Ağır Tören

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

susarsın olabildiğince ve çatanalar
ses yok olur ve kendin
insan insanda ölürken
acısını bin yılların sanki içine çekmişsin de
uzar bir yol önünde
elbisende yırtık ve günah
yoktur bir umarın bu yolu gideceksin
gitmenin doğruluğuna inandırdığında kendini
bu kadar sözün döküldüğü odada
sobada yalnızlık çıtırdar

TURNADAĞ’DA


BİR  FİDAN VAR
burada her şey bir seyisin
attan düşmesi kadardır
evlilik süsü verilmiş odalarda
bir kaygıyla uzlaşmak
anahtarın kilitte dönmesinin
kalpte bıraktığı ses kadardır
burada her şey otur kalk
–çek elini çorbamın dumanından–
bazı kelimeler
çorbamın dumanından
ruhuma akar


bu daralmalar her şeyden evvel
kahırdan ölüp ölüp dirilmek
kış gecesi korkuyu
yürürken ve seni
dilin eğdiği kalp
ölüm kadar dikkate çarpar
dilin eğdiği kalp
üşümektir her şeyden evvel
üzerine kar yağmış
zamanlar
intiharla kanar


bakış hiç yoktur
kaşık bıldırcın yumurtasına batmış
batar çıkar
masada bile inanmama hali
–örtümü ateşe kim verdi–
pisi otum gel beni sev ey
veriminle büyüt beni ey
içimdeki doğrudan çıktım
turnadağ’a gittim
turnadağ’da sular susmuş
turnadağ’da uzun boylu bir fidan var


 


 


SONRA
bir silah doğrulttum kendime
nezaketi bırakmış
şuraya bir sandalye çektim
bir erzurum vanlı bir er
savaşlar görmüş
yoklamış hafızasını annesinden öğrendiğiyle
bir düstur edin dedim kendime
bu göğün iskeleye bıraktığı sıcaktır
balkona çık
saçlarını tara güneşle
kör ol dedim
çünkü her kör
korkar kendini kundaklamaktan
sonra bir kapı açtım
(meğer ki yokum)
denizlerden bir deniz seç dedim
görünür kılıp suyu
çünkü her türk denizci
ilk yudumunda rakının
–suya kendinden fazla itaat et– der


 


sonra bir şey daha
herkesin en çok sevdiği
toprağa doğru
sonra dağa çık ağrıyı arkana al
ağrı bir dağdır
güzel bir histir dağda ayak izi bulmak
insan yaşama tanık olur
yerde bir arı ölüsü gördüğünde
sonra hep saliha ahmet hikmet
iki çay söyledim biri boşluğa
bir dilekçe yaz dedim
(devletli olmasın)
oku okuduğunu anla
görmek ne büyük bir ağrı
zamanda yıktığın atı


 


sonra kalk gidelim
bu yüz neden güneşe hasret
durmuş fotoğraflar çektiriyor
erkenci bir sakal otoriteye karşı
eylül’dü yanına halkı toplamış
sonra bir ses hatırlıyorsun kızınmış
solmuş baba masa konuşunca
solmuş itaat duygusu
korku ve anlam
çünkü her türk babadan biri kızına
–kucağıma oturma babam görür– der


 


 


AĞIR  TÖREN
bir gün: ağrıyan suları
meğer ki bir gün hint denizi
akdeniz mi desek deniz büyük mü büyük
bir denizmiş kadının ta kendisiymiş
bir gün bu büyük deniz deniz dediysem
öyle büyük bir gölet ikiye özenmiş
içinde bir çokluk bir çokluk
derken sular dans ediyor
derken bele dokunan parmak sahtedir
o gün işte içimizde zıplayan ses
ses umudunu suya düşürmüş
bu acının zirvesidir yani bele dokunan parmak
öteki parmak omuzdadır yanlış bir tercih
o gün bu gün


 


diyoruz ne varsa
yolu her soranı sevgili diye
koynuna ALMA
zincirleme bir kaza anı
deftere yazılmış
bir ses ansızın
yüzüğü tut çek diyor
sol eldeki işaret parmak
evet o gün bu gün
EVET
bir: varmış bir
uzun sıkıntıymış
zamanlardan bir zaman
(parmak yine belde)
ağrıyı önce
düş mü gerçek mi bilememiş
her şey uzakmış
her şey tamam
herkes söküğünü dikiyor
bir de ipliği tutuşu var
nalan’dı


nalan’ın parmakları var
parmakları incecik
parmak nalan’ın tuttuğu
içindeki HEVESİ tut
geldim işte: yokmuş
meğer ki annesinin ta kendisiymiş
kendisine inanmamış yazık
sağ elde sağ parmak
sol elde sol parmak
hani içinde dev ağaç
yanlış bir tercih
o gün bugün
(el kendindedir)


nalan: doğduğu gülümsemelerle
kırk dağı delerek
kırk sudan kırk küp su içmiş
bu kırk küp su
(bildiğiniz su)
gitmek kaygısıymış anlamalı
nalan bir gün ünlem içinde
yüksüz
yoksundur aşktan
çözülürken
o gün bu gün
ağzı ve çenesi düşmüş


parmak! bil bakalım hangi parmak

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.