
Sayfa Sayısı:
472 -
Ölçü:
16.5 x 24 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Eylül 2017 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
4. Baskı / Ocak 2023
Modern antropolojinin kurucu isimlerinden biri olarak kabul edilen antropolog ve halkbilimci Sir James G. Frazer, en önemli eseri “Altın Dal”da insanlığın eriştiği noktaya gelmesinde gönül borcuyla anmamız gerekenlerin çoğunun yabanıllar olduğunu ileri sürüyor.
Barbarlıktan uygarlığa toplumların bütün aşamalarında ortak olan ve çoğuna bugün de sahip olduğumuz düşünme biçimlerini, insanla ve doğayla ilişki kurma yollarını mitoloji, din, folklor, büyü, ölüm ve tanrı gibi kavramlar üzerinden tek bir halkla ya da ülkeyle sınırlı olmaksızın yeryüzünün uygarlaşmamış tüm toplumlarından örneklerle inceliyor ve tespitlerde bulunuyor.
Antropolojinin yanı sıra Çağdaş Avrupa Edebiyatı’nı da önemli ölçüde etkileyen ve klasik bir eser olma niteliğini koruyan “Altın Dal”, ilk kez 1890 yılında ve iki cilt halinde yayımlandı.
1– ARICIA KORUSU
Turner’in “Altın Dal” tablosunu kim bilmez ki? Turner’ın olağanüstü aklının en sıradan doğa görünümünü bile içine daldırıp güzelleştirdiği altın parlaklığındaki imgelemin yayıldığı sahne, eskilerin “Diana’nın Aynası” dediği Nemi’deki küçük orman gölünün düşe benzer görünümünü verir. Alban Tepeleri’nin yemyeşil bir çukurunda yer alan bu sakin suyu gören biri bir daha unutamaz onu. Kenarlarında tembel tembel uzanan tipik iki İtalyan köyü ve yine teraslanmış bahçeleri göle dimdik inen İtalyan sarayı, sahnenin sessizliğini hatta yalnızlığını hiç bozamaz. Diana hâlâ bu tenha kıyıları terk edemiyor, hâlâ bu vahşi ormana gelip gidiyor olabilir.
Antik çağlarda bu orman görünümü, durmadan yinelenen garip bir trajedinin geçtiği sahneydi. Gölün kuzey kıyısına, bugün Nemi köyünün üzerinde konumlandığı dimdik uçurumların hemen altında Diana Nemorensis ya da Orman Dianası ’nın kutsal korusu ve tapınağı bulunuyordu. Göl ve koru bir zamanlar Aricia gölü ve korusu olarak bilinirdi. Ama Aricia kasabası (bugünkü La Riccia) üç mil uzakta, Alban Dağı’nın eteklerinde bulunuyordu ve dağın kenarında küçük bir kratere benzeyen çukurdaki gölden dik bir bayırla ayrılıyordu. Bu kutsal koruda bir tür ağaç yetişirdi, çevresinde, günün her saatinde, belki de gecenin geç saatlerine kadar garip bir figürün gizlenmeye çalışarak dolaştığı görülürdü bu ağacın. Elinde kınından sıyrılmış bir kılıç taşırdı, sanki her an üzerine bir düşmanın saldıracağını bekler gibi dikkatle çevresini gözlerdi. Bir rahipti, bir katildi o; görmek için bakındığı adam, er ya da geç onu öldürecek ve rahipliği onun elinden alacaktı. Kutsal yerin kuralı buydu. Rahipliğe aday olan, ancak rahibi öldürerek o yere geçebilirdi; onu öldürerek geçtiği bu yerde de daha güçlü ya da daha zeki biri tarafından öldürülünceye kadar kalırdı.
Bu garip kuralın klasik antik çağlarda bir koşutu daha yok, onu açıklayabilecek bir şey yok. Bir açıklamasını bulabilmek için çok daha ilerilere gitmek zorundayız. Böyle bir törenin barbarlık çağını akla getirdiğini kimse yadsımayacaktır belki de; ve imparatorluk günlerine kadar yaşadığına göre, kısacık kesilmiş çimlerin arasından yükselen bir eski kaya gibi, günün incelmiş İtalyan toplumu ortasında dimdik, yapayalnız durmakta. Onu açıklama umudunu bize veren de törenin bu ilkelliği ve barbarlığıdır. Çünkü insanın erken tarihi konusundaki son araştırmalar, insan aklının, yüzeysel birçok farklılık altında, ilk kaba yaşam felsefesini geliştirişiyle temel bir benzerliği ortaya koymaktadır. Buna dayanarak, Nemi rahipliğindeki gibi barbarca bir törenin başka bir yerde de var olduğunu gösterebilirsek; bu törenin ortaya çıkışına yol açan nedenleri saptayabilirsek; bu nedenlerin insan toplumunda geniş bir alanda, belki de evrensel olarak işlemiş olduğunu, çeşitli koşullarda özgül olarak farklı fakat benzer türde çeşitli kurumlar meydana getirdiğini kanıtlayabilirsek; ve son olarak, aynı nedenlerin, onlardan türemiş bazı kurumlarla birlikte, klasik antik çağlarda gerçekten işler durumda olduğunu gösterebilirsek; o zaman, aynı nedenlerin daha uzak bir çağda Nemi rahipliğini doğurmuş olduğu sonucunu pekâlâ çıkarabiliriz. Rahipliğin gerçekten nasıl ortaya çıktığı konusunda doğrudan kanıtlar olmadığı için de böyle bir çıkarsama hiçbir zaman somutluk kazanamaz. Ama yukarıda belirtilen koşulları karşılayabildiği derecede az çok bir olasılık kazanacaktır. Bu kitabın amacı, bu koşulları gerçekleştirerek, Nemi rahipliği konusunda elden geldiğince olası bir açıklama sunmaktır.